HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, “Siz bu partiyi kapatabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Açıkçası kapatma davası bir korku ve korkaklık davasıdır. Korktukları için açtıkları davadır. Sonuç ne olursa olsun, mahkeme kararı ne olursa olsun, HDP fikriyatıyla ve halkların ortak mücadelesiyle her gün yeniden bu düzene karşı mücadelesini sürdürecektir” dedi.
Sözlerine, Şeyh Said ve 47 arkadaşının idam edilmesini 96’ncı yılı dolayısıyla “Zulme baş eğmeyen, zulüm karşısında diz çökmeyen Şeyh Said’in direniş mirası, demokrasi ve barış mücadelemizde yaşamaya devam edecektir” diyerek başlayan Sancar, şöyle devam etti:
Çürüyen ve çürüten, her gün şiddet, yoksulluk, yolsuzluk, adaletsizlik, zulüm ve talan üreten bir yıkım sistemi ile karşı karşıyız. Ortaya saçılanların haddi hesabı yok ama kime sorarsanız bunlar daha buzdağının görünen kısmı. Biz de biliyoruz bunlar daha buzdağının görünen kısmı. Boğazına kadar yolsuzluğa, ranta ve talana bulaşmış kurumlardan medyasına, yargısından bürokrasine varana kadar her yeri bu kirli çarkın dişlisi haline getiren bir iktidar düzeni var ve bu düzeni besleyen bir sistem var bu ülkede.
Biz on yıllardır süren bu sistemi ve bu sistemin ürettiği en büyük canavarlardan olan bu mafyatik düzeni değiştirmek için mücadele ediyoruz. Bu mücadelemizin hedefi bu mafyatik iktidar düzenini, tepeden tırnağa kire ve batağa batmış olan bu iktidar düzenini ve onun beslendiği on yıllardır devam eden sistemi değiştirmektir. Tam bu noktada bir değerli gazetecinin bana da ilham veren bir yazısından bir bölüm aktarmak istiyorum. Hakkı Özdal, değerli bir gazeteci, diğer değerli yazarlar gibi bu konularda güzel yazılar da yazdı. Son yazısında Marx’tan başlayarak Martin Luther’e giden bir analiz yapıyor ve Luther’in Marx tarafından alıntılanan sözünü hatırlatıyor. Luther; “tefeciliğin küçük hırsızlıktan daha önemli bir suç olduğunu ama küçük hırsızlar hapislerde çürürken büyük hırsızların altın ve ipekler içinde debdebeli bir hayat sürdüğünü” söylüyor. Bunu söylerken de Roma mitolojisindeki Cacus imgesini kullanıyor. Dev canavar Cacus bir mağarada yaşıyor ve yalnız geceleri köylülerin öküzlerini çalıp yemek için dışarıya çıkıyor. Fakat hırsızlığı anlaşılmasın diye çaldığı öküzleri boynuzlarından geriye doğru iterek mağarasına sürüklüyor. Böylelikle sabah uyanan köylüler kırda kaybolmuş öküzlerinin ayak izlerinin mağaraya doğru değil mağaradan dışarıya takip edecekler, hırsız ve cani Cacus’u masum sanacaklar. İşte başka bilim insanlarının da dediği gibi burada gerçekliğin görüntüden fazlasını içerdiğini bu mitolojik örnek bize çok iyi gösteriyor. Bugün Türkiye, kırda kaybolmuş öküzlerini arayan Roma köylüleri gibi yalnızca önüne konan görüntülere, küçük kalibreli isimlere ve bağıntısı koparılmış olaylara bakarak ilerlemeye çalışıyor ama bu yol yanlış bir yoldur. Buradan gideceğimiz yer hırsızlığın ve caniliğin merkezi değil, tam tersine bu merkezden uzaklaştığımız nokta olacaktır, giderek daha da uzaklaşacağız.
