”Üzerine saatlerce konuşulabilecek, sayfalarca yazılabilecek olan “Üniversitenin neoliberal İslamcı dönüşümü nedir?” sorusunun kısa, somut cevabıdır bu trajik hikaye.
”Üzerine saatlerce konuşulabilecek, sayfalarca yazılabilecek olan “Üniversitenin neoliberal İslamcı dönüşümü nedir?” sorusunun kısa, somut cevabıdır bu trajik hikaye. Meriç Aybar’ın tezi, tezini onaylayan akademisyenler, Meriç Aybar’ın şu anki pozisyonu bu sorunun cevabıdır”
Geçtiğimiz günlerde halen Erzincan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Meriç Aybar’ın neredeyse sadece “İçindekiler” kısmından oluşan, kopyala-yapıştır şeklinde yapılmış bir ödevden farksız doktora tezi ortaya çıktı. Çeşitli sosyal medya mecralarında alayla birlikte üniversitelere yönelik kaygıların da dile getirildiği tartışmaların ardından önce YÖK, sonra da tezin yazıldığı Atatürk Üniversitesi açıklama yaptı. Bu trajikomik hikaye üzerinden memleketteki üniversitelerin ahvaline ilişkin birkaç şey de ben söylemek istiyorum.
Hikaye Eylül 2008’de İTÜ’de başlıyor. Tayyip Erdoğan, akademik yıl açılış töreninde iktidarda oldukları altı yılda açılan 53 üniversiteyi yeterli görmediklerini ve kurumsal bazda olmasa bile yasal anlamda her ilde bir üniversitenin kurulmuş olduğunu söylüyor. Bu yasal anlamda kurulan üniversitelerin de hızla kurumsallaştırma çalışmalarına girildiğini ekliyor.
Üniversitenin tarihsel gelişim sürecinde kent kültürünün, üniversiteyi dışarıdan en çok besleyen kanallardan biri olduğu görülebilir. Hatta bu kanal üniversitenin hayat damarı pozisyonundadır. Modern anlamda tarihteki ilk üniversitelerin de iktisadi açıdan gelişmiş ve gelişme eğiliminde olan kentlerde ortaya çıkması bir tesadüf değildir. İktisadi açıdan gelişen burjuvazinin bu süreçte yarattığı kültür, aynı zamanda üniversiteyi de besleyecek ve hatta can suyunu verecek bir zemin yaratmıştır. Yani üniversite, kente içkindir. Sadece bu sebepten bile “Her ile bir üniversite” kampanyası üniversitenin içini boşaltmaktadır.
Ucuz iş gücü yaratmak için bu kampanya ile onlarca tabela üniversitesi açıldı. İktidarın üniversiteye bakışı, sermayenin ihtiyacını karşılayacak elemanları yetiştirmek (ki genelde ara eleman düzeyinde) olunca bu alana verilen önem de ayrılan bütçe de ona göre şekillendi. Laboratuvarsız ya da en iyi ihtimalle yeterli laboratuvardan yoksun onlarca mühendislik ve fen fakültesi, sosyal alanı yetersiz onlarca kampüs (Artık açılan üniversitelerde kampüsün adı bile geçmiyor, İstanbul’un girişinde yeni açılan vakıf üniversiteleri gibi tek binadan ibaret üniversiteler de var) memleketin yükseköğretim trajedisi oldu. Kütüphanesi yetersiz, sınıfları yetersiz, yemekhanesi yetersiz üniversiteler bu ülkenin “normal”i olurken camiler, mescitler ve özel güvenlik orduları da her üniversitenin vazgeçilmez unsuru oldu.
Piyasa ideolojisiyle ancak “para kazandırabilecek” alanlar araştırmaya layık görülürken akademinin de eğitim misyonu akademisyenler için angarya haline dönüştü. Bugün teknokenti olan üniversitelerin çoğunda mühendislik fakültesi öğretim görevlilerinin pek çoğunun ya teknokentte bir şirketi, ya danışmanlığını yaptığı şirket/şirketleri var. Dışarıdaki “işinin” getirisi yüksek olduğundan üniversite içerisindeki dersler de ayak bağı muamelesi görmeye başladı.
