Irak seçimleriyle yeni geniş tabanlı ve güçlü demokratik toplumsal desteğe sahip bir koalisyon hükümeti kurulacaktı. Seçim sonuçları, direnişi ve destekçilerini tecrit edecek, yeni hükümete bunları ezmesi için olanak sağlayacaktı. Bizdeki ”ABD’nin sesi” yazarlar bu fanteziyi satmak için seçimlerden hemen sonra kolları sıvadılar: ‘Ulusalcılar’, ‘İslamcılar’, ‘laikçiler’, ‘antiküreselciler’ yine fena halde yanılmışlardı; bakınız, Irak’ta artık demokrasi kuruluyordu. […]
Irak seçimleriyle yeni geniş tabanlı ve güçlü demokratik toplumsal desteğe sahip bir koalisyon hükümeti kurulacaktı. Seçim sonuçları, direnişi ve destekçilerini tecrit edecek, yeni hükümete bunları ezmesi için olanak sağlayacaktı. Bizdeki ”ABD’nin sesi” yazarlar bu fanteziyi satmak için seçimlerden hemen sonra kolları sıvadılar: ‘Ulusalcılar’, ‘İslamcılar’, ‘laikçiler’, ‘antiküreselciler’ yine fena halde yanılmışlardı; bakınız, Irak’ta artık demokrasi kuruluyordu. ABD’nin sömürge valisi (pardon, Irak Büyükelçisi) Zalmay Halilzad da ”Aralık seçimlerine bütün cemaatlerin katılması… başarı stratejimizi belirgin bir biçimde ilerletebilmemiz için gereken fırsatı yarattı” diyor (Wall Street Journal, 09/01).
Geçen hafta ”gerçek” bu fantezileri bir kez daha iflas ettirdi. Ama Kuzey Irak sakin, üstelik ekonomisi hareketli, hatta Türk işadamları orada ”cirit atıyor” diyebilirsiniz. Acele etmeyin, çünkü orası da bir başka ”âlem” .
Rekor ölümler haftası
Seçimler sırasında sessizlik, neo-con aklıevvellerin ve bizdeki kopyalarının sandığı gibi, direnişin zayıflığının değil, gücünü kontrol edebilen bir örgütlülük düzeyinin işaretiydi. Böylece direniş hem siyasi alanı kullanmaya başlıyor hem de isterse istikrar getirebileceğini kanıtlamış oluyordu. Ama seçimlerdeki yolsuzluk iddiaları, Sünnilerin protestoları, seçim sonrası Şiilerin katı tutumu, direnişin geri gelmesini çabuklaştırdı. Geçen hafta bombalı saldırılarda ve çatışmalarda, çoğu Şii 180’den fazla sivil ve toplam 30’a yakın ABD askeri öldü, bir Black Hawk helikopteri düştü.
Dahası, Şiiler intihar eylemlerinden, Şiilerin denetimindeki içişleri bakanlığının Sünni tutuklulara yönelik aşırı yöntemleri engellemeye çalışan ABD yönetimini, direnişe karşı teslimiyetçi bir tutum takınmakla suçladılar. Bağdat sokaklarında binlerce Şii, ”Halilzad’a hayır, İçişleri Bakanlığı’na evet” sloganları ile yürüdüler. Gerçekten de ABD’nin Sünni direnişçilerle bir diyalog alanı açmak için ”şirin görünme” operasyonları yaptığına, önde gelen Baas seçkinlerini, Saddam’ ın yakınlarından Satam Kuaod dahil, serbest bıraktığına, direnişle (özellikle Baasçılarla) ilişki kurarak El Kaide’ye karşı ittifak vesilesiyle uzlaşmaya çalıştığına ilişkin haberler de geliyordu (New York Times, 07/01).
Şiiler, ABD ile Sünniler (özellikle Baas örgütü) arasındaki eski bağların yeniden kurulmakta olmasından kuşkulanıyor, gelişmeleri kaygıyla izliyorlar. Acaba ABD, İran’ın etkisini zayıflatmak için yeniden Sünnilere yanaşmaya mı başlamıştı? Bu kaygıyla Şii camilerinden ABD karşıtı sert mesajlar gelmeye başladı. Sadr’ ın seçimlerden güçlenerek çıkması, bazı dinci Sünni direniş örgütleriyle ilişki içinde olması, durumun giderek karmaşıklaşacağını gösteriyor.
Kuzey Irak ve ötesi
Halilzad’ın ”başarı stratejisi” olarak nitelediği (demokratikleşme, ekonomik liberalizasyon, istikrar) gelişmelere tek uygun yer Kuzey Irak Kürt Yönetimi (KIKY). Bizdeki ABD sesi yazarlar da Türk şirketleri açısından buranın ne kadar ”ballı” olduğunu anlatmaya başladılar. Bunlar, bu ”ballı” ekonomik ilişkilerin siyasi sonuçlar yaratacak (!) boyutlara ulaşmaya başladığını vurguluyor uydurma bilgilerle (Irak petrolünün yüzde 40’ı burada) yine, orduyu Irak’a sokmayı, ülkeyi maceraya atmayı kolaylaştıracak fanteziler yaratmaya çalışıyorlar. Ancak KIKY ne demokratik, ne özgür, ne bağımsız ne de liberal bir yer.
İki büyük aşiretin kucağında kurulan bir siyasi sistemin demokratik olmasını beklemiyorduk zaten. ABD, güvenlik şemsiyesi ve mali desteği yüzünden bağımsız ve meşru olması da söz konusu değildi. Ama uzun yıllar, büyük acılardan sonra, nihayet kendi yönetimine kavuşan seçkinlerin kendi halkına biraz daha insaflı davranması beklenebilirdi. Ama Kürt medya sitelerindeki (örneğin: KurdishMedia.com) tartışmalardan anladığımız kadarıyla, Talabani-Barzani ikilisinin keyfi ve baskıcı yönetiminden, yolsuzluklardan; aşiret üyelerinin, peşmerge komutanlarının, halkı korkutup rüşvet, haraç vb. yollarla zenginleşmeye, peşmergenin yaşamın her alanına karışmaya başladığından yakınan eleştiriler söz konusu. Bu eleştiriler giderek dünya medyasına da çıkmaya başladı (RFE, 29/05/05; Washington Post, 20/06/05; Handelsblad, 20/11/05). Bu madalyonun öbür yüzündeyse ABD işgalinin etkilerini ve Kürt yönetici sınıfının politikalarını, yolsuzluklarını eleştiren aydınların, örneğin yazar Dr. Kemal Said Kadir’ in başına gelenler var. Dr. Kadir, 26 Ekim günü KDP istihbarat görevlileri tarafından kaçırıldı, tutuklandı, Uluslararası Af Örgütü’ne göre de işkence gördü. Dr. Kadir, bir saat süren bir duruşma sonunda, Mesut Barzani’ye hakaretten 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
ergin.yildizoglu@gmail.com
Cumhuriyet 11.01.2006