Yeni sürecin kazananı SPD olmayacak: Kamuoyu yoklamaları şimdiden SPD’nin yüzde 20’lerin altına düştüğünü gösteriyor. CDU konumunu koruyacak, FDP ve AfD güçlenecektir
Yeni sürecin kazananı SPD olmayacak: Kamuoyu yoklamaları şimdiden SPD’nin yüzde 20’lerin altına düştüğünü gösteriyor. CDU konumunu koruyacak, FDP ve AfD güçlenecektir
Almanya’da beklenmedik bir şekilde beklenen oldu.
24 Eylül 2017’deki parlamento seçimlerinden sonra herkes partilerin flamalarının renkleri dolayısıyla “Jamaika koalisyonu” olarak adlandırılan ve hristiyan-demokrat CDU, neo-liberal FDP ve Yeşillerden oluşan bir hükümetin kurulacağını beklerken, tam da bu olmadı. Bu seçeneğin Kasım sonunda batmasından sonra, CDU ve sosyal-demokrat SPD bir kere daha Büyük Koalisyon (Almanca’da GroKo olarak kısaltılıyor) kurmak için bir araya geldi ve görüşmeler sonucunda ilk hükümet program taslağı ortaya çıktı.
İki partinin de durumunun pek iç açıcı olmamasına ve SPD içinde hükümet programının olağanüstü kurultay delegelerinin sadece %56’sının güvenini kazanmasına rağmen, yeniden SPD-CDU koalisyonun kurulması yüksek ihtimal. Ve nihayet, sermayenin ilk seçeneği olan “Jamaika koalisyonu” beklenmedik bir şekilde oluşmamasına karşın, yine de sermayenin ikinci seçeneği gerçekleşecek, yani beklenen olacak.
Vurgulanması gereken bir kaç husus var.
Seçim şunu göstermişti: 1998’de SPD ve Yeşillerin dümeni düpedüz neo-liberalizme bükmelerinden itibaren, söz konusu büküşün kitlelerde yarattığı maddi ve yaşamsal yıkıntının siyasal sisteme yansıması şiddetleniyor.
Doğal olan da budur, çünkü gelinen aşamada güya çok zengin olan Almanya’da Caritas’ın bir araştırmasına göre insanların %75’i bir gün kiralarını ödeyememekten korkuyor[1], istihdamın %22,5’i düşük gelir sektöründe gelişiyor (ve böylece Almanya bütün Avrupa’daki en büyük düşük gelir sektörüne sahip oluyor)[2], işçiler yoğun, kötü, güvencesiz, yeterince para getirmeyen işlerden ve geleceksizlikten şikayetçiler.[3] Ve, 1996 ile 2015 arasında azalan (-%11,4) reel gelirle ücretlilerin en aşağıdaki yüzde onluk bölümünün şikayet ve kaygılarının ne kadar da gerçekliğe tekabül ettiğini netçe görebiliyoruz.[4]
Bütün bu gelişmelerin özellikle kadınları çok ağır vurduğunu da bir özel not olarak ekleyeyim: Çalışan kadınların %33’ü elde ettikleri gelirle yaşamlarını idame edemiyor, %50’si part-time çalışıyor ve “mini job” olarak tanımlanan 450€’nun altında gelir getiren istihdam biçimlerinin %66’sı kadınlar tarafından yapılıyor (Almanya’da kişi başı yoksulluk sınırı 2015 istatistiklerine göre aylık 1033€’dur).[5]
İşte, Agenda 2010 olarak tanımlanan ve Yeşiller ile SPD tarafından 2000’ler başında lanse edilen topyekûn neo-liberal saldırının sonuçları artık o kadar ağır ki, SPD’nin vakfı Friedrich-Ebert-Stiftung bile 2017 sonunda yayımladığı “Sosyal devletin içinde korku” adlı raporunda, bu dönüşümün “kurumsallaştırılmış korku mobilizasyonuna” yol açtığını, toplumun özellikle alt ve orta tabakalarında hayatı idame etme paniğinin yaygın olduğunu, bu kısır döngü içinde aşağıya doğru tepişmenin her yere yayıldığını vurguluyor.[6]
Tepki olarak, ilk önce SPD’den bir kopuş ve bunların eski Doğu’nun sosyalist devlet partisiyle birleşmesiyle oluşan Sol Parti’nin yükselişi başladı. Dünya İktisadi Kriz’in başlamasıyla beraber az da olsa sol bir havanın esmesine karşın, sol politikalardaki verimsizlik ve sonuç alamamazlık yüzünden, yüksek siyaset ve medya gruplarının da büyük desteğiyle İslam ve göçmenlik karşıtı sağ hareketler yükselmeye başladı.
