“1 Mayıs 2018’in politik hedefi, bu ülkedeki tüm değerleri ve güzellikleri üretenlerin, ‘Bu memleket bizim’ diyenlerin; demokrasiyi, eşitliği, barışı, laikliği, özgürlüğü savunanların bu ülkenin kaderini belirleyeceği iddiasını yükseltmek olmalı”
“1 Mayıs 2018’in politik hedefi, bu ülkedeki tüm değerleri ve güzellikleri üretenlerin, ‘Bu memleket bizim’ diyenlerin; demokrasiyi, eşitliği, barışı, laikliği, özgürlüğü savunanların bu ülkenin kaderini belirleyeceği iddiasını yükseltmek olmalı”
1 Mayıs hazırlıkları sürerken DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile bu yılki 1 Mayıs gösterilerinin önemini konuştuk. Çerkezoğlu “1 Mayıs 2018’in politik hedefi, bu ülkedeki tüm değerleri ve güzellikleri üretenlerin, ‘Bu memleket bizim’ diyenlerin; demokrasiyi, eşitliği, barışı, laikliği, özgürlüğü savunanların bu ülkenin kaderini belirleyeceği iddiasını yükseltmek olmalı” diyor.
Ülke olağanüstü bir süreçten geçerken pek çok muhalefet öznesi de bu duruma karşı olağanın dışında bir mücadeleden söz ediyor. Bu yılki 1 Mayıs’ı özel kılan şey nedir?
Olağanüstü bir dönemi ve onu sonlandırmaya niyetleri olmayan bir OHAL rejimi altında yaşıyoruz. Bu süreçte olağan çalışma yöntemlerimizle devam etmemiz elbette mümkün değil.
Türkiye’de rejim değişikliğinin zorlandığı kritik bir seçimden 54 gün önce 1 Mayıs’ı düzenliyoruz. Türkiye’nin dört bir yanındaki 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’nü pervasız bir sermaye düzeni olan Tayyip Erdoğan’ın Tek Adam yönetimine karşı emeğin görkemli demokrasi buluşmaları olarak örgütlüyoruz.
Ancak bu 1 Mayıs’ın emek hareketinin ötesinde, Erdoğan’ın politikalarından mustarip olan her kesimi kucaklayacak bir “birlik, mücadele, dayanışma” günü olarak anlam kazandığının da altını çizmek gerek. Türkiye’nin dört yanında alanlara yansıyacak olan politik mesaj da budur. 24 Haziran seçimleri öncesinde ilerici toplumsal muhalefetin en geniş bileşenini bir araya getirecek en kitlesel buluşmalar olan 1 Mayıs mitingleri kaçınılmaz olarak bu havada geçecek.
Halihazırda ekonomik kriz AKP’ye yaslanmayan herkesi vuruyor, hükümetin tırmandırmayı vaat ettiği savaş ülke sınırlarının içerisini doğrudan etkileyecek, eğitim sisteminin çarpıklığından yüz binlerce aile etkilenecek, kadınların korkusu her geçen gün daha da büyüyor, çocuk istismarı, şiddetin artması, üniversitelere saldırılar… Ve tüm bunlar karşısında kabaran bir toplumsal öfke var. Meydanlara yansıyacak olan da budur.
Bu düzene itirazı olan, ülkenin geleceğine dair endişe duyan, demokrasiye, barışa ve adalete hasret milyonlar olarak “Biz bu düzenden güçlüyüz” iddiasıyla 1 Mayıs’ı örgütledik. 1 Mayıs alanlarında da milyonlarla bu mesajı vermeyi amaçlıyoruz.
Evet, bu ülkede kurulmak istenen rejime karşı itirazı olan, bu rejime teslim olmayan, bunu Gezi’de gösteren, 7 Haziran’da gösteren, 16 Nisan referandumunda gösteren, Adalet Yürüyüşü’nde gösteren milyonlar var.
Türkiye’nin geleceği açısından oldukça kritik olan bir seçimden 54 gün önce kurulmak istenen rejime karşı her koşulda direnecek olan, bu rejimi asla kabul etmeyecek olan milyonların birlik, mücadele ve dayanışma ruhuyla sahneye yeniden çıkacakları bir gün olacak 2018 1 Mayıs’ı.
1 Mayıs’a nasıl hazırlandınız? Emekçilere ve toplumsal muhalefet güçlerine çağrınız nedir?
Bu ülkenin, emeğin seferberliğine ihtiyacı var, büyük bir demokrasi seferberliğine ihtiyacı var. 1 Mayıs 2018’de sadece kendi üyelerimizi ya da tüm çağrıcı kurumların üyelerini değil, bu ülkede emeğiyle geçinen ve siyasi kimliği, fikri yok sayılmak istenen herkesi, 1 Mayıs 2018 için ilan ettiğimiz emeğin demokrasi seferberliğini birlikte örgütlemeye çağırıyoruz.
Kurulmak istenen rejimin sınıfsal niteliği bellidir. Tarihin gördüğü en işçi ve emek düşmanı, en sermaye yanlısı rejim olarak Tek Adam rejimi inşa edilmektedir. Bu emek düşmanı rejim toplumun dörtte üçünü oluşturan, yaşamak için ücretine mahkûm olanları bir yandan baskı ile zor ile bir yandan da ırkçılıkla, kadın düşmanlığıyla, gericilikle yönetmek istemektedir. Hiçbir itiraza izin vermemeyi amaçlayan bu rejim hayali karşısında bu memleketin gerçek sahipleri olarak 1 Mayıs’ta gücümüzü göstermeli ve bu süreci 1 Mayıs sonrasına, 24 Haziran’a ve elbette ki ne sonuç çıkarsa çıksın 24 Haziran sonrasına taşımalıyız.
