Onunla tanışmamız “gerekli prosedüre uymayan kimliği” gerekçe gösterilerek Ankara Kadın Sığınma Evi’ne alınmaması ile başladı. 13 Eylül’de ise kocası tarafından Konya’da boğazı kesilerek öldürüldüğü haberini okudum
Onunla tanışmamız “gerekli prosedüre uymayan kimliği” gerekçe gösterilerek Ankara Kadın Sığınma Evi’ne alınmaması ile başladı. Kadın sığınma evlerinin yetersizliği, polisin şiddet gören kadınların şikayetlerini hiçe sayması nedeniyle mülteci bir kadın olarak yabancı bir ülkede şehir şehir dolaşmak zorunda kaldı, şiddet görmekten kurtulamadı. 13 Eylül’de ise kocası tarafından Konya’da boğazı kesilerek öldürüldüğü haberini okudum
Sanaa (Sanaa Mimi Abdelrahman Mkboul) 35 yaşında, Mısır’da üniversite okumuş bir kadındı. Mısır’da evli olduğunu bildiği bir adamla nikah kıydı ve bir çocuk dünyaya getirdi. Mısır’daki darbe ve kaos ortamından kaçan Sanaa, çocuğu, kocası, kocasının birinci eşi ve onun çocuğu Türkiye’ye yerleşti. Türkiye’ye geldiğinden beri eşinden şiddet gördüğünü beyan etti. Ailesi ile Kayseri’de yaşayan Sanaa defalarca polise şikayette bulundu. Polis tarafından koruma kararı çıkarıldı. Buna rağmen kocası koruma kararlarını ihlal ediyordu ve buna dayanamayan Sanaa çocuğunu da alıp Ankara’ya kaçtı. Ankara’dan sonra, Kırıkkale Kadın Sığınma Evi’ne gönderildi. Fakat hem Kırıkkale Sığınma Evi’nin kötü koşulları ve çalışanların ona kötü muamelede bulunması nedeniyle hem de boşanma süreci ile ilgili işleri halledebilmek için Ankara’ya gitmeye karar verdi.
Ankara Kadın Sığınma Evi, Sanaa’nın belgelerindeki sorunları bahane ederek kendisini geri gönderdi. Onunla tanışmamız Ankara Kadın Sığınma Evi’ne “gerekli prosedüre uymayan kimliği” sebebiyle alınmaması ile başladı. Bir zamanlar çalıştığım kurumun (Birleşmiş Milletler ile ortak proje yürüten dernek) görevlisi olarak sığınma evine alınmayan kadını otele yerleştirmek üzere gittiğimde 2,5 yaşındaki oğlunu kucaklayan Sanaa’nın güvensiz bakışları ile karşılaştım. Sanaa birçok kurumun yardım etmemesinden şikayet ederek başladı hikayesini bana anlatmaya. Sonra otelde daha fazla kalamayacağı için, Göç İdaresi’nden gerekli belgeleri halledene kadar Ankara Kadın Sığınma Evi’nde kalması sağlandı. Göç İdaresi’ne gittiğimizde kimlik işlemlerinin halledilip halledilemeyeceğine dair bir ışık göremedik.
Sanaa kendi avukatının olduğunu ve avukatın Kadın Dayanışma Vakfı’ndan biri olduğunu söyledi. Bunun üzerine Kadın Dayanışma Vakfı’na gittik ve kadınların dayanışma göstermesinden dolayı bir hayli memnun olarak ayrıldık. Daha sonra Ankara Kadın Sığınma Evi’ne kayıt için gittiğimizde memur ile görüşme yapılırken Sanaa memurun sert çıkışlarından dolayı sığınma evinde kalmayı reddetti ve ağlayarak çıktı. Çünkü Kırıkkale Kadın Sığınma Evi’nde yaşadığı kötü olaylardan dolayı sığınma evlerinde kalmak istemiyordu. Sanaa’yı sığınma evinde kalması için ikna etmekten başka bir çarem yoktu. Her seferinde sokakta yaşamayı yeğlediğini belirtti. Velhasılıkelam Sanaa’yı yeniden Ankara Sığınma Evi’ne götürdüm ve yerleştirilmiş oldu.
