Bahadır Özgür, Menderes-Özal-Erdoğan üçlüsünün “serbest piyasaya bağlılık” yeminini yazdı Bir iktidara gelirken dillendiriyorlar, bir de kriz iktidarlarını sarsarken…
Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’na ve faiz politikasına çıkışırken sarf ettiği “serbest piyasaya bağlılık yemini”ni değerlendiren Bahadır Özgür, Erdoğan’ın bu mirası Menderes ve Özal’dan devraldığını hatırlattı ve ortak bir noktaya dikkat çekti: “Serbest piyasaya bağlılık yemini”nin dillendirildiği iki dönem var; iktidara gelirken ve kriz iktidarlarını sarsarken…
Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası’nın 6,25’lik faiz artımı kararını ilan etmesinden saatler önce kameralar karşısına geçerek Merkez Bankası’nı ve faiz politikalarını hedef alan bir konuşma yapmış, seçmenine “bana rağmen” mesajı vermeye çabalamıştı.
Gazete Duvar’dan Bahadır Özgür, Erdoğan’ın belki de ilk defa ekonomik krizden bahsettiği konuşmasını Türkiye siyasetinin sermaye yanlısı sağ geleneği ile birlikte değerlendirdi.
Özgür’e göre; Menderes-Özal-Erdoğan üçlüsünün sağ siyaset ve muhafazakar kimlik-söylemin yanında bir ortak özelliği de serbest piyasa ekonomisine bağlılıklarını üzerine basa basa ifade etmek zorunda kaldıkları iki dönem olması: İlki iktidara gelirken, ikincisi kriz iktidarlarını sarsarken…
Yine bu üç iktidar döneminin liberalizm vurgularının arasında yaptıkları da benzer: Borçla tüketim gücünü artırmak, yandaş sermayeler yaratmak, mevcut sermayedarları ihale ve kamu bankalarını “ihya ve ikaz” aracı olarak kullanıp yola getirmek, bir de dizginlenemeyen mega proje ve inşaat tutkusu…
Menderes’in “Artık yeter! Söz milletin” diyerek geldiği iktidarında altyapı ihalesi alan ENKA, Tekfen, Alarko, Doğuş gibi şirketlerin parladığını hatırlatan Özgür, Menderes’in gücünün zirvesindeyken ekonomiyi de siyaset sopasıyla düzenlemeye kalktığını belirtti.
Menderes bu dönemde iş adamlarını DP’ye üye olmaya zorladı (Sözgelimi Vehbi Koç’u CHP’den istifa ettirip partisine dahil etti). Kriz alametleri belirince “vatanperverlik”, “milli şuur” ve “dış güç-iç hain” vaazları eşliğinde tehditlere, cezalara, ithamlara yöneldi. Nihayetinde 1958’de OECD ile istikrar programını imzalamadan hemen önce “serbest piyasaya bağlılık” yemini etti.
Özal’ın da darbe ile yetkileri artırılmış bir Başbakanlık’ta olanaklarını hızlı ve yaygın kullandığını belirten Özgür, ihracat teşvikleri ve kamu bankaları aracılığıyla yandaş zenginler yaratıldığını, iktidarı desteklemeyen sermaye gruplarının ise cezalandırıldığını anımsattı.
Ne var ki Özal’ın krizle birlikte gösterdiği refleks de Menderes’ten farklı olmadı. Döviz spekülatörlerinin canlarına okuyacaklarını, gerekirse bankalara ve şirketlere el koyacaklarını söyledi ancak krizi kabul ettiği gün “serbest piyasaya bağlılık yemini”ni tekrarladı. 1989’da ise ünlü radikal neoliberalizasyon paketi yürürlüğe girdi.
Özgür, Erdoğan dönemine ise şöyle devam etti:
Erdoğan dönemini anlatmayalım, yeterince şiddetli yaşıyoruz. Bu kaba arkeolojik kazının sonucunda tek parti-tek adam dönemlerinde tekrarlanan dehşet döngüsü, bir tekerrür değil bir zihniyetin sürekliliğidir aslında. Geleneğin ucunu nereye kadar götürürseniz götürün sonuç değişmez, değişmedi de.
İttihat ve Terakki’den AKP’ye, ‘serbest iktisadiyat’tan ‘serbest piyasaya’ uzanan felsefenin yaldızlı örtüsünü çektiğinizde altından; yandaş zengin yaratma, kamuyu borçlandırarak altyapı projeleriyle canlılık sağlama, biat etmeyeni imha, emeğin değeri yerine tüketimin gücünü artırma, üretim yerine rantı teşvik çıkacaktır.
Ekonomik kriz ile birlikte yeni bir hesap döneminin açıldığını, vatandaşla birlikte hangi kesimlerin hesap listesine dahil edileceğinin belirleneceğini ifade eden Özgür, bu dönemde “serbest piyasaya bağlılık yemini” edilmesinin, sürecin piyasanın en kudretli güçlerince yönetileceği anlamına geldiğini kaydetti.
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
Sendika.Org