Gerek Türkiye işçi sınıfının sendikal örgütlülüğün çok çok üstündeki muazzam niceliği, gerek sınıfın mücadelesinin politik mücadeleden özerkliğinin olağanüstü ölçüde sınırlanması, 1 Mayıs’a giden süreçte politik örgütlerin de bizler kadar inisiyatif almasının nesnel zeminini oluşturuyor.
İstanbul 1 Mayıs bileşenleri toplantılarına katılan 40’ın üzerine kurum ve tertip komitesi dışında 20 örgütün temsilcisiyle oluşturulan düzenleme komitesi ile beraber 1 Mayıs’ı ilçe ilçe, meydan meydan, sokak sokak, ev ev, işyeri işyeri örgütledik. Baş döndürücü gündeme ve toplumsal muhalefet üzerindeki baskılara rağmen 1 Mayıs’ın sokaktaki örgütlenmesinin, ortaklaşa yürütülen çağrı faaliyetlerinin güzel geçtiğini, umut verici olduğunu söyleyebilirim.
Güzel günler göreceğimize olan inancımızı 1 Mayıs meydanlarında ete kemiğe büründürmek ve 1 Mayısları emek şölenlerine çevirmek her birimizin görevi. Bu görevin altından ancak el ele verir ve “Bu memleket bizim” çığlığını ülkenin dört bir yanına yayabilirsek kalkarız.
1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak istediğinizi belirtmiştiniz ancak 2013’ten beri süren yasak bu yıl da devam ediyor. Miting de Maltepe’de olacak. Gelinen noktayı değerlendirebilir misiniz?
İstanbul’da 1 Mayıs için alan tartışması DİSK için 1 Mayıs 1977’de bitmiştir. Kurucu genel başkanımız Kemal Türkler’in ifade ettiği gibi 1 Mayıs alanı Taksim’dir. 1980 askeri faşist darbesinden sonra yasaklanan Taksim için nice bedeller ödenmiştir. Özellikle 2007 sonrası daha da yükselen mücadele sonucunda 2010, 2011 ve 2012 yıllarında yüzbinler kentin en merkezi meydanından, en etkili meydanından siyasi iktidara karşı sesini yükselterek AKP’nin karşısında bir güç haline gelmeye başlamış, bu da AKP’nin Taksim korkusunun temelini oluşturmuştur. Bu korkunun sonucu olarak Taksim 2013’te bir kez daha yasaklanmış, siyasi iktidarın politik bir tercihi olarak işçi sınıfına kapatılmıştır.
Taksim’in 1 Mayıs alanı olduğunu tescil eden onca mahkeme kararına rağmen dayatılan bu yasak, hukuki değil politik bir tercihtir. Dolayısıyla bu yasağa karşı Taksim’i kazanmak, bu ülkedeki genel demokrasi mücadelesinden bağımsız değildir.
Hak-hukuk tanımazlığı alışkanlık haline getirenlere karşı işçi sınıfının ve tüm emek ve demokrasi güçlerinin gücünü göstermesi gerekiyor. Taksim de dahil tüm haklarımızın güvence altında olduğu bir ülkeyi inşa edebilmek için işçi sınıfının bir özne olarak sahneye çıkması, “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız” demesi gerekiyor. 1 Mayıs 2018’in görkemi böyle bir politik iddiaya dair özgüveni kazanmak açısından da önemli.
Alandan ne mesajı çıkarmayı hedefliyorsunuz?
Bu 1 Mayıs 24 Haziran seçimleri öncesinde umut verici bir başlangıç noktası olsun. 1 Mayıs 2018’in politik hedefi, bu ülkedeki tüm değerleri ve güzellikleri üretenlerin, “Bu memleket bizim” diyenlerin; demokrasiyi, eşitliği, barışı, laikliği, özgürlüğü savunanların bu ülkenin kaderini belirleyeceği iddiasını yükseltmek olmalı.
Emeğin penceresinden bakarsak, ülkenin bütün güzelliklerini yaratan ancak insanca yaşayamayan işçilerin, “İstihdam Seferberliği” adı altında gizlenmek istenen 6 milyon işsizin, sadece 2017’de iş cinayetlerinde hayatını kaybeden 2 bin işçinin ailelerinin ve çalışma arkadaşlarının, grevleri yasaklananların, kadro bahanesiyle işsiz bırakılan taşeron işçilerinin; kısacası emeğin demokrasi buluşmalarını örgütlüyoruz.
Ancak bunun da ötesine geçerek Erdoğan iktidarına itirazı olan ve gelecek güzel günlere inananların en geniş birlik, mücadele ve dayanışma gününü örgütlüyoruz.
1 Mayıs alanlarında sadece taleplerimizi değil, emek ile kuracağımız, emeğin değerleriyle kuracağımız ülkenin rengarenk, güneşli resmini çizmek istiyoruz. Bu ülke için çalışan, emek veren, ülkenin tüm değerlerini ve güzelliklerini üretenler, bu ülkeyi sahiplenen ancak her alanda yok sayılanlar bu memleketin gerçek sahibinin kim olduğunu göstermeli. Haziran’dan önce 1 Mayıs vardır ve o 1 Mayıs’ta bu memleketin gerçek sahipleri meydana çıkacaktır.
Bu bilinçle, bu ruhla örgütlenecek, dayatılan rejimin karanlığının karşısına emeğin Türkiye’sinin resmini çizecek meydanlar, endişeyle bakılan baskın ve eşitsiz seçim sürecinin öncesinde ülkenin geleceği için umut verici bir dayanak noktası olacaktır.