Düzen siyaseti, bütün olayı “terörizm” ve güvenlik konusu üzerinden İslam ve göçmenlik düşmanlığına doğru büktü ve bütün kötülüklerden bu “şeytanlar” sorumlu tutuldu. Sonuçta, bütün Almanya’da yabancı ve göçmenlik düşmanlığı görülmemiş seviyelere yükseldi, göçmen kamplarına yüzlerce saldırı oldu. Böylece, “sol” görünümlü SPD ve Yeşiller dahil bütün düzen partilerinin ortak politikalarıyla, kamusal varlıkların ve emekçi haklarının sermayeye peşkeş çekilmesi unutturulmak isteniyordu.
Halk yemedi, çünkü varlıklarındaki çöküntü gerçekti. Sınıfsızlaşma özellikle ortayı vuruyordu, vurulmayan da aşağıya kaymaktan deli gibi korkuyordu, insanlar git gide kötü ve güvencesiz kontratlarla hayatta kalma mücadelesini veriyorlardı. Ancak örgütsüzlük ve pompalanan sağ hegemonya yüzünden de tepkisini ancak SPD ve CDU’ya kuruluşlarından beri en kötü seçim sonuçlarıyla ve merkezin dışındaki partilerin yükselen oyları biçiminde verdi. En göze batan elbette aşırı sağ-faşizan AfD’nin %12,6’ya sıçraması oldu.
Bu sonuçlardan sermaye güçlerinin çıkarttığı ders ise, “aynısının devamı” tarzında oldu. Demek ki, başka çareleri yok!
Jamaika koalisyon görüşmelerinin yorumlarında “kim, neden ve nasıl görüşmelerin başarısız sonuçlanmasından suçlu” diye sorumlu aranırken[7], aslında nasıl da temel noktalarda[8] farklı nüanslar dışında ortaklaşıldığının üstü örtüldü: “Dengeli” bütçe konusu ve yüksek gelir/varlık vergilerin getirilmemesi[9], hızlandırılmış askerileşme[10], göçmenlik konusunda kabul şartlarını sıkılaştırma, ekolojik meselelerin piyasa mantığına yedirilmesi veya ertelenmesi[11]. Kısacası neo-liberalizme ve askerileşmeye kayıtsız-koşulsuz devam, göçmenlik politikalarında sağa doğru kayma, ekoloji mi… eh artık, yarın bakarız.
İşte, başarısız koalisyon görüşmeleri sürecinde, Yeşiller, iktidarda pay sahibi olabilmek uğruna ne kadar prensipsiz ve oportünist olabileceklerini bir kere daha göstermiş oldular.[12] FDP ise, tam da yükseliş halinde bulunurken ve halk yıkımı yaratanları bir veya öbür şekilde cezalandırma eğilimindeyken, hükümete girmeyip bir sonraki seçimlerde faturanın SPD ve CDU’ya daha da sert kesilmesi ve kendisinin onların yerine geçmesi hesabını yapıyordu herhalde. Yani koalisyon görüşmeleri prensip nedenlerinden değil, sadece oportünizmden bitirildi.
SPD ve CDU o ateşten sorumluluğu yeniden üstlenmeye zorunlu kaldılar. Halbuki, “Jamaika koalisyonu” görüşmeleri başladığında, SPD lideri Martin Schulz “asla bir kere daha Büyük Koalisyon kurmayacağız” diye çok güçlü vurgu yapmıştı, hatta seçimden sonra “sol dönüşüm” ilan edip “sistem sorusu”ndan bahsetmiş, utanmadan da “kapitalizm eleştirisine cesaret”lenmeye davet etmişti.[13]
Ancak, düzen politikalarında dünün sözlerinin bugün ne önemi var ki?
SPD ve CDU’nun açıkladıkları hükümet programı taslağı[14], net ve açık bir şekilde sosyal yıkım vaat ediyor:
Göçmenlik konusunda hemen hemen AfD’nin istedikleri, yani çok sert, baskıcı ve dışlayıcı kanunlar gelecekÇ Yıllık üst sınırlar, özel bekleme kamplarında izolasyon ve dolayısıyla daha hızlı geri gönderme, geri gönderilebilinen ülkelerin “güvenli ülkeler” ilan edilerek çoğaltılması ve aile birleşmelerin sıkıca kısıtlanması.[15]
Askeri operasyonlara gelince, onlar da çoğalacak ve silah ihracatı artırılacak.