Suçun en büyük merkezi tepeden tırnağa mafyalaşmış bu yalan, talan ve kan iktidarının düzenidir. O nedenle karşımızda bulunan sistem on yıllardır aynı araç ve yöntemlerle, hatta son 30-40 yıldır aynı şahıslarla işliyor. Bunlarla varlığını sürdürüyor. Yapmamız gereken şey şudur arkadaşlar: Ayak izlerine bakarak suçun merkezi olan mağaradan uzaklaşmamak. Hep birlikte yapmamız gereken şey suçun merkezine doğru ilerlemektir. Bugün suçun en büyük merkezi tepeden tırnağa mafyalaşmış bu yalan, talan ve kan iktidarının düzenidir. Ama ışığımızı ve fenerimizi bundan da ibaret bırakırsak yine sonuç alamayacağız. Çünkü bu sistem kaynaklarıyla böyle canavar düzenler üretmektedir. Bunları yaparken de en başta savaş politikalarını kullanmaktadır. Bu sistem Kürt sorununda çözümsüzlüğü, inkarı ve imhayı esas alarak işlemektedir. Her seferinde bazı eski aktörleri de kullanır ama yeni isimler de bulur ve yoluna devam eder.
Bütün yalanları, talanları, soygunu, cinayetleri ve tecavüzleri işte Kürt sorununda savaş politikalarını kullanarak örtmeye becerebiliyorlar. Bugüne kadar bir şekilde bunu yapabilmekte başarılı oldular. İşe ‘final yılı’ derken kastettiğimiz budur. Şimdi önümüzde savaş politikalarını, Kürt sorununda inkarı ve imhayı en ileri boyutlara vardıran talanı, sömürüyü ve her türlü pisliği bir düzen haline getiren bir iktidar var. Bu iktidara karşı mücadelede, bu iktidarı üreten sistemi de gözden kaçıramayız.
Bu sistemi ve onun ürünü olan bu canavar iktidarı değiştirecek şey güçlü bir toplumsal mücadele ve geniş bir demokrasi ittifakıdır. HDP bunun öncülüğüne taliptir. HDP bu deneyime sahiptir, bunu başarıya ulaştıracak kararlılığa da sahiptir. Dahasını söyleyeyim; bu kirli düzende zerre parmağı ve en ufak menfaati olmamış bir partiden ve gelenekten söz ediyoruz. HDP işte bütün bu kirli geçmiş içerisinde hiçbir pisliğe bulaşmamış bir mücadele, özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi geleneğinin bugünkü adresidir. Bundan önce yürütülen mücadelelerde ödenen bedellerin, üretilen bilginin ve yaratılan tecrübenin bugünkü mirasçısıdır.
Eşitlik mücadelesini en geniş birliktelikle sürdürmeliyiz. Fakat biz bekleyerek, burada oturup “iktidarın sonu geldi” diyerek bu sonu beklemeyeceğiz. Bu sonun gelmesi için her gün her alanda demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelesini en geniş birlikteliklerle sürdürmeliyiz. Halkların, ezilenlerin, dışlananların, geleceği gasp edilen gençlerin ve hayatları talan edilen kadınların kararlı mücadelesini her gün yeniden büyüterek ancak bu sonu getirebiliriz. Demokrasi ittifakı çağrımızın amacı da budur. Biz çağrımızı sadece seçimlere endeksli bir çağrı olarak görmediğimizi defalarca söyledik. Evet, seçimler önemsiz değil, hatta çok önemli ama her şeyi seçimde halledeceğini düşünerek, bugünün mücadele gereklerini yerine getirmeksizin oturup seyretmek ve boş sözler söylemekle bu düzen değişmez.
