Halkevleri 93. yaşını İstanbul’da düzenlediği konferansla kutladı. Halkevleri adına konferans sonunda yapılan konuşmada “Dibi gördük, artık devrimci çıkışı örgütleme vakti” denirken, bu konferanstaki tartışmaların yeni dönem mücadele programına katkı sunacağını da ifade edildi
Halkevleri 93. yaşını İstanbul’da düzenlediği konferansla kutladı. Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferans üç oturumdan oluşuyordu. “Emperyalizm, Ortadoğu ve savaş”, “Yoksullaştırma programı ve yoksullar hareketi”, “Yıkılıştan kuruluşa: Ölüm düzenine karşı yaşam mücadelesi”.
Halkevleri adına konferans sonunda yapılan konuşmada sistemin ve iktidarın yarattığı toplumsal yıkımın hayatın her alanında yansımasının görüldüğü, yoksulluğun, toplumsal çürümenin, baskının giderek yayıldığına dikkat çekildi. “Dibi gördük, artık devrimci çıkışı örgütleme vakti” diyen Halkevciler, bu konferanstaki tartışmaların yeni dönem mücadele programına katkı sunacağını da ifade etti.
“Emperyalizm, Ortadoğu ve savaş” oturumunda gazeteci Musa Özuğurlu, DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek ve gazeteci Vecih Cuzdan konuşmacıydı. Özuğurlu, Suriye’deki yeni duruma, HTŞ’nin tarihsel gelişimine, emperyalist merkezlerle olan ilişkisine ve Suriye’deki dönüşüme dair konuştu. Özuğurlu Türkiye’de de Suriye’de de tüm Ortadoğu ülkelerinde de çatışma düzlemlerinin benzerliğine dikkat çekerken bölgesel dinamikleri kavrayabilmek adına diğer ülkelerdeki hareketlerle temas kurulması gerektiğini ifade etti.
Cengiz Çiçek ise emperyalist sistem içindeki çok kutupluluğa dikkat çekerken son yıllardaki savaşların emperyalistler arası rekabet ve yeni ticaret yollarının inşası için çıkarıldığını dile getirdi. Filistin’deki savaşın da Suriye’deki savaşın da buna dayandığını ifade eden Çiçek, son yıllarda devletler kadar devlet dışı aktörlerin de belirleyici olduğunu söyledi. Kürt Özgürlük Hareketi’nin, Hamas’ın, Hizbullah’ın ve çeşitli direniş gruplarının belirleyici olabildiğini de ekledi. Çiçek, Türkiye’deki rejimin de uluslararası sistemin de artık Kürtlerin varlığını inkâr etmediğini, inkârcı dönemin bittiğini, artık Kürtlerin ne şekilde yaşayacağının ve kimlerle ittifak kuracağının tartışıldığı bir döneme girildiğini dile getirdi. Bu süreçte Kürt hareketinin stratejik olarak halk direnişlerini esas aldığını, çeşitli devletlerle kurulan temasların ise taktiksel düzeyde olduğunun altını çizdi. Çiçek, konuşmasının son bölümünde halkların ortak çıkarı için birleşik mücadele zeminlerinin kuvvetlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Vecih Cuzdan ise Ortadoğu’daki yeni emperyalist saldırganlık biçimlerine dikkat çekerken halklara yönelik kapsamlı bir saldırı programı olmasına rağmen bu saldırıların henüz başarıya ulaşmadığını söyledi. Cuzdan, halk direnişlerinin Ortadoğu’da hala belirleyici olduğunu dile getirirken halkların mücadelesi için örgütlü mücadele kapasitesinin geliştirilmesi, özsavunma mekanizmalarının ve ortak mücadele zemininin genişletilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
“Yoksullaştırma programı ve yoksullar hareketi” oturumunda ise yoksulluk çalışmalarıyla tanınan ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nden Prof. Dr. Necmi Erdoğan ve Menderes Tutuş konuşmacıydı. Erdoğan, geçmişteki ve bugünkü yoksulluk hallerinin yaşanma biçimlerinin farklılığına dikkat çekti. Özellikle AKP’li yıllarda olan akrabalık, yardımlaşma ağları gibi ilişkilerin daha da zayıfladığını, yoksulluğun geçmişe göre daha yalnız ve yalıtık olarak yaşandığını, yoksulluğa yönelik tepkilerin kitlesel protestolardan ziyade intihar, suça yönelme gibi içe çökme olarak yaşandığını söyledi. Erdoğan benzer süreçler yaşanmasına rağmen Latin Amerika’da fabrika işgalleri, mahalle ağları, yağma hareketleri, kooperatifler, ortak mutfak deneyimleri, dayanışma ağları gibi deneyimlerin ortaya çıktığına dikkat çekerken Türkiye’de solun inandırıcı bir odak olarak kendini ortaya koyamamasından kaynaklı kitlesel hareketlerin ortaya çıkmadığını belirtti.
