12 Eylül’ü gördük, önce ”Yıldız Yumruk” kazındı memlekete sonra postal geldi bir karanlık gibi çöktü gecemize. Ayağından postalı çıkarıp takunyalarını giydiler, karanlık sürüyor ve hala şafağa bırakmadı kendini. Çok şey değişti, değişen şeylerden birisi de 48 yıl önce Kızıldere’de atılan devrimin tohumları. Bu tohum ayağa kalkmamız için umudumuzu yeşertmeye devam ediyor
İrademizi, cesaretimizi ve inancımızı Kızıldere’den,
Emperyalizme, faşizme ve oligarşiye atılan mermilerden,
”Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyen Mahir’den,
Ölüme meydan okuyarak halk düşmanlarının cesaretini kıran ON’lardan alıyoruz.
Bu öyle bir inançtır ki dünyanıza kabus olur,
Bu öyle bir iradedir ki cesaretimizin zerresi barikat olur sarayınızın kapılarına dikilir.
ONların isyan ateşini yakmasının üzerinden 48 koca yıl geçti. 48 yılda çok şey değişti. Reel sosyalizm tarihe karıştı, emperyalizm saldırganlığını artırdı, savaşlar süreğenleşti, dünya halkları daha fazla yoksullaştı. 12 Eylül’ü gördük, önce ”Yıldız Yumruk” kazındı memlekete sonra postal geldi bir karanlık gibi çöktü gecemize. Ayağından postalı çıkarıp takunyalar��nı giydiler, karanlık sürüyor ve hala şafağa bırakmadı kendini. Çok şey değişti, değişen şeylerden birisi de 48 yıl önce Kızıldere’de atılan devrimin tohumları. Bu tohum ayağa kalkmamız için umudumuzu yeşertmeye devam ediyor.
9 Ekim 1971 günü THKO davasında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’a idam cezası verilmişti. O sırada Maltepe Cezaevi’nden firar eden THKP-C ve THKO savaşçıları, Denizlerin idam kararının çekilmesi için harekete geçmeye karar verdiler. 27 Mart 1972’de THKP-C’den Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Sabahattin Kurt, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Nihat Yılmaz ve Saffet Alp, THKO’dan Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, Ünye’deki NATO üssünden iki İngiliz ve bir Kanadalı radar teknisyenini kaçırdılar. Tokat Niksar’da ki Kızıldere Köyü’ne yerleşen devrimciler sabaha karşı ihbar sonucu köye gelen birlikler tarafından kaldıkları evde kuşatıldılar. Teslim olmayı reddederek devrimin birer yıldızı haline geldiler.
THKP-C ve THKO savaşçıları, İstihbarat ve Emniyette dahil olmak üzere karşılarında ordu olduğunu görüyorlar ve teslim ol çağrılarının yapıldığı sırada gerçekleşecek olan çatışmada kayıpların halktan değil oligarşinin temsilcilerinden olacağını biliyorlardı. Mahir’in ”Erleri çekin rütbeliler gelsin” sözleri bu durumu çok net anlatıyordu. Evin çevresi sarıldığında, havada helikopterler turluyordu. Camdan dışarı baktıklarında takım elbiseli MİT ajanlarını ve ağır makinalı tüfeklileri gördüler. İlk yaptıkları şey teslim olmayı tartışmak değil siper hazırlamaktı. Megafonla ikinci kez teslim olmaları çağrısı yapıldığında karşıdan gelen tek ses ”Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” oldu. Bu sözler devrimci bir iradenin neleri göze alabildiğini gösteriyordu. Onlar devrimin birer yıldızı haline geldiklerinde oligarşi 6. Filo’nun artık boğaza rahatça demir atabileceğini zannetti fakat yanıldılar. Devrimci mücadele büyüdü ve faşizme karşı büyük bir halk hareketine dönüştü. Kızıldere devrimci direniş ve kararlılığın, devrim uğruna kendini adamanın adıdır.
Kızıldere Türkiye’de gerçekleşecek olan sosyalist bir halk devriminin tohumlarının atıldığı yerdir. Bu nedenle bugünün Devrimci Gençlik kadrolarının Kızıldere’yi kavraması gerekmektedir. Devrimci bir hareketin önkoşullarından biri tarihsel kopuşlardan ve bu kopuşlar sayesinde ortaya çıkabilecek tarihsel sıçrama anlarına devrimci müdahale ihtiyacını karşılayabilecek kadro politikasıdır. Bu anlamıyla Kızıldere, tarihsel kopuşlarla beraber hareketin yönelimine etki edebilmek açısından kritik bir eylemdir. Kızıldere devrime giden sürecin ilerletilebilmesi için öngörüye ihtiyaç duyan bir harekettir. Kızıldere’de öncünün eylemi kitlenin eylemine dönüştürülerek güvence altına alınamamıştır ve Kızıldere’ye bu açıdan bakmak devrimci bir kriz olduğu tespitini yapmamızı sağlar. Bu nedenle Kızıldere bıraktığı tarihsel miras açısından silahlı mücadele ile kitleler arasında kurulacak bütünlüklü bir halk mücadelesinin hem olanaklı hem de önderlik edilmesi gereken devrimci bir ders niteliği taşımaktadır.
