Pazartesi günü, ”Beşar rejimi yalnızca dış baskıların değil, iç sorunların da etkisiyle.. büyük bir krize doğru sürükleniyor. Sanırım bu süreci durdurmak artık olanaklı değil” saptamasını yapmıştım. Evet belki ”rejim değişikliği” sürecini durdurmak artık olanaklı değil ama, bu sürecin mutlaka bir savaştan da geçmesi gerekmiyor. Gerçekten de Suriye ekonomisindeki gelişmelere, Prof. Barnett’ in ”Pentagon’un yeni haritası” […]
Pazartesi günü, ”Beşar rejimi yalnızca dış baskıların değil, iç sorunların da etkisiyle.. büyük bir krize doğru sürükleniyor. Sanırım bu süreci durdurmak artık olanaklı değil” saptamasını yapmıştım. Evet belki ”rejim değişikliği” sürecini durdurmak artık olanaklı değil ama, bu sürecin mutlaka bir savaştan da geçmesi gerekmiyor. Gerçekten de Suriye ekonomisindeki gelişmelere, Prof. Barnett’ in ”Pentagon’un yeni haritası” tezinin ışığında bakınca, Suriye ”çatlağının” , bir askeri müdahaleye gerek kalmadan kapanma sürecine girdiği söylenebilir, Beşar rejimi bu sürecin yükünü taşıyabilir mi?
IMF’nin eline…
Beşar rejimi, IMF ile ilişkileri güçlendirdi, Avrupa Birliği ile ekonomik işbirliği anlaşması imzaladı – Anlaşma AB’de onaylanmayı bekliyor. Beşar rejimi altında Suriye, devlet işletmelerine dayalı, dış ticaret ve yatırım ilişkileri sıkı denetim altında olan bir ”komuta ekonomisinden” , dışa açık bir piyasa ekonomisine dönüşmeye başladı.
Beşar döneminde, ekonominin yönetimine, İngiltere’de eğitim görmüş Abdullah Dardari (ekonomi bakanı – Baas üyesi değil) ve Fransa’da eğitim görmüş ekonomi profesörü Adib Mayaleh gibi neoliberal eğilimli bürokratlar atandı; piyasa reformları doğrultusunda, özel sektörü destekleyici, teşvik edici adımlar atıldı. Yönetim, dış ticaret ve mali sistemlerini güncelleştirmeye, dünya ekonomisine, özel sektöre açmaya, mali piyasaları geliştirmeye başladı. Birçok kamu işletmesinin, mülkiyeti olmasa bile, yönetimi özel sektöre devredilmeye başlandı (Bank Audi, Ekim 2005).
Beşar yönetiminin, ilk IMF konsültasyonunun bulgularının açıklanmasına izin vermiş olması ise The Economist Intelligence Unit’e göre, ”hükümetin, ekonominin durumunu tartışmaya açarak dış baskılara karşın orta ve uzun dönem perspektifini kaybetmediğini gösteriyor” .
Suriye ekonomisi petrol gelirlerine bağımlı. Ancak kuyular eski, üretim gerilemeye başladı. IMF, 15 yıl içinde Suriye’nin net petrol ithalatçısı olacağını düşünüyor; Suriye’ye ekonomisini çeşitlendirmeyi, piyasa reformlarını hızlandırmayı öneriyor, kamu sektörünü yeniden yapılandırmayı, özel sektörü güçlendirmeyi başaramazsa bir finansal şokla karşılaşacağını söylüyor. Beşar rejimi de IMF’yi dinleyerek Suriye’nin dünya ekonomisiyle entegrasyonunu, uluslararası mali sermayeye açılmasını hızlandırmaya çalışıyor. Ama, gözlemcilere göre, Suriye’nin siyasi yapısı, bu sürecin önünde önemli bir engel. Özellikle güvenlik aygıtı ve ordu seçkinleri reform ve yeniden yapılanma sürecine direniyor; bu süreci sosyal-ekonomik çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak algılıyorlar (Meepas, 03/07/05). Beşar’ın ise sınırlı da olsa gerçekleştirdiği demokratik açılımlardan dolayı halk arasındaki popülaritesi yüksek olmasına karşın iktidarda kalabilmek için bu seçkinlerin desteğine gereksinimi var.
Beşar ve diğerleri…
Hariri’ nin öldürülmesinden bu yana uluslararası medya da çıkan yorumların büyük çoğunluğunun, Beşar ile bu seçkinleri birbirinden ayırmaya özellikle dikkat ettiği görülüyor. Eleştiriler öncelikle, Baas Partisi’ne, güvenlik örgütü seçkinlerine yöneltiliyor. Hariri’nin öldürülmesini soruşturan Mehlis raporunun da özellikle Suriye güvenlik örgütlerinin en tepesindeki isimleri suçlaması rastlantı değil. Bu yaklaşıma, İsrail güvenlik çevreleri içinde önemli bir kesimin Suriye’de bir rejim değişikliğine karşı olmalarını, Beşar’a bir alternatif olmadığını sık sık vurgulamalarını eklediğimizde görüntü, sanırım biraz daha berraklaşıyor: Şimdilik, Suriye rejimini zor yoluyla devirip bir kaos yaratılması gündemde değil. Sanırım, daha çok, Beşar’ın ve reform yanlısı kesimin güçlendirmesi, Hariri suikastının yarattığı iklimden yararlanılarak rejimin ”bağırsaklarını temizlemeye” zorlanması amaçlanıyor.
Bush yönetimi de demeçlerinde, ölçülü bir dil kullanıyor, Time dergisinin aktardığı gibi, Suriye rejimini askeri yöntemlerle yıkmayı bir, ”rejim değişikliğini” değil ”davranış değişikliğini” amaçladığını vurguluyor. Ancak ABD ve İsrail güvenlik çevreleri, uluslararası yorumcular, Beşar’ın, genelde uzlaşma eğilimine karşın yeterince güçlü bir lider olmadığında anlaşıyorlar.
ABD ve Fransa, Suriye’ye karşı Birleşmiş Milletler’den bir karar çıkarmayı başarırlarsa, ki çok zor görünüyor (Washington Post, 24/10), yaptırımlar da Suriye ekonomisini örneğin petrol ihracatını engelleyerek bir krize itmeye başlarsa, Suriye rejiminin ve toplumunun iç çelişkileri (emek-sermaye, iş çevreleri-Baas bürokrasisi, Alevi-Sünni, Kürt-Arap) derinleşir. Beşar, Baas ”nomenklaturasıyla’ yeni şekillenmekte olan özel sektör temsilcileri ve ”liberal demokrat” güçler arasında sıkışıp paralize olabilir. Bu sıkışıklığı, askeri-güvenlik örgütünün açmaya kalkması, ABD’de ve İsrail’de rejim değişikliği yanlılarının ellerini güçlendirerek daha derin bir dış müdahaleyi gündeme getirebilir.
ergin.yildizoglu@gmail.com
Bu yazı Cumhuriyet Gazetesi’nin 26.10.2005 tarihli sayısında yayınlanmıştır.