Menderes Tutuş ise tarihin en gelişkin sermaye saldırı programının icra edildiğini ve yoksullaştırma programından konuşurken aynı zamanda yoksullaştırılan kesimlerin mücadele potansiyellerinden konuşulduğunu ifade etti. Sistemin yoksullara yönelik saldırılarının hedefinde yoksulların direnişçi, savaşçı kapasitesini ortadan kaldırmak olduğunu belirtti. Bu yüzden devrimci siyasetin de önüne bu yoksulların içindeki mücadele kapasitesinin ortaya çıkarılması hedefini koyması gerektiğini belirtti.
“Yıkılıştan kuruluşa: Ölüm düzenine karşı yaşam mücadelesi” oturumunda kent çalışmalarıyla tanınan akademisyen Gül Köksal ve Adalet Peşinde Aileleri Platformu’ndan Av. Eren Can konuşmacıydı. Köksal TMMOB, TTB ve Halkevleri’nin depremin ikinci yılı için hazırladıkları raporlar üzerinden deprem sahasındaki son duruma dair bilgi vererek konuşmasına başladı. Deprem sahasındaki durum üzerinden yeni bir kentleşme paradigmasının ele alınmasının bir zorunluluk haline geldiğini vurgulayan Köksal, bütünlüklü bir politika üretilmemesi durumunda rant odaklı projelerle karşılaşmaya devam edileceğini ifade etti.
Daha önce Sur, Cizre, Van gibi savaş coğrafyalarında savaş sonrası planlama yapan şirketlerin şimdi de deprem bölgesinde çalışmaya başladığını söyleyen Köksal, kapitalist, rant temelli kentleşme politikasının karşısında hak temelli bir yaklaşımın gerekliliğine dikkat çekti.
Eren Can ise deprem sonrasında yakınlarını kaybeden ailelerin yürüttüğü adalet mücadelesini aktardı. Kendisi de anne ve babasını Hatay’da kaybeden Can, mücadelelerini tekrar aynı acıları yaşanmaması için yürüttüklerini dile getirdi.
Deprem davalarında müteahhitlerin genelde sanki bir kaza olmuş gibi “bilinçli taksir”le yargılandığını ifade eden Can, aslında yıkılan binaların hemen hepsinde ihmallerin olduğunu belirtti. Can, aileler olarak müteahhitlerin olası kastla yargılanmalarını talep ettiklerini, şu ana kadar da sadece Adana’da bir müteahhidin olası kasttan ceza aldığını söyledi. Can müteahhitlerin yanı sıra kamu görevlilerinin yargılanması için mücadele ettiklerini, ruhsatların çıkarılması, imar barışı gibi uygulamaların asıl sorumlularının kamu görevlileri olduğunu söyledi. Can bunların yanı sıra deprem bölgesinde rezerv alan ve mülkiyet gaspı gibi mağduriyetlerden kaynaklı idari davaları da takip ettiklerini ekledi.
Oturumların ardından etkinlik sona erdi. Yarın (23 Şubat) La Bella Salonu’nda düzenlenecek konserde İlkay Akkaya, Erdal Güney, İsmail Hakkı Demircioğlu, Kaptan Sabri Ejder Öziç ve Eylem Kahraman sahne alacak
Sendika.Org