Şimdi tartışma Birleşik Devletler’in Irak’tan çekilip çekilmemesi gerekliliği haline dönüştü. İşgal asla ABD yetkililerinin umdukları ve bekledikleri gibi gitmedi. Irak silahlı direnişi yaygınlaşıyor. ABD silahlı güçleri zayıflıyor. Iraklılar ABD’ye ve ABD’yi destekleyenlerin tümüne, hatta ABD’nin sadık bir müttefiki olacağı umularak buraya yerleştirilmiş olan Irak Hükümet Konseyi’ne bile artan biçimde ve açıkça düşmanlar. Birleşik Devletler’de başkanın […]
Şimdi tartışma Birleşik Devletler’in Irak’tan çekilip çekilmemesi gerekliliği haline dönüştü. İşgal asla ABD yetkililerinin umdukları ve bekledikleri gibi gitmedi. Irak silahlı direnişi yaygınlaşıyor. ABD silahlı güçleri zayıflıyor. Iraklılar ABD’ye ve ABD’yi destekleyenlerin tümüne, hatta ABD’nin sadık bir müttefiki olacağı umularak buraya yerleştirilmiş olan Irak Hükümet Konseyi’ne bile artan biçimde ve açıkça düşmanlar.
Birleşik Devletler’de başkanın tercihini desteklemiş olan ya da Kongre’nin oylaması halinde destek vermiş olan merkezci, Düzen yanlısı öğelerin tümü şimdi son derece sıkışmış durumdalar ve nasıl bir pozisyon alacaklarını bilemiyorlar. Bir gerekçelendirme biçimi, Irak’a girilmesini meşrulaştırırken (bu grubun kullandığı en kabul edilebilir meşrulaştırma biçimi Saddam Hüseyin’in iktidardan düşürülmesidir), savaşın kötü yönetildiğini söylemektir. ABD bunu çok küçük bir orduyla yapmaya çalışmıştır. Irak halkının “kalbini ve zihnini kazanmak” için gerekenleri yapmayı başaramamıştır. Hükümetin Saddam-sonrası dönem için bir planı yoktur ve ciddi hatalar yapmıştır. Bu da Bush yönetiminin pozisyonundan çok güçlü bir kopuş değildir. Bu tarz bir eleştirinin bariz sonucu Irak’taki askeri gücümüzün artması, yeniden yapılandırmaya daha fazla para harcanması ve anayasa taslağının gözden geçirilmesi yönünde yapılan bir çağrıdır. Bu, Senatör McCain ve Hagel gibi Cumhuriyetçi “eleştirmenlerin” konumudur.
Demokratik Parti liderliği ve en önemlisi de Senatör Kerry, bir adım daha ileri gitmektedir. Onlar başlangıçtan beri Bush’un yapması gerektiğini belirttikleri gibi, ABD’nin Birleşmiş Milletler’i ve NATO’yu “içeri çağırması” gerektiğini söylemektedirler. Ne BM’nin ne de NATO’nun ABD tarafından yaratılmış olan felaket bölgesine çağırılmaya hazır olmadıkları gerçeği belirtilmemektedir. Ama bu insanların bir tezleri daha vardır ki, bu tez 25 Nisan tarihli bir New York Times editoryal yazısında açıkça belirtilmektedir:
“Bu sayfa geniş bir uluslar arası destek olmaksızın Irak’ı işgal etmenin bir hata olduğunu hissetmiştir ve o zamandan beri de Mr. Bush’un istikrarlı bir demokrasi kurma nosyonunun bir hayalden başka bir şey olmadığının çeşitli göstergelerini gördük. Yine de şimdi Irak’ı terk etmek öylesine felaket bir durum yaratabilir ki, Birleşik Devletler orada herhangi bir ilerleme umudu ortaya çıkar gibi görünene dek ileri doğru bastırmaya mecburdur… Bu geri çekilme anı değildir ve elbette yarı-önlemler anı da değildir.”
Yine de, Felluce’deki çatışmada ve Necef’in ABD silahlı kuvvetleri tarafından kuşatılmasında ortaya çıktığı gibi, yarı önlemler yegane gerçekçi tercih gibi görünmektedir. “Tam” önlemler Birleşik Devletler için daha büyük bir felaket vaat etmektedir.
ABD çekilirse gerçekten ne olur? Öncelikle, “geri çekilme”nin ne anlama geldiğini bilmeliyiz; tüm birlikler mi bazı birlikler ki; hemen, daha sonra ya da “durum istikrara kavuşunca” mı? Bugün açıkça Irak’ta bir merkezi hükümet yok ve (ABD Irak’ın sahip olduğu tek orduyu yasakladığı için) bir ordu da yok. Polis gücü yok gibi. Birleşmiş Milletler temsilcisi Lakhdar Brahimi, 2005 Haziran’ı için öngörülen seçimlerin yapılmasına kadar “uzmanlar”dan oluşan “geçici” bir hükümet olarak çalışacak yeni bir merkezi hükümet tipi üzerinde Mayıs ayı sonuna kadar bir anlaşmaya varmayı umduklarını söylüyor.
Bu arada, ABD konsülü, Paul Bremer, sadece “görüntüde” Baas Partisinin üyeleri olan bazı eski generalleri kullanarak Irak ordusunu yeniden oluşturmayı umduklarını söylüyor. Bu ise Pentagon’un eski gözdesi, Irak’ı “Baas’dan arındırmakla” görevli Ahmed Çelebi tarafından genel olarak kınandı. Irak’ın herhangi bir yerinde herhangi bir halk desteğine sahip olduğunu gösterememiş olan Çelebi, kendisini (ve “partisini”) hükümetten, muhtemelen de sonsuza değin uzaklaştıracak olan Brahimi’nin bu önerisine karşı çıkıyor.
