Böylesi bir garabeti savunmak öyle kolay bir şey değil ve ciddi sorumluluk ister. Anlaşılan o ki yandaş medyada kimse bu işin cengaverliğine soyunmaya cesaret edememiş
Sandık ki hükümetin her adımını ayakta alkışlayan bazı basın yayın kuruluşları ve bu kuruluşlarda köşe sahibi yazarlardan en azından bazıları yeni programın hemen savunusuna girecekler ve tıpkı ekonomide olduğu gibi eğitim sistemimizin uçuşa geçeceği doğrultusunda haberler yapıp yazılar döşenecekler. Ancak bir de ne görelim…
Milli Eğitim Bakanı önceki gün neredeyse milyonlarca anne-baba ve öğrencinin beklediği yeni sistemi açıkladı. Bugün sadece AKP’ye oy veren vatandaşlarımızı toplasak ve desek ki “15 yıldır AKP’nin başarılı olamadığı bir alan var mı?” Eğitim düzeyi biraz yüksek veya eğitim meselesinin önemine vakıf anne babaların hemen hemen yüzde 100’ünün vereceği tek bir cevap vardır: “Eğitim.”
AKP iktidarı başında beri temel hizmetlere ilişkin stratejik bir yaklaşım içinde icraatlarını yürütüyor. Başladığı zamankiyle şu anki arasında genel olarak programatik bir düzenlilik var. Sağlık, altyapı hizmetleri vb. alanlarda bunu görebiliriz. Neredeyse sadece (belki bir de Suriye mevzusu buna eklenebilir!) eğitim alanında bu stratejik yönelimi tespit edip ısrarlı bir şekilde bir yol tutturamadı. Kuşkusuz buradaki takipten resmi programatik bir işleyişi tarif ediyoruz. Yoksa eğitim içeriğinin belli bir yöne doğru kanalize edilmesinde son derece istikrarlı ve kararlı bir çizginin varlığından söz edilebilir. Ancak diğer yandan en çok bakan değiştiren hizmet birimi olarak bu kırılmalar, başa dönmeler, bu da olmadı başka bir şey deneyelim halleri AKP’nin aslında varmak istediği yere ulaşmakta bir türlü istediği mesafeyi alamadığını gösteriyor. Bu da oy versin ya da vermesin vatandaşın da gözünde AKP’nin bu işi beceremediği algısını güçlendiriyor.
Bakan açıklama yaptıktan sonra sandık ki hükümetin her adımını ayakta alkışlayan bazı basın yayın kuruluşları ve bu kuruluşlarda köşe sahibi yazarlardan en azından bazıları yeni programın hemen savunusuna girecekler ve tıpkı ekonomide olduğu gibi eğitim sistemimizin uçuşa geçeceği doğrultusunda haberler yapıp yazılar döşeneceklerdi. Ancak bir de ne görelim; Türkiye’de yaşayan her bir aileyi derinden etkileyen bir konu hakkında (hem de eğitim gibi ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği ile bu kadar doğrudan bir konu) zahmet edip kimse kılını kıpırdatmamış. Sorsanız “Pardon eğitim mi, dediniz? Bir şey mi olmuş” diyecekler.
Evet, inanılacak gibi değil. Ne Sabah’ta, ne Akit’te, ne Yeni Şafak’ta ne de Star gazetesinde bu mesele tek bir kişi tarafından bile dikkate alınmamış. Tıpkı Bursa, Niğde, Ankara belediye başkanlarının istifa ettirilmesiyle ilgili “Reis ne derse odur” düsturuna sıkı sıkı sarılıp keyifle kalemlerini oynatırken birden Balıkesir Belediye Başkanı’nın suratlarına tükürür gibi bir demeçle istifa etmesi karşısında dut yemiş bülbüle dönmeleri gibi, bu yeni eğitim sistemi saçmalığı hakkında da tek bir kalem oynatmaya yüzleri tutmamış olsa gerek. Zira kendi okuyucularının bile hiçbirinin bu ucube eğitim sistemine onay vermeyeceğini bal gibi biliyorlar ve pek çok konuda hem hal oldukları okuyucularıyla aralarındaki “manevi ilişki”nin zedelenmesini istemiyorlar.
Zira eğitim mevzusu motorlu taşıtlar vergisinin küt diye yüzde 25’e çıkartılması gibi ya da 2 günde bir benzine zam yapılması gibi bir şey değil. Eğitim meselesi her anne babanın gözünün nuru çocuklarının geleceğiyle birebir ilişkili. Bugün hangi partiye oy verirse versin biraz eğitimli ve orta/orta-alt/üst gelir seviyesine sahip her ailenin neredeyse aile gelirinin önemli bir kısmını çocuğunun eğitimi için harcadığı bir ülkede (Milli Eğitim Bakanı’nın bile kem küm ederek açıkladığı bir programı) böylesi bir garabeti savunmak öyle kolay bir şey değil ve ciddi sorumluluk ister. Anlaşılan o ki yandaş medyada kimse bu işin cengaverliğine soyunmaya cesaret edememiş.
Böyle olunca hükümetin koltuk değneği konumundaki Memur-Sen’e bağlı Eğitim Bir Sen’e baktık. Hükümet sendikası bu konuyla ilgili bir değerlendirme metni yayımlamış. Bu metinde yasal düzenlemeyle ilgili bilgi verdikten sonra yeni sistemin daha iyi işlemesi için bazı tavsiyelerde bulunmakla yetinilmiş. Eğitim Bir Sen’in değerlendirmesinde; merkezi sınavın 60 soruyla sınırlı tutulmasının başarıyı ölçmede yeterli olmayabileceği söylendikten sonra mahalli birimlerde okullaşma oranının adrese dayalı sisteme uygun olmayabileceği şeklinde bir eleştiri getirilmiş ama buradan da “her işte bir hayır vardır” prensibinden hareketle bu uygulamanın okul yatırımlarının bütün sorunlarını açığa çıkaracağı için geleceğe yönelik daha planlı yatırımlar yapılmasına yol açacağı gibi hayırhah bir sonuç çıkartılmış. Bir de sınavla öğrenci alacak okullara “nitelikli okul” yerine “seçici okul” denmesi önerilmiş. Çocukların yüzde 90’ının “niteliksiz” okula gönderilmesini Eğitim Bir Sen de hazmedememiş anlaşılan!
Görülen o ki, eğitim mevzusu önümüzdeki yıllarda da giderek derinleşen bir sorun alanı olarak varlığını koruyacak. Bu mesele giderek daha fazla sadece okul içi bir sorun olmaktan çıkarak toplumsal bir sorun haline geliyor ve bu anlamıyla da “veli merkezli” içeriği güçleniyor. Daha şimdiden adres değiştirme planları ve bunun maliyeti meselelerinin konuşulmaya başlandığı bir ortamda ailelerin bir sonraki yıl çocuğunun hangi “niteliksiz okula” gideceği kâbusuyla baş başa bırakılmasının bütün taraflar açısından siyasal bir sonucu olsa gerek.