Öyle gözüküyor ki, Eylül 2017’nin sonlarında Fransa’da sermaye ve emekçilerin çatışması yeni bir raunda girecek
2016’da, Macron’un bugünkü durumuna benzer bir şekilde Hollande’ın popülaritesi çökmüş ve ilk büyük İş Yasası reformu gündemdeyken, milyonlar sokağa çıkmıştı. O zaman, grevler ekonomiyi sarsmış ve gelecekleri için savaşan gençlerin kurduğu Gece Boyu Ayakta hareketi bütün büyük şehirlere yayılmıştı. Öyle gözüküyor ki, Eylül 2017’nin sonlarında Fransa’da sermaye ve emekçilerin çatışması yeni bir raunda girecek
Cumhurbaşkanı olmasından 3 ay sonra Emanuel Macron, “Eh, demiştik zaten!” dedirtecek bir netlikte gerçek yüzünü gösterdi ve yıldızı hızlıca sönmeye başladı.
Sönüşü, adım adım izleyerek anlamaya çalışalım.
39 yaşındaki Macron, “ne sol ne sağ” olacak, bilinen kalıpları yıkacak, dışarıdan siyasete gelen birisi olarak yeni bir hava estirecek ve en önemlisi, hemen kapının eşiğinde bekleyen faşizmi durduracaktı.
Aslında ama, hepsi güzel laf, özü başkaydı.
Şu “yeni” olmaktan başlarsak, aslında Macron ne siyasette ne de ekonomide hiç de yeni değildi.
Science Po ve ENA gibi Fransız elit okullarında okuduktan sonra, sermayenin küresel zirvelerinden olan Rothschild’de menajerlik yapan Macron, o arada Blair’in akıl hocası Antony Giddens’in kurduğu “yeni sosyal-demokrasi” (yani neo-liberal sosyal-demokrasi) akımının Fransız versiyonuna üye olmuştu. Sonra, 2012’de, dönemin Cumhurbaşkanı Hollande’ın danışmanı ve 2014’te dönemin Başbakanı Valls’ın kabinesinde ekonomi bakanıydı.
Macron, bakanlığı döneminde, işverenler için vergi indirimleri yapan, ücretleri ve çalışma saatlerini de esnekleştiren yasalar çıkarma gibi “hizmetleri” dolayısıyla Fransa’nın TÜSİAD’ı olan MEDEF’in dönem başkanı Gattaz tarafından methedilmişti.
Anlayacağımız, Macron, tam da bir finans kapital militanıydı ve sermaye tarafından açıkça destekleniyordu.
Seçim programı aşırı neoliberal olmasına ve danışmanlar kurulu da BNP, Credit Agricole, Euronext gibi büyük sermaye tekellerinin menajerleriyle dolup taşmasına rağmen, aslında her şeyi netçe gösteren bu gerçekler gölgelendi. Çünkü, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, Le Pen üzerinden faşizm tehlikesi ve solcu alternatif aday Mélenchon’un yarattığı hava belirledi.
İkinci turdaki seçenek Macron ya da Le Pen olunca, Haziran ortasındaki parlamento seçimlerinde katılım tamamen çökmüştü: Genel seçime katılım birinci turda yüzde 49’ken, ikinci turda yüzde 42’ye düştü. Gençlerde ise, yüzde 25 civarı katılımla tarihsel bir düşüş yaşandı.
Sonuçta, 577 milletvekili koltuğunun 360 civarını kazanan Macron ve müttefikleri, yüksek çekimser oy da hesaba katılırsa, aslında seçmenin sadece yüzde 14’ünün oyunu almışlardı.[1]
Dolayısıyla, Macron’un yaratmak istediği “yenilikçi/ilerici ruh”un gazının hızla uçuşuvermesinin nedeni, söz konusu “yenilikçi ruhun” oluşum nedenleriyle aynı.
Neoliberal dönemde, siyasal partilerin git gide aynılaşarak bir birleşik düzen partisinin farklı fraksiyonlarına dönüşmesi, “sol/sosyal-demokrat” partilerin de geçmiş köklerindeki kimi “sosyal” yönleri tümüyle terk ederek “sağ” partilerden farksız hale dönüşüp emekçilerin çıkarlarına karşı hamleler yapması siyasal sistemin kendisini boşluğa doğru itiyordu. Ek olarak, siyasi sistemlerin seçimlerle veya hükümetlerle değiştirilemeyecek kimi düzenlemelerle otoriter bir şekilde ablukaya alınması gerçekliği de herkes tarafından anlaşılmaya başlayınca, halklarda siyasal düzene karşı yabancılaşma ve tiksinme başlamıştı.
Burjuvazi bu fenomeni mesela “post-demokrasi” (Crouch) kelimesiyle açıklamayı deniyor. Ve, gerçek de böyle olduğu için, neoliberal yıkım politikalarını uygulayabilmek için sürekli bin bir takla atılıyor. Gittikçe sönümlenen halkın siyasal sisteme aktif rızası, içi boş ama parlak, gürültülü, sansasyonel ve bol keseden umut dağıtan “tiyatrolarla” en azından pasif rıza olarak yeniden üretilmeye çalışılıyor.
