90’ların ikinci yarısında “laik” ordu ve bürokrasi ile İstanbul burjuvazisinin sandıktan kazanımla çıkan İslamcı kadrolara çektiği “balans ayarı”nın bir benzerinin bugün Saray iktidarı tarafından sandıktan kazanımla çıkan muhalefete çekildiğini söyleyen Hakkı Özdal, “Bazı ‘kumarbazlar’ın kaybettiklerini geri alabilmek umuduyla girdikleri yol, masayı devirip kaybettiklerini cebren almaktır. Ama işte, eğer bir beden ölmüşse, sert olması onun dirileceği anlamına gelmez. Masayı devirip her şeyi cebren geri almak için ‘canlı’ bir güce sahip olmak gerekir” dedi
Saray iktidarının YSK eliyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal ettirmesi, gerek rejimi gerekse de iktidar koalisyonunun meşruiyetine ve ömrüne ilişkin tartışmaları hızlandırdı.
Hakkı Özdal, Gazete Duvar’da içinden geçilen süreç ile 28 Şubat öncesi süreç arasında benzerlikler kuran bir yazı kaleme aldı.
Özdal, yazısına 90’ların ikinci yarısını kısaca özetleyerek başladı. Buna göre;
Bugün gelinen noktada inşa edilen “yeni devlet”in, 20 yıl öncekine benzer bir refleks, kaybedilen seçimi tanımama noktasına varan bir mukavemet gösterdiğini söyleyen Özdal, birebir eşleştirmek doğru olmasa da benzerliği şöyle kurdu:
O gün “Çok önemli bir yerden mesaj getirdim” diyen Türkeş’in yerinde, yine o “çok önemli yerlerden” mesaj ve söylem taşıyan Bahçeli vardır bugün…
O gün “cumhuriyeti koruma vazifesi”nden dem vurarak siyaseti dizayn etmeye çalışan generallerin yerinde, komuta düzeyinde orduyu da içerecek şekilde devlet aygıtının başlıca unsurlarını uhdesinde toplayan Saray vardır…
O dönemin kitle seferberliği ve ortalama algının inşasıyla sorumlu “andıç medyası”nın yerini bugünün “Pelikancı medyası” tutmaktadır.
“Eski devlet”, neo-İslamcı iktidarla sonuçlanan mukavemetini sürdürdüğü “ara dönem” boyunca, başta İstanbul sermayesi olmak üzere başlıca egemen fraksiyonların geçici desteğini sağlamıştı. Halen bir ‘kaba inşaat’ görünümündeki muhafazakâr milliyetçilerin ‘devleti’ de, tarih nezdinde bir referandum değil ‘müdahale’ olarak anılacak olan 16 Nisan 2017’den beri, başlıca sermaye fraksiyonları tarafından –kerhen de olsa– desteklendi.
Sermayenin “reform” beklentisi, toplumun üzerindeki etkinliğin yitirilmesi, muhafazakar kesimlerden yükselen itiraz, AKP içi eski aktörlerin yeni mecra arayışı, Ekrem İmamoğlu’nun artan etkisi ve derinleşen ekonomik kriz ile “doğal sınırlarına dayanmış bir siyasetin çözülüşünün çabuklaştığını” ifade eden Özdal, yazısını şöyle noktaladı:
Ama işte, bazı “kumarbazlar”, kaybettiklerini geri alabilmek umuduyla, genellikle de sonuçta daha çok kaybedecek şekilde, daha riskli oynarlar. Belki bir başka yol da, yeni bir el oynanmasına izin vermeden masayı devirip, kaybettiklerini cebren almaktır.
Ama işte, eğer bir beden ölmüşse, sert olması onun yaşadığı/dirileceği anlamına gelmez. Ve masayı devirip her şeyi cebren geri almak için de “tüm salonu” caydıracak kadar, “canlı” bir güce sahip olmak gerekir.
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
Sendika.Org