11 Eylül’de yine gazeteciler, demokratik kitle örgütleri ve haber alma hakkını savunan halk, gazetecileri almak için Silivri’ye giderek davayı takip edecek, nöbet tutacak
Cumhuriyet Davası’nın ilk duruşmasında “sanıklar” mahkeme heyetini ve AKP’yi yargılarken adliye önünde tutuklu gazeteciler için adalet nöbeti vardı. 28 Temmuz’da verilen ara kararla yedi Cumhuriyet emekçisi serbest bırakıldı. Adalet nöbeti, hala tutuklu olan Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu ve Akın Atalay’ın da özgür kalması için 11 Eylül’de Silivri’de devam edecek
Suç: FETÖ’ye yardım
Suçlanan: Cumhuriyet gazetesi
Suçlayan: FETÖ üyeliğinden ve FETÖ adına hükümeti devirmeye teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanmakta olan, kanunen savcı adayı olması mümkün olmamakla beraber hala savcılık yapan biri.
Tanıklar: Cem Küçük, Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce…
Bilirkişileri az önce anlattığım kişiler. Ve bu seviye ve kalitede yürütülen soruşturma nedeniyle dokuz aydan beri tutukluyuz.
Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyesi Akın Atalay, biri kimliği “gizli” tutulan (Atalay, ilk kez “gizli bilirkişi” diye bir şey gördüğünü söylüyor) diğeri bilgisayar mühendisi, yirmili yaşlarında AKP’li bir genç olan iki “bilirkişinin” hazırladığı raporlar üzerine kurulu Cumhuriyet Davası iddianamesindeki onlarca saçmalığa tek tek yanıt verirken bunları söyledi. Cumhuriyet Vakfı’nı “ele geçirerek” gazetenin yayın çizgisini değiştirmek ve “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlanan ve hala tutuklu yargılanmakta olan Avukat Atalay, “ironiname” ismini verdiği iddianameye karşı yaptığı savunmasında, iddianamenin “akıl dışılığını, mantıksızlığını, sorumsuzluğunu” gözler önüne serdi. Kamuoyunda da Atalay’ın savunmasının davanın hakimlerine, savcılarına “hukuk dersi” olduğu söylendi.
Hala tutuklu yargılanan dört Cumhuriyet emekçisinden biri olan Ahmet Şık ise Atalay’ın hukuk dışı olduğunu kanıtladığı iddianamedeki suçlamalara yanıt vermeyi reddetti. Sözlerine 2014 yılında yazdığı, AKP-Cemaat işbirliğini ve kavgasını anlattığı “Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda” kitabının önsözüyle başlayan Şık, daha önce defalar kez teşhir ettiği AKP-Cemaat ortaklığını bir kez de mahkemede, hakim karşında teşhir etti. Cemaat’in yargıdan MİT’e, TSK’den Polis Teşkilatı’na nasıl örgütlendiğini anlatan Şık, sözlerinin “ifade” değil “itham” olduğunu söyledi ve ekledi:
Gazetecilik faaliyetlerimin suç olarak gösterilmeye çalışıldığı bir operasyona karşı söyleyeceklerim bundan ibarettir. Ve hiçbir şekilde savunma değildir. Ki bunu gazeteciliğe ve mesleğimin etik değerlerine hakaret sayarım.
Çünkü gazetecilik suç değildir!
“Darbe engellendi ama cunta iktidar oldu” diyerek darbe girişimden sonra Cemaat için hazırlanan iddianamede “Gülen Cemaati’nin amacı” olarak anlatılan her şeyi bugün AKP’nin nasıl gerçekleştirdiğini anlatan Şık, “ithamlarına” şu sözlerle devam etti:
Cumhuriyet Gazetesi’nde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor. Sahibinin sesi olmuş medyası da bu organize kötülük örgütünün yalanlarını gerçekmiş gibi sunuyor. Suçlarını perdeleyip, kötülüğün yaygınlaşıp sıradanlaşması görevini yerine getiriyor. Yani örgüt propagandası yapıyor.