Biz parti olarak bu mücadelenin içindeyiz, üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız. Görevimizi kimseye havale etmiyoruz, mücadeleden kaçmıyoruz. Tam tersine mücadelenin her alanında her gün her an var olacağız ama bu mücadeleyi yürütürken de sadece parti teşkilatlarına ve partinin kurullarına bırakmıyoruz. Görev ve yol sadece partimizin kurullarından oluşmuyor. Dersim’de de canlara söz verdiğimiz gibi bundan sonra yürüyüşümüzün her aşamasını Türkiye’nin dışlananları ve ezilenleri ile bir araya gelerek belirleyeceğiz. Halk buluşmaları gerçekleştireceğiz. Dersim’deki gibi buluşmalar gerçekleştireceğiz. Programımızı yakında sözcülerimiz kamuoyuna açıklayacaklar. Doğası talan edilen köylüler ile buluşacağız, bizlere fikir ve yol göstermelerini isteyeceğiz. Kapatma davasında nasıl yürüyeceğimizi Türkiye’nin demokrat vicdanlı hukukçularına danışarak belirleyeceğiz. Kapatma davasında savunmayı sadece bizim hukuk büromuz ve sadece bizim avukatlarımız yazmayacaklar. Çünkü bu dava sadece HDP’ye karşı açılmadı, bu dava esasen HDP’ye karşı açılmış bir dava değil.
Şüphesiz bu iddianameyi de çürüteceğiz, o zor iş değil arkadaşlar. Zaten bu iddianame çürük, bunu çürütmek için uzun uzun uğraşmamıza gerek yok. Yine de işimizi ciddiye alıyoruz. Dediğim gibi bizim yapacağımız savunma tarihe karşı, halkların vicdanına yazılmak üzere hazırlanacak bir savunmadır. Demokrasi ile hukuk mücadelesini nasıl buluşturduğumuzu gösterecek bir savunmadır. Şüphesiz bu savunmayı okuduklarında vicdanları harekete geçecek hukukçular hala mevcut Anayasa Mahkemesi’nde. Ben buna inanıyorum. AYM’de hala bütün bu çürüme, hukuksuzluğa ve hatta hukuk sefaletine, bu rezalete karşı içi sızlayan hakimler vardır. İşte onların da vicdanlarına korkusuzca sarılabilmelerinin yolu toplumsal mücadeleyi büyütmekten geçer. Toplumdaki o gür sese, o güçlü mücadeleye baktıklarında cesaret alacaklar.
Biz HDP’yi kapattırmayacağız derken mahkemeden kapatma kararı çıkmaz demiyoruz. Biz HDP’yi fikriyat ve teşkilat olarak da yaşatacağız. Ama mahkemenin bu kararı verirken sadece o salonla sınırlı bir karar vermediğini de göstereceğiz. Verecekleri karar uluslararası alanda bir araya geldikleri, demokrat ve vicdanlı hukukçulara verecekleri hesap da olacaktır. Verecekleri karar bu toplumun vicdanlı büyük çoğunluğuna verecekleri hesap olacaktır. Biz onlara yardımcı olacağız, ondan sonrası kendilerine düşüyor. Bizi itham ettikleri şeylerden biri de “HDP’nin şiddetle ilişkili” olmasıdır. Nasıl bir kara ironi diyeceğim ama insanın bu kadar ciddi bir ironi karşısında tebessüm etmesi de kolay olmuyor. Baştan aşağı suça batmış, şiddet üreten iktidarın kendisi bu davayı açtırmıştır. İddianameye de HDP’yi şiddetle ilişkilendiren güya deliller koymuş. Hangi şiddeti sayayım? Kurdukları sistemin kendisi baştan aşağı şiddet üretiyor. Asıl şiddet odağı olan bu iktidarın kendisidir.
Şiddet arıyorsanız bize değil bize yapılana bakacaksınız. İzmir İl Binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızı katlettiler. Katleden kimdi? Bu iktidar ve küçük ortağının nefret ve Kürt düşmanlığı siyasetiyle ilişkili olan korunan, kollanan, yol verilen ve örgütlenen kişiydi. Şiddet arıyorsanız bize değil, bize yapılana bakacaksınız. Bizim yaptığımız şey bu ülkede barışı sonuna kadar savunmaktır, şiddeti bu ülkenin bütün alanlarından çıkarmaktır. Şiddeti, siyasal ve toplumsal hayattın belirleyici ve etkileyici bir faktörü olmaktan çıkarmak HDP fikriyatının varlık sebebidir.
