Bizi bu ağır dönemde yaptıklarımızdan daha fazla yapamadıklarımız ilgilendirmeli. Yapamadıklarımızın önemini ve nelere mal olduğunu 12 Eylül’de büyük bedellerle öğrendik
Bizi bu ağır dönemde yaptıklarımızdan daha fazla yapamadıklarımız ilgilendirmeli. Yapamadıklarımızın önemini ve nelere mal olduğunu 12 Eylül’de büyük bedellerle öğrendik
Sınıf savaşımında koşulların egemenler lehine geliştiği, emperyalist-kapitalist sistemin varlığını şiddet ve baskıyla dönüştürmeye çalıştığı bu tarihsel dönemde; ülkede gericiliği ve milliyetçiliği kuşanarak savaşın güç verdiği yolda tırmanan İslami faşizm, öngördüğü siyasal ve toplumsal dönüşümün ittifakları dışındaki bütün toplumsal kesimlere cepheden saldırmaktadır.
Ekonomik krizin artık tutulamaz halinin çelişkileri derinleştirici etkisi nedeniyle, diktatörlüğün bu kavgada baskı ve savaşa olan ihtiyacı daha da artmaktadır.
Bu ihtiyaç, işten çıkarmaların, zamların, iflasların ortaya çıkaracağı geniş yoksullaşmanın sistemi tehdit edecek olasılığının bertaraf edilmesi tercihidir.
Bu tercih, kendileri için artık kaçınılmaz hale gelen krizlerin sonuçlarını yönetmek için birleşmiş egemenlerin şiddete dayalı örgütlü siyasal iktidarı olan faşizmdir.
Bu amacın kazaya kurban gitmemesi için diktatörlük OHAL ve savaş koşulları altında bütün tedbirleri almaktan geri durmadı.
Ülkemizde faşizm, insan hakları ihlalleri, yargı terörü, işçi sınıfı örgütlerine saldırıları, milliyetçi-ırkçı, gerici, ayrıştırıcı uygulamaları ve savaş çığırtkanlığıyla ilerlerken, bizler bu olan biteni anlama ve anlamlandırma çabalarımızla mücadele edebilmek için kapsayıcı ve yol açıcı sonuçlar elde etmeyi beceremedik.
Anladığımız, bildiğimiz, konuştuğumuz, yazdığımız her şeye güçsüzlüğümüz ve yoksunluklarımıza sığınak olan ve birbirinden hep uzak duran mevzilerimizin içinde faşizmin çizdiği sınırlara hapsolduk. İnancımızı değilse de moralimizi ve güvenimizi kaybettik.
Önümüzü yeterince göremediğimiz böyle dönemlerde yeniden yola düşmek için bazen geriye bakmak umudu yenilemek için gerekli olabilir.
Bugün olmaz dediğimiz olanakların yaratılabileceğini görmek, faşizmin ablukası altındaki bir ülkede insanları inancını ve güvenini tazeleyebilir.
Bizi bu ağır dönemde yaptıklarımızdan daha fazla yapamadıklarımız ilgilendirmeli.
Yapamadıklarımızın önemini ve nelere mal olduğunu 12 Eylül’de büyük bedellerle öğrendik.
Bu nedenle, çok uzaklara değil doksanlı yıllara biraz yüzümüzü çevirmeliyiz.
“Devrimciler Ayağa Faşizm Mezara” şiarıyla sokakların gür sesi olan Devrimcilerin, hak verilmez alınır bilincini fiili ve meşru mücadele anlayışıyla sendikal örgütlülüğe dönüştüren Devrimci Kamu Çalışanlarının, hak mücadelesini grevlerle-direnişlerle büyüten devrimci işçilerin deneyimlerine; Komite-Konsey, Devrim ve Sosyalizm tartışmalarının zamanımızın çoğunu aldığı günlere…
Evet, doksanlı yıllarda bütün bu olup biten iyi şeylerin ardından ortaya çıkan selin alıp götürdüklerinin önemini Gezi kadar, seçimler kadar önemle hissetmeli ve konuşmalıyız.
Devrim ve Sosyalizm mücadelesinin hayatın her alanına ve anına ancak devrimci bir örgütün iradesiyle yayılabileceğini,
Sosyalizm düşümüzün özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet özlemi duyan herkes için birleştirici olduğunu,
Sendikalarda Komite-Konsey ve fiili-meşru mücadele anlayışının her durumda mücadele edebilmek için örgütlü kalmanın sihirli yanı olduğunu,
Bu ülkede emperyalizm ve faşizme karşı mücadelenin bir devrim mücadelesi olduğunu öğreten bir geleneğin takipçileri olduğumuzu hatırlamalı ve konuşmalıyız.
Bilmeliyiz ki, yaşadığımız tarihsel dönemde emperyalist-kapitalist sistemi ve onun gerici iktidarını cepheden hedef alan bir siyasal karşı çıkış olmadan mücadelenin kendini yenileme şansı olmayacaktır.
Bu nedenle Devrimciler insanlık düşmanı Faşizme karşı mücadelede gecikmeden her türlü inisiyatif almalıdır.
Yiğit devrimci önder Nasuh MİTAP’ın “Devrimcilik İnsanın İnsanlığa Sahip Çıkmasıdır” sözü bizlere tarihsel sorumluluğumuzu yeterince izah ediyor.
Bu sorumlulukla Türkiye Halklarının Devrimci Yolunda yürüyen devrimciler tarihin kritik süreçlerinde hep yol açıcı olmuştur. Bu nedenle söylenecek olanlar söylenmeli, Türkiye halklarının ve emekçilerinin kulaklarında yeniden gür bir sesle “Faşizme Ölüm Tek Yol Devrim” sloganları yankılanmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.