Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi üzerine, merkez sağ ve merkez sol olarak nitelenen siyasi partilerin bazen koalisyon oluşturarak bazen de tek başlarına iktidara geldiklerini söylemek yanlış olmaz. Yakın tarihe baktığımızda ise, 12 Eylül rejimi ve ardından kurulan ANAP hükümetleri döneminde kurumsallaşan neo-liberal politikaların tartışmasız üstünlüğünü görmekteyiz. Bu süreç içerisinde, merkez sol ve merkez sağ arasındaki -çok da […]
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi üzerine, merkez sağ ve merkez sol olarak nitelenen siyasi partilerin bazen koalisyon oluşturarak bazen de tek başlarına iktidara geldiklerini söylemek yanlış olmaz. Yakın tarihe baktığımızda ise, 12 Eylül rejimi ve ardından kurulan ANAP hükümetleri döneminde kurumsallaşan neo-liberal politikaların tartışmasız üstünlüğünü görmekteyiz. Bu süreç içerisinde, merkez sol ve merkez sağ arasındaki -çok da keskin olmayan- ayrımlar silinmeye yüz tutmuş; bunun sonucunda da kendini merkez sol olarak tanımlayan yaklaşımlar sol teori ve pratiği söylem düzeyine indirgeyerek merkez sağa iyice eklemlenmiş ve merkez sol toplumsal temelini kaybetmeye başlamıştır. Bu bağlamda, “Ne Yapmalı ?” sorusu, hem solun kendisinin hem de Türkiye’nin geleceğinin yeniden yapılandırılması konularında önem kazanmaktadır. Fakat bu soruyu yöneltirken dikkat edilmesi gereken temel nokta soldan ne kastedildiğidir. Sol, geçmişte olduğu gibi, merkez sağ politikaların solda yedeklenmesi anlamında düzen içi bir alternatif sunacak şekilde mi kurgulanmalıdır? Yoksa, tarihsel gerçeklerin ortaya çıkardığı toplumsal özne üzerinden dönüştürücü bir proje olarak mı? Türkiye’deki entellektüel çevrelerce yürütülen “sol” üzerine tartışmaların bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
1. KEYMAN’IN “ESKİ SOL” DEĞERLENDİRMELERİ:
Güncel entellektüel tartışmalara bakıldığında; sol üzerine geliştirilen eleştirilerin, merkez solun -özellikle de CHP’nin- milliyetçi ve devlet-merkezli politika önerilerinde ve yapıcı olmaktan ziyade tepkisel olan CHP muhalefeti üzerinde yoğunlaştığı söylenebilir. Sözkonusu eleştiriler; küreselleşme gerçeğine uygun olarak, yerel-ulusal-uluslararası alanların hepsinde etkin olabilecek aktörler üzerinden siyaset yapmanın gereğine işaret etmekte ve siyasetin kamusal alanın tekelinden çıkartılarak sivil topluma yayılmasına odaklanmaktadır. Fuat Keyman’ın Radikal 2’de yayınlanan, 06/03/2005, 15/05/2005, 07/08/2005 ve 04/12/2005 tarihli ve sırasıyla “Muhalefeti Yeniden Düşünmek ve Demokratikleşme”, “Türkiye’de Sol ‘Üçüncü Yol’dan Ne Dersler Almalı?”, “Kimlik Siyaseti ve Kürt Sorunu” ve de son olarak “Türkiye, Sol ve Gelecek” başlıklı yazılarının da bu çerçeve içinde şekillendiğini söyleyebiliriz. Keyman’ın ve genel olarak bu eleştirel yaklaşımların tarihsel değişim ve dönüşüm olarak kabul ettikleri unsurları ise Keyman’ın kendi ifadesiyle (1) “küreselleşme süreçleri”, “modernite krizi ve kimlik siyaseti” ve “katılımcı demokrasi/demokratik yönetişim talepleri” olarak adlandırabiliriz. Gereksinim duyulan yeni siyaset anlayışı bu temellerin üzerinde kurulacaktır. Olması gereken, küreselleşmenin yarattığı çok boyutlu ve çok mekanlı siyaset alanı üzerinden siyaset anlayışı şekillendirmek; fakat bunu yaparken genellikle iktisadi kıstasların gerçekleştirilmesiyle açıklanan siyasi başarı ölçütünü demokratikleşme üzerinden yeniden kurmak ve bunun sonucu olarak da çeşitli toplumsal taleplerin siyasi alana taşınmasını sağlamaya çalışmaktır. Halbuki bugünün sol siyasetleri, CHP ve benzeri devlet odaklı siyasi anlayışları yeniden gündeme getirmek; bu bağlamda milliyetçi sol söylemler üreterek ve küreselleşmenin getirdiği değişimlere karşı reaksiyoner davranarak geçmişe ait siyaset tarzını yeniden mümkün kılmaya çalışmaktadırlar.