Hafta sonu İstanbul’da gerçekleşen Onur Yürüyüşüne polis vahşice saldırdı. Şiddetin en ağırını, pervasızını uyguladı. Bir gazetecinin boynuna basarak öldürmeye teşebbüs etti. George Floyd örneği hala hafızalardayken bundan bile ürkmeyen pervasız bir şiddet aygıtı ürettiler. Evet, şiddet İçişleri Bakanlığı’nın sözcülerinin çıkıp da açıkça savundukları bu şeydir. Yani açıkça tekrar ediyorum; şiddetin odağı iktidarın kendisidir. Bu ülkeyi boğan, nefessiz bırakanların sırtını sıvazlarken, İzmir katliamcısına “abicim” derken, muhalifleri, gazetecileri, kadınları nefessiz bırakmaya çalışan bu iktidar düzeni şiddetin odağı değil de nedir değerli arkadaşlarım? HDP midir şiddetin odağı? Hadi oradan! HDP; onurun, eşitliğin, özgürlüğün, birlikte barış içinde yaşamanın adresidir. Sizin şiddetinizi sonlandırmak için her türlü bedeli ödeyerek kararlılıkla mücadele yürüten insanlar topluluğudur HDP. Hakkari’deki sivil ölümlerini mi sayayım? Orman yangınlarını mı sayayım? Doğaya karşı işlenen korkunç şiddeti mi anlatayım. Bingöl dört gündür yanıyor, yüreğimiz yanıyor. Ülkenin neresinde bir çalı, bir çiçek yanarsa en önce yüreği yanan bizleriz. O ormanları yakanların hangi rant planları için hareket ettiklerini biliyoruz. Binlerce kez de halkın önüne serildi bunlar.
Siz bu partiyi kapatabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Açıkçası kapatma davası bir korku ve korkaklık davasıdır. Korktukları için açtıkları davadır. Sonuç ne olursa olsun, mahkeme kararı ne olursa olsun, HDP fikriyatıyla ve halkların ortak mücadelesiyle her gün yeniden bu düzene karşı mücadelesini sürdürecektir. Eğer hesap seçimse inanın ki HDP’yi kapatsanız da seçimlerde ülkenin geleceğini belirleyecek gücünü sonuna kadar ortaya koymanın yolunu yaratacaktır. O yolu kapatabileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Elimizde bir tek toplu iğne kalsa dahi o toplu iğneyle yeni yollar açacağız. Bu ülkenin geleceğini hep birlikte bu sorumluluk ve inançla kuracağız.
İnanmayın, sizin kazanımlarınız da haklarınız da bütün yurttaşların hakları ve kazanımları gibi bizim sorumluluğumuzdadır. Biz, o hakların da kazanımların da yurttaş olarak güvencesiyiz. Bu büyük birliktelik, geniş demokrasi ve eşit yurttaşlık ittifakı hayata geçsin, yürüyüşünü büyütsün; bütün korkular, bütün korku duvarları yerle bir olacaktır. İşte gerçek kurtuluş budur. Bunun yolu da bizim fikriyatımız, azmimiz, inancımız, vicdanımız ve zerre kir bulaşmamış mücadelemizdedir. Bir araya geleceğiz, iri olacağız, diri olacağız ve bu düzeni mutlaka değiştireceğiz. Evet, bu konuda umutsuzluğa yer yok. Çünkü haklıyla haksızın, zalimle mazlumun, soyguncuyla emekçinin karşı karşıya geldiği bu finalde çoğunluk biziz, haklı biziz. O nedenle kazanacak olan da biziz. Buna en önce bizler inanmalıyız. Sözümün, sesimin ulaştığı her yurttaşa buradan söz veriyoruz: Birlikte yürürsek bu talan, yalan, soygun ve kan düzenine son vereceğiz. Hepimizin özgür, eşit ve demokratik bir gelecekte birlikte yaşamasının yolunu mutlaka açacağız. Allah yardımcımız, Hızır yoldaşımızdır.
Sendika.Org