12 Mart cuntasının tüm yurtta terör estirdiği bir dönemde devrimin yolunun uzun erimli bir halk savaşından neden geçmesi gerektiği kavramı pratikle sergilenmiştir. Devrimci iradenin, devrimci dayanışmanın can pahasına nasıl sağlandığı 30 Mart’ta ve sonrasında net bir şekilde anlaşılmıştır. Kızıldere’de atılan her bir slogan söylenen her bir söz ya da devrimcilerin silahlarından çıkan kurşunların kimlere gittiği, bunların hepsi derin anlamlar taşımaktadır. Bunu anlayabilmek ise bugün içinden çıkılamayan girdapı çözecektir. Lenin’in gençliğin devrimdeki rolüne ilişkin vurgusunu, Vietnam devriminin önderi Giap “gençlik, devrimin temel gücüdür” sözleriyle ifade eder. Bu tespit özellikle yeni sömürge ülkeler için anahtardır. Çünkü yeni sömürge halkları, toplumsal bilinç açısından yukarıdan sürekli bir baskıya maruz bırakılmaktadır. Tam bu noktada gençliğin özellikle de üniversite gençliğinin rolü önemlidir.
12 Eylül darbesinin yarattığı toplumsal erozyon daha ilk yıllarından itibaren üniversitelerde gençliğin karşı koyuşuyla sarsılmıştır. Bu karşı koyuşta 12 Eylül öncesinin Devrimci Gençlik geleneği kritik bir öneme sahiptir. Burada gelenek olarak algılanması gereken belli başlı kalıplar değil, Lenin’in de belirttiği gençliğin devrimdeki rolüdür. Devrimci Gençlik geleneği Türkiye’de sosyalizmi kurma iddiasını taşıyan örgütleri yaratmıştır. 12 Mart ile oligarşi tehlikeyi görmüş ve devrimcilere doğrudan cephe almıştır. Devrim iddiasını taşıyan ve bu iddianın yolunu çizen ve bunun örgütünü yani THKP-C’yi yaratan gelenek Devrimci Gençlik’tir. Bu sahiplenme değildir, farklı bir anlam taşımaktadır. Çünkü THKP-C bugünün Türkiye’sinde en çok ihtiyacımız olan şeyleri Kızıldere’de tek tek sınamıştır. Politik önderlik, devrimci dayanışma, devrimci savaş, irade, cesaret, anti-emperyalizm, antifaşizm ve daha birçok kavramı ölümün üzerine yürüyerek sınamışlardır. Bugünden Kızıldere’ye baktığımızda özlemini duyduğumuz şeyler romantik duygular değil tarihin gerektirdiği maddi gerçekliklerdir. Kızıldere mazide kalmış bir hatıra değil, bir savaş çağrısıdır. Bugün 70’lere göre daha fazla insan yoksullaşmış, insanlığın sosyalizme olan ihtiyacı ise daha da artmıştır. Sosyalizm kendiliğinden gelmeyeceğine göre dönüp tarihimize baktığımız da tam da ihtiyacımız olan şeylere çare bulabiliriz.
Kızıldere’den bugüne dek yürüttüğümüz tartışmalar çerçevesinde Devrimci Gençlik geleneğini sürdürmek ne anlama gelmektedir? 80’lerden 90’lara; 90’lardan bugünlere kadar uzanan tüm devrimci pratikler kuşkusuz giderek değer kazanmaktadır. Kazandığı değerler ışığında devrimci bir geleneği sürdürmek güncel görevlerin ve gelecek perspektifinin izinden gitmektir. Gelenek; her şey bir yana önce tarih bilinci gerektirir. Bu bir süreklilik ilkesinin bilince çıkarılmasıdır. Egemenlerin, iktidarların devrimci hareketin sürekliliğine olan saldırısı ile birlikte ortaya çıkan durum bugün de en çok hissettiğimiz saldırılardan biridir. Dolayısıyla Marksist tarih anlayışıyla geleneği kavramanın ihtiyacı gün yüzüne çıkmıştır. Bu anlayışın devrimci harekete kazandırdığı “geçmişe nasıl bakıldığını bugünün bakış açısı belirler” ifadesinin tüm Devrimci Gençlik kadroları tarafından benimsenmesi gerekmektedir. Neoliberal politikalar çerçevesinde üniversitelerin piyasalaştırılması ve bilginin metalaşması sonucu ortaya çıkan dönüşümün üniversitelerdeki ve ülkedeki yansımalarına karşı geleneksel mücadele yöntemlerinin yetmediği veya yaklaşımların artık karşılık bulmadığı süreçte “Devrimci Gençlik geleneğinin” var olan birikimin üzerine güncel gelişmeler karşısında kendisini yenileyerek hayata geçirilmesinden ibaret olan tutumu yenilgiyle karşı karşıya kalmıştır. Oysa Türkiye’nin yaşadığı tarihsel dönüm noktaları ve iktidar saldırıları etkisindeki dönüşümü sonucu Devrimci Gençliğin Kızıldere’den bu yana biriktirdiği donanım bu tutumu sergilememelidir. Aksine gençlik hareketinin bu birikimle birlikte Devrimci Gençlik geleneğini yadsıyan anlayıştan uzaklaşarak kendi yöntemleri ve özgünlüğüyle hayata geçirilebileceği bir mücadele tarzı ortaya koyması gerekmektedir. Bir geleneği sürdürme iddiası en doğru şekilde günün koşulları içerisinde sınanmalıdır. Bu anlamda “nostaljik” yaklaşımların “darlaşan siyaset yorumlamalarında” görüldüğü gibi tekrar etme alışkanlığını beslememesi gerekmektedir. Devrimci mirası yüceltme şekilciliğine düşmeden ve biçimsel kaygılar gütmeden geleceği kurmak, ideolojik tutarsızlıkları gidermek, devrimci görevlerin sorumluluğuyla hareket etmek gerekliliğiyle yüzleşilmelidir. Devrimci Gençlik geleneği Kızıldere’den Fatsa’ya; bugünden yarına uzanan bir yoldur.
Kaynak: Devrimci Gençlik