2. “ALTERNATİF TOPLUM VİZYONU TEMELİNDE ETKİN MUHALEFET” SÖYLEMİ:
Gereksinimler, Amaçlar ve Olası Kazanımlar
Söylem düzeyinde çekici gelebilecek bu ifadeleri yeri geldiğinde geri dönmek üzere bir kenara bırakıp; gereksinim olarak sunulan siyaset anlayışının öncelikle niye bir gereksim olduğunu sonrada bu anlayışın hedeflerini biraz daha somutlamaya çalışalım: (2)İç politikada, tek parti hükümetinin istikrar için gerekli ama demokratikleşme açısından her zaman risk taşıyan bir durum olması, ekonomik kalkınmada yavaşlamanın belirmesi, CHP’nin milliyetçi fanteziler dışında muhalefet söylemi geliştirememesi ve dış politikada da AB ile yürütülen müzakerelerde çeşitli sıkıntılar yaşanması ve ABD ile olan ilişkilerde bazı gerilimlerin görünmesi Keyman’ın belirlediği ve yeni siyaset anlayışını gerekli kılan gelişmelerdir. Yeni siyaset anlayışının hedefleri ise, kimlik talepleri olarak türban mağdurlarının, Aleviler’in ve Kürtler’in taleplerini demokratik platformlarda tartışmak ve siyasi alana taşımak, talepleri sadece siyasal-kamusal alanla sınırlamak yerine siyaseti topluma doğru genişletmek ve bu bağlamda STK’ları, yurttaş insiyatiflerini ve toplumsal hareketleri katılımcı siyasete dahil etmek ve küreselleşen dünyada siyaseti sadece ulusal boyutlara sıkıştırmayıp bunun yerine ulusüstü kurumlar (AB ve IMF) ile ulusaltı kurumları (Af örgütü ve çevre hareketi gibi) siyasi aktörler olarak kabul etmek sıralanabilir. Keyman’a göre, sözkonusu hedefleri temel alması gereken yeni siyaset anlayışının hem Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında, hem de iktidara gelmesi durumunda Türkiye’nin AB, ABD ve IMF gibi ulusüstü kurumlarla ilişkilerinde güçlü bir aktör hale gelmesi açısından önemli kazanımları olacaktır. Peki bu siyaset anlayışı, Keyman’ın ifade ettiği gibi, (3) “alternatif toplum vizyonu temelinde etkin muhalefet yapma(k)” gibi toplumsal dönüşüme giden bir yolu mu hedeflemektedir? Yoksa, eleştirilerini üzerinde yoğunlaştırdığı CHP ve genel olarak da merkez sol gibi, sağın solda yedeklenmesi anlamına gelebilecek ve bizim oldukça alışık olduğumuz merkez sol anlayışın farklı bir söylem üzerinden yeniden üretilmesi ile mi sonuçlanacaktır? Kuşkusuz, bu sorulara kesin yanıtlar bahsedilen siyaset anlayışının kendi örgütlenmesini tamamlayıp aktif siyaset sahnesine çıkması ile verilebilir. Fakat bu durum sözkonusu siyaset anlayışının; öne sürdüğü gereksinim nedenleri, çizdiği hedefler ve sağlamayı iddia ettiği olası kazanımlar açısından eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulması için engel teşkil etmemelidir.
3. “ALTERNATİF TOPLUM VİZYONU TEMELİNDE ETKİN MUHALEFET” SÖYLEMİNİN ELEŞTİRİSİ:
3.1. “Gereksinim” Söyleminin Eleştirisi: AKP’nin tek parti hükümetini zorlamak suretiyle demokratikleşme için bir adım atmayı tasarlayan bir siyasal oluşuma -CHP bu adımı atamadığı için- gereksinim duyulması, sözkonusu siyasal oluşumun merkez sola oynadığını göstermez mi? Ya da, CHP’yi ihtiyaç duyulan bir sol siyaset üretememekle eleştirmek, CHP’yi halâ bir sol parti olarak kabul etmek anlamına gelmez mi? Bu bağlamda ortaya çıkacak yeni siyaset tarzının ve/veya muhalefet anlayışının, söylem farkı dışında, CHP ve benzeri merkez sol parti anlayışlarından ne gibi bir farkı olabilir? Ve eğer söylemi kendi başına ciddi fark yaratacak kadar güçlü bir faktör olarak kabul etmek gerekirse; bu, siyaseti retoriğe indirgemekten öte ne anlama gelebilir? Aynı şekilde, AB ve ABD ile olan müzakerelerde sıkıntılar yaşanmasını yeni bir siyaset anlayışının gerekliliklerinden biri olarak belirlemek ve oluşturulacak yeni siyaset anlayışının yaşanan sıkıntıları gidererek Türkiye’nin önünü açmasını beklemek; bir yandan sizi de rahatsız eden(?) militarist-yayılmacı (emperyalist) ABD’nin yörüngesinde devam eden dış politikaya daha sıkı sarılmayı hedefleyen, bir yandan da AB süreci gibi Türkiye’deki merkez siyasetlerin istisnasız hiçbirinin peşin olarak reddetmediği bir süreci etkinleştirmeyi amaçlayan bir siyaseti olumlamak değil midir?
3.2. “Amaçlar” Söyleminin Eleştirisi:
Kültürel kimlik taleplerine gelince; İslamcılardan Alevilere, Alevilerden K