Böylece, belki Haziran 2005’e kadar bir tür ordu oluşturulabilir. Aynı zamanda çeşitli önem derecelerindeki “milisler” var; bunlardan en az ikisi Kürtlerden, en az ikisi Şii’lerden ve muhtemelen Sünni bölgelerinde kolaylıkla oluşturulabilecek olan bir başkasından meydana geliyor. Bu da, tek başına bırakıldığında Irak’ın bir iç savaşa düşebileceğini iddia eden yaygın tezin kaynağını oluşturuyor. Bu ise üç ay önce daha muhtemel gözüküyordu. ABD’nin başarısızlığı bu rakip güçler arasında ulusalcı bağlar yarattı. Ve ABD’nin Felluce ve Necef’deki askeri eylemleri yeni bir birlik, en azından Bosna’da 1990’larda yaşanmış olan olaylara benzer herhangi bir şeyin olması ihtimalini radikal biçimde azaltmaya yetecek denli güçlü bir şey yaratabilir.
Yakın zaman önce, Bob Woodward’ın kitabından, Colin Powell’ın, George W. Bush’a, işgal kararını vermezden önce, yabancı bölgelere yapılan müdahalelerle ilgili “antikacı dükkanı” teorisini hatırlatmış olduğunu öğrendik. “Kırarsan, senin olur.” New York Times’in şimdi söylemekte olduğu da budur: “Birleşik Devletler ileri doğru bastırmaya mecburdur.” Mecbur mu? Elbette yasal olarak değil. Ya ahlaki olarak? Buna biraz daha yakından bakalım.
Eğer birine vurur ve durumunu kötüleştirirseniz, yardım önermek için etrafında durur musunuz? Eh, bu bir tazminat yerine geçecek ve yardım ettiğiniz kişi tarafından kabul edilecekse evet. Ama durumu daha da kötüleştirecekse hayır. Kişisel olarak, Bremer artı General Abizaid’in herhangi bir şeyi tazmin ettiklerini düşünmüyorum. Durum sürekli daha da kötüleşiyor. Ve şimdi Iraklıların, hatta başlangıçta işgalcilere karşı biraz olsun dostça davrananların bile en şiddetli biçimde şikayet ettikleri şey, ABD’nin Irak’a büyük bir zarar vermekte olduğu ve daha da verecek gibi göründüğüdür. Nedeni basittir. Halihazırda ABD’nin Irak’a; dayatmak istediğini iddia ettiği sözde-demokrasi bir yana, istikrar ve düzeni getirebilmek için bile yapabileceği çok az şey vardır.
Iraklıların ABD’li işgalciler konusunda iki temel itirazları var. ABD birliklerinin hayatlarını kurtarmak ve güya düzeni yeniden kurmak konusundaki anlaşılabilir çabalarında savaşçı olmayan ne kadar insan varsa onların canını yakıyor (ve öldürüyorlar.) Ama ikincisi, ve muhtemelen daha önemlisi, Iraklılar ABD’nin asla terk edip gideceğine ikna değiller. Ve Bush yetkilileri de bu konuda çok fazla konuşmuş oldukları için, bundan şüphe etmekte de yeterli nedene sahipler. ABD Irak’ta kalıcı askeri üsler kuruyor. ABD Irak’ta 30 Haziran’da yeniden tesis edilecek olan “egemenliğin” sadece “kısmi” olacağını söyledi. Ama egemenlik bekarete benzer; ya vardır ya da yoktur. Arası yoktur. Eğer ABD silahlı kuvvetleri 30 Haziran sonrasında da kalacak gibi davranabiliyorlarsa, ülke egemen değildir. Eğer hükümet bunları ABD’ye onaylatmadan yasa koyamıyorsa, ülke egemen değildir; sömürgedir.
Yani ABD ne yapabilir? Sanıyorum ki, ülkede şu anda merkezi bir hükümetin ve ordunun bulunmaması nedeniyle, ani bir ABD geri çekilmesinin gerçekten kaotik sonuçları olacaktır. Ama ABD kendisini şimdi 30 Haziran’da geçici hükümete tam egemenliği vermeye adayabilir (ki bu da ABD ordusunun kullanımını daraltacak ve bu hükümetin kararlarıyla sınırlandıracaktır.) Bir Irak ordusunun hemen yeniden kurulmasına izin verebilir. Ve ABD kuvvetlerinin diyelim ki 2005 Haziran’ında tamamen çekilmesini hedefleyebilir. Ancak her şeyin ötesinde, gelecekte Irak’ta herhangi bir ABD üssü kurma yönündeki tüm emellerinden vazgeçebilir.
Bunun
dar ABD bakış açısına göre bazı riskleri yok mu? Elbette var. Ama Bush yönetiminin ABD’yi içine soktuğu deli gömleği budur ve ABD kayıplarını ortadan kaldırmanın muhtemelen en iyi tek yolu da budur. Yeni Irak hükümeti ABD’yle dost olacak mı? Büyük bir ihtimalle hayır. ABD iktidardaki dişleri gerçekten sökülmüş bir Saddam Hüseyin’in iyi bir şey olacağını bilemedi. Ama gerçekten büyük bir hata yaptığınızda, yapılacak en iyi şey bunu kabul etmek ve hayatınızı oradan kurtarmaktır. George W. Bush bunu yapacak mı? Neredeyse kesinlikle hayır. John F. Kerry yapacak mı? Belki, ama hiç ama hiç de kesinlikle değil.
Çeviri:Sendika.Org