SPD’nin “sosyal kazanım” olarak sunduğu şeyler ise, içi sıcak hava dolu balon: Sosyal yardım harcamaları biraz yükselecek, minimum emeklilik primi garantilenecek – ancak sadece 35 sene emeklilik kasasına para ödeyenler için, ki o da zaten yoksulluk seviyesinde gerçekleşecek. Bütün öbür “sosyal kazanımlar” da benzer formattan, yani göz boyama. İş piyasası ve kanununa dair zaten hiçbir şey yok. Ve, elbette ve tabii ki, varlık ve yüksek gelir vergileri yükseltilmeyecek.
SPD’nin sosyal-demokratlığının artık sadece en aşırı yoksulluk ve yıkım karşısına minimal kamusal garantiler getirmek (ki bu garantiler de bağımlı olanların en kötü koşullardaki işleri kabul etmeleri koşuluna bağlı) ve bu kapsamda Alman emperyalizme rıza üretmeyi çabalamaktan ibaret olduğunu görüyoruz. Sistem içinde de olsa işçi ve emek haklarını güçlüce savunan SPD zamanlarının geçip gittiği bir kez daha tescil edilmiş oldu.
Dümen açıkça sağa bükülüyor.
Zaten, neo-liberalizmin yarattığı sosyal yıkımla sermayenin hegemonyasında yarattığı rıza ve güven krizini frenlemek ve oluşan tepkileri yeniden sistemin içine çekmek için, bütün Batı’da katastrofçu-gösterişli-yenilikçi politikalar bir yandan sağcı-isyankar siyaset biçimleri öbür yandan devreye giriyor. Almanya ise, her konuda olduğu gibi daha yüksek istikrarı ve genel bir Alman yavaşlığı ve düzenliliği yüzünden bu ekstremleri Lindner-FDP ve AfD biçiminde daha sabit ancak kendisi hızlıca sağa kayan bir merkezin etrafında gösteriyor.
Yeni sürecin kazananı SPD olmayacak: Kamuoyu yoklamaları şimdiden SPD’nin yüzde 20’lerin altına düştüğünü gösteriyor. CDU konumunu koruyacak, FDP ve AfD güçlenecektir.
Dağılan ve emperyalist politikaları azgınlaştıran bir biçimde sağa doğru kayan merkezi durdurmak için, sol güçlerin düzen partilerin yarattığı sosyal yıkıma karşı halkta biriken öfkeyi örgütlemesi ve onun çıkarlarına yarayacak gerçek değişimlerde bulunması gerekecek. Aksi halde, ufuk karanlık.
Dipnotlar:
[1] https://www.jungewelt.de/artikel/325049.wohnen-macht-arm.html.
[2] http://www.sozialismus.de/nc/vorherige_hefte_archiv/kommentare_analysen/detail/artikel/beginn-eines-aufbruchs/.
[3] https://www.neues-deutschland.de/artikel/1070232.kuerzere-arbeitszeiten-zu-erschoepft-fuers-privatleben.html.
[4] https://www.boeckler.de/110980_110985.htm.
[5] https://www.jungewelt.de/artikel/320106.anleitung-zum-widerstand.html.
[6] https://www.jungewelt.de/artikel/324701.hartz-iv-muss-weg.html.
[7] http://www.faz.net/aktuell/woran-ist-jamaika-wirklich-gescheitert-innenansichten-eines-gescheiterten-experiments-15312630.html.
[8] http://www.zeit.de/politik/deutschland/2017-10/sondierungen-jamaika-koalition-cdu-csu-gruene-fdp/komplettansicht.
[9] http://www.handelsblatt.com/politik/deutschland/jamaika-parteien-einigkeit-bei-ausgeglichenem-haushalt-und-soli-abbau/20499224.html.
[10] http://www.tagesspiegel.de/politik/jamaika-sondierungsgespraeche-aussenamt-fuer-gruene-doch-nicht-vom-tisch/20575352.html, http://www.zeit.de/politik/deutschland/2017-11/jamaika-verhandlungen-entlastung-familien.
[11] http://www.klimaretter.info/politik/nachricht/23887-jamaika-gruene-knicken-langsam-ein.
[12] https://www.neues-deutschland.de/artikel/1071327.die-gruenen-parteitag-der-selbstberauschung.html; https://www.neues-deutschland.de/artikel/1071266.gruene-nach-gescheiterten-sondierungen-jamaika-ist-uns-erspart-geblieben.html.
[13] http://www.sozialismus.de/nc/vorherige_hefte_archiv/kommentare_analysen/detail/artikel/grundsatzdebatte-in-der-spd/.
[14] http://www.sozialismus.de/kommentare_analysen/detail/artikel/hervorragende-ergebnisse/.
[15] https://www.proasyl.de/news/sondierungen-sieg-der-hardliner-ueber-humanitaet-und-menschenrechte/.