OHAL KHK’leriyle yüzlerce akademisyen sırf muhalif olduğu için üniversitelerden atıldı. Dolayısıyla Ankara Üniversitesi gibi Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birinin en köklü fakülteleri hoca yokluğundan ders işleyemez hale gelebildi. İhraçların yaşandığı diğer üniversitelerde de ciddi anlamda nitelik kaybı yaşandı.
Üniversitedeki akademik işleyişin bel kemiği ve görünmeyen emeği olan asistanlar, yasa değişiklikleriyle güvencesiz statülere kaydırıldı ve muhalif olanlarının “rahatça” atılmalarının önü açıldı. Sendikal faaliyet yürüttükleri için sözleşmesi yenilenmeyen yüzlerce asistan Yeni Türkiye’nin yeni üniversitelerinin trajedisinin en görünür yüzlerinden oldu.
Bu politikaların üniversiteler üzerinde yaratacağı yıkım da doğalında kaçınılmaz olacaktı. Son dönemde gündem olan Meriç Aybar’ın yazdığı teze(!) bu gelişmelerin ardından bakınca pek de şaşırılmıyor aslında. Memleketin tüm üniversitelerinin içinin boşaltılmaya çalışıldığı bir dönemde, “laf olsun diye” açılmış bir üniversitede yürütülen akademik faaliyetten de kimse nitelik aramaz zaten. En azından dört sene süren doktora eğitiminin nasıl bir senede bittiğini, nasıl bu süreye bir de tez sığdırıldığını yukarıdaki gelişmelerden bakınca çok daha rahat anlamlandırabiliyoruz.
Bu trajik hikayedeki asıl dikkat çeken unsurlar ise önce YÖK’ün sonrasında da ilgili doktoranın yapıldığı Atatürk Üniversitesi’nin yaptığı açıklamalar oldu. YÖK, “akademik özgürlüklere” dikkat çekerek kendilerinin herhangi bir tezin reddine veya kabulüne ilişkin bir rolü olmadığını belirterek kendi “itibarını” kurtarmaya çalıştı. Atatürk Üniversitesi ise tez ile ilgili inceleme yapılması için bir komisyonun kurulduğunu kamu oyuna belirtti ve sürecin titizlikle yürütüldüğünü söyledi.
Farklı kaynaklardaki bilgilerin yazmaya dahi tenezzül edilmediği, sadece sayfa numaralarının yazıldığı bir “tezi”, doktora programı için yeterli kabul eden bir üniversite bu soruşturmayı nasıl yürütecek? Tezi onaylayan akademisyenler hakkında da işlem başlatılacak mı? Atatürk Üniversitesi, başka bir akademisyen grubunu “daha güvenilir” addedip soruşturmayı başka akademisyenlerle mi yürütecek? Ya da bu akademisyenleri etik çerçevesinde akademik faaliyet yürütmesi için göreve getiren YÖK’ün sorumluluğu ne olacak?
Bu akademik ayıp telafi edilebilir mi? Bu kadro ve bu anlayışla edilemez. Ancak bu ayıbın üzeri örtülebilir, unutturulmaya çalışılabilir. İki sene önce o tezi(!) yazan Meriç Aybar da Erzincan Üniversitesi’nde yardımcı doçent oldu. Yani artık kendisi de tez danışmanlığı yapabilecek, etik çerçevede öğrencilere tavsiyelerde bulunacak ve akademik anlamda yönlendirici pozisyonda olacak.
Üzerine saatlerce konuşulabilecek, sayfalarca yazılabilecek olan “Üniversitenin neoliberal İslamcı dönüşümü nedir?” sorusunun kısa, somut cevabıdır bu trajik hikaye. Meriç Aybar’ın tezi, tezini onaylayan akademisyenler, Meriç Aybar’ın şu anki pozisyonu bu sorunun cevabıdır.
İlgili tez için tıklayın: https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=WBc656i315e2eV6-EZV1ot9tnznKbW3Y4AqMkiP–DWXdAlhzPWPhtZJGyY7cd02