Kadri Gürsel, şaibeli savcının hazırladığı iddianamede kendisine karşı delil dahi uydurulmadığını, insanı hayrete düşüren bir cüretle herkesin erişimine açık bilgilerin alenen tahrif edildiğini söyledi. Yazdığı bir köşe yazısı nedeniyle “Türkiye’de otoriter bir rejim olduğu algısı yaratmakla” suçlanan Gürsel, bunun bir “algı yaratma” değil olgulara dayanan bir tespit olduğunu, bu öngörüyü yıllardır dile getirdiğini belirtti ve şöyle devam etti:
Öngörüm maalesef gerçekleşti. Yoksa bugün bir düşünce suçlusu olarak tutuklu yargılanmaz, mesnetsiz, içi boş ve asılsız suçlamaları bir mahkeme karşısında çürütme imkânını hapiste dokuz ay geçirdikten sonra bulmuş olmazdım.
…
İktidarın bütün baskı ve tehditlerine karşın, gazeteci kalabilmeyi başardığım için, uzun süre tutuklulukla peşinen cezalandırıldım.
Yolumuzdan dönmeyiz…
Murat Sabuncu, verdiği kısa ve öz savunmada davanın basın bayramı olan 24 Temmuz’da başladığını hatırlatarak “Biz bugünü otosansürün yıkılması olarak kutlayacağız” dedi. “Bir gazeteci herkesle temas eder ama mesafesini korur. ‘Bylock’ kullanan 18.000 kişi varken 13 kişiyle görüşmüşüm. Bir gazeteci olarak binde birine bile temas etmemişim. Az olmuş” diyen Sabuncu iddianamede “delil” olarak kullanılan haberleri eğmeden, bükmeden dosdoğru savundu ve sordu:
6 milyon oy alan bir partinin olmadığı mitinge ‘Eksik Demokrasi’ demek suç mu? Cihangir İslam, İbrahim Kaboğlu cadı avı mağduru değil mi? 120 bin kişinin ihraç edilmesi cadı avı değil mi?
İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe’nin yolundan dönmeyeceklerini ilan etti.
“İnsanı hayretler içinde bırakan bir cüretle” böyle bir iddianame hazırlayıp ülkenin en deneyimli gazetecilerinin önüne koyanların, iddianamenin sanık olarak yargıladıkları kişilerden kendilerine hukuk, mantık, gazetecilik dersi olarak geri döneceğini bilmeleri gerekirdi. Her gün, bir önceki gün kandırıldığını söyleyenler, belki de kendilerini savunma imkanı dahi vermeden dokuz ay tutuklulukla, Cumhuriyet emekçilerini hizaya sokabileceklerini düşündüler. Ancak beş gün süren ilk duruşma boyunca “sanıklar” hem mahkeme heyetini hem de AKP’yi yargıladı.
24-28 Temmuz tarihinde Çağlayan Adliyesi’nde görülen ilk duruşmada 31 Ekim 2016’da gözaltına alınıp tutuklanan 11 Cumhuriyet emekçisi yargılandı. Tarihe geçecek “savunmalar” verilirken her saldırıda Cumhuriyet’in kapısında nöbet tutanlar bu kez Çağlayan Adliyesi önünde adalet nöbeti tutuyordu. Gazeteciler ve okurları, omuz omuza halkın haber alma hakkı ve tutuklu gazetecilerin özgürlüğü için nöbet tutukları adliyeden, tahliyesine karar verilen yedi Cumhuriyet emekçisini almak için Silivri Cezaevi’ne gitti. Akın Atalay, Ahmet Şık, Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu ise hala tutuklu. 28 Temmuz’da özgür kalan Cumhuriyet emekçileri ve onları karşılayanlar içerde kalan arkadaşlarını almak için geri geleceklerini söylemişlerdi. 11 Eylül’de yine gazeteciler, demokratik kitle örgütleri ve haber alma hakkını savunan halk, gazetecileri almak için Silivri’ye giderek davayı takip edecek, nöbet tutacak. Gazeteciler, hakikati okurlarıyla beraber savunmak için herkesi davanın takipçisi olmaya çağırıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.