Kadın Sığınma Evi’ne yerleştirilmesine kadar Sanaa’yı ve oğlunu kısa süreli de olsa tanımış oldum. Kocası Sanaa’yı telefonundan arıyordu ve bu onu her seferinde tedirgin ediyordu. Sohbetlerimiz arasında Ankara’ya ilk geldiği zaman şimdiye kadar kendini en güvenli hissettiği, psikolojik desteğinin sağlandığı ve kötü muamele görmediği yerden yani Kadın Dayanışma Vakfı’na ait sığınma evinden bahsediyordu. Fakat Göç İdaresi bu sığınma evinin sözleşmesini yenilemedi. Sanaa dahil olmak üzere bu sığınıktaki tüm kadınlar, Kırıkkale Sığınma Evi’ne nakledildi.
Ankara Sığınma Evi’nde yaklaşık bir ay kalan Sanaa ve oğlunu Konya Sığınma Evi’ne göndereceklerini öğrenen Sanaa bunu engellememiz için bana ulaştı. Fakat Ankara Kadın Sığınma Evi’nde yatak sayısının yetersiz olmasından dolayı Konya’ya gönderileceği cevabını aldım.
Sanaa, BM’ye kocasından şiddet gördüğünü belirterek uluslararası koruma altına alınmak için başvurmuştu. Sanaa ile konuştuğumuzda Mısır’a geri dönmek istediğini fakat çocuğunun vekaletini alamadığı için dönemediğinden bahsetti. Daha sonra ailesinin de Sanaa’nın çocuğuyla birlikte gelmesine razı olmadıklarını söyledi. Ailesinden de destek alamayan Sanaa, Konya’ya gitti. Konya Kadın Sığınma Evi’nde de koşulların kötü olmasından dolayı kalmak istemediğini telefon aracılığı ile çalıştığım kuruma iletti ve ona Konya’da bir ev bulmamız için yardım istedi.
Daha sonra Konya Sığınma Evi’nde tanıştığı Faslı arkadaşı Fatıma’nın yanına taşındığını öğrendim. Sonunda defalarca yapamadığından şikayet ettiği rahatça telefonla konuşabilme ve istediği zaman dışarı çıkabilme imkanlarını yakaladı. Derneğimiz Konya’ya gönderilmemesini yani Ankara’da kalmasını sağlayamadığı için Sanaa bize çok kızmıştı. Dernek olarak Göç İdaresi ve Kadın Sığınma Evi ile yaptığımız görüşmeler sonuç vermedi. Böylece Sanaa ile iletişimimiz kopmuş oldu.
13 Eylül 2017 çarşamba günü Sanaa’nın kocası tarafından ev arkadaşı Fatıma’nın ve Sanaa’nın boğazı kesilerek öldürüldüğü haberini okudum. Küçük çocuk bu yaşananlara şahitti. Ayrıca, Kadın Dayanışma Vakfı’nın yaptığı açıklamadan, öldürülmeden önce Fatıma, Sanaa ve kocasının birlikte yaşadığını, bu süre içinde de Sanaa’nın yeniden ev içi şiddete maruz kaldığını öğrendim. Hatta öldürülmesinden 5 gün önce kocası tarafından dövülerek başından yaralanması nedeniyle hastaneye kaldırılmış. Polise gidip eşinden şikayetçi olmasına rağmen polis tarafından ifadeleri alınıp bırakılmış. Bu olaydan iki gün sonra evine geri dönen Sanaa ve arkadaşı Fatıma ölü olarak bulunmuş.
Sanaa gibi birçok mülteci kadın aile içi şiddete, tacize, tecavüze maruz kalıyor. Devlet tarafından verilen “sözde” koruma talebi ve “şiddet” e karşı alınan önlemler ya da yasalar kadınları yaşatamıyor.
Kadın Sığınma Evlerinden kaçan birçok mülteci kadın ile tanıştım. Hemen hemen hepsi sığınma evinde çalışan memurlardan, sığınma evinin kurallarından, sığınma evinde kalan diğer kadınlardan şikayette bulundular. Kadın sığınma evlerinin koşullarının düzeltilmesine, sayısının artırılmasına her milliyetten kadının ihtiyacı var. Fakat mültecilerle çalışan, onların hayatlarına şahit olan biri olarak şunu belirtmeliyim ki, mülteci kadınların yaşadıkları ülkeye yabancı olmalarından dolayı daha dezavantajlı grup içinde ele alınması gerekir. Çünkü öncelikli sorun dil problemi, kendilerini ifade etmekte sıkıntı yaşıyorlar; mülteci haklarını bilmiyorlar, kültür karmaşası yaşıyorlar ve kendi ülkelerinde yaşadıkları travmalar da cabası…
Sanaa’nın ve ev arkadaşı Fatıma’nın öldürülmesi beni çok çok üzdü ve öfkelendirdi.
Sanaa’nın çığlıklarını duymazlıktan geldiler.