Obama’nın “Yes, We Can!”inden tutalım, Renzi’nin kendisine “rottamatore” (eski katılaşmış sistemi yıkan kişi) lakabını takmasına, Trump’ın “Amerika’yı yine büyütelim!”inden Macron’un “ilericiliğine” kadar hepsi sansasyon havası yaratıp umut dağıtarak halkları kazanmayı çalışıyorlar.
Hepsinde de, seçilmeleri sonrasında, yani oyunların yerine gerçekler geçtiğinde derin hayal kırıklıkları yaşanıyor, siyasal sistemden yabancılaşma ve tiksinme derinleşiyor. İşte, sağ uçlara doğru radikalleşme, bir yanıyla da gerçekleşmeyen hayallerin sonucudur, Trump benzeri şarlatanların öne çıkması da.
Fransa’da durum farklı değil.
Hollande “en büyük düşmanım finans dünyası” palavrasıyla bütün umutları kendine bağladıktan sonra, o sözde en büyük düşmanının çıkarlarını selefi Sarkozy’den bile daha sert savununca hızla düşüşe geçmişti.
İşte, tam da bu noktada da Macron devreye girdi.
Macron, kokuşmuşluğa ve faşizme seçenek olarak kendisini yepyeni bir yüz olarak satmaya çalıştı. Ancak, seçildikten sonra ne zaman ki eski sisteme benzemeye, hatta daha da aşırı ve düz biçimine bürünmeye başladı, o zaman Fransız halkı da aynı hızla Macron’un yarattığı havaya inancını yitirmeye başladı.
Göze çarpan ilk gerçeklik, partileşince isimleri Le République en Marche (LRM, Türkçesi: “Cumhuriyet Yürüyor”/kısaltılmışı-“Yürüyüş!”) olan Macroncuların parlamento ve hükümetteki sosyal yapısıdır. Gerçek şu: Danışmanlarında olduğu gibi, Macron’un milletvekilleri ve hükümeti de iş adamları, menajerler ve üst orta sınıflarla dolu!
En çarpıcı örnek olan ve skandal yaratan Emek Bakanı Pénicaud’dan bahsedelim.
Macron’un, geçmişte gıda tekeli Danone’nin personelden sorumlu menajerliğini yapan Emek Bakanı’nın, 2013’te 900 işçinin atılmasına karar verdikten bir gün sonra elde tuttuğu Danone tahvillerini güzel bir fiyata satıp 1 milyon €’dan fazla kar etmiş olduğu medyaya yansıdı.[2]
Aynı kişi, kirli ve “inseider” bilgiye dayandığı için “yasa dışı” olan karını cebine atıp Danone’den ayrıldıktan sonra, aslında bir devlet kurumu olan ve Fransız ekonomisinin uluslararası temsilciliğini yapan Business France’ın bugüne dek menajeri olmuştu. Peki, şimdi bakan bu eski borsa vurguncusu soytarının, 2016 yılında o zaman Ekonomi Bakanı olan Macron’un 400.000 €’luk “küçük” bir “iş gezisini” finanse ettiği için kayırmacılık suçlamasıyla mahkemeler tarafından soruşturulduğunu eklesem[3], çok şaşırır mısınız?
Yetmiyor ama, söz konusu “marifetli” kişi, şimdi bakanlığının büro başkanı da Antoine Foucher’le beraber MEDEF’in 2016’ya kadar lider tayfasındaydı![4]
İşte, “temiz” ve “yeni” yüz Macron, böyle bir kişiliği üstelik Emek Bakanı yaparken hiç utanmaması bir yana, anlaşılan pek endişelenmiyordu da!
Macron’un gemisinin özellikle emekçiler açısından nereye doğru yol alacağı apaçık belli değil mi?
Ayrıca, Haziran sonunda bomba üzerine bomba patladı.
Macron’un ana prensiplerinden birisi “temiz politika” yürütmek ve yolsuzlukların önüne geçmekti. Cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde sağ kamp içinde rakibi Fillon yolsuzluk davalarına batarken, Macron temiz yüzüyle yol almıştı.
Gelin görün ki, sadece 2-3 gün içinde, birisi kendi partisi üçü müttefiki MoDem’den olmak üzere toplamda 4 bakanı (Goulard, Ferrand, Bayrou, Sarnez) yolsuzluk soruşturmaları yüzünden istifa etti.[5]
Vurguncuların toplaştığı bir ortamda yolsuzluk doğal bir sonuç değil mi? Nerede para ve iktidar, orada yolsuzluk!
Ve hop, güzel ve temiz yüzün büyüsü de ortadan kalkıverdi!
Gelelim ikinci göze çarpan gelişmeye, parti içi “demokrasi” sorununa.
Son zamanlarda egemenler arasında platformculuk/hareketçilik bir modaya dönüştü. Yukarda değindiğim nedenlerden dolayı insanlar siyasi sistemlerden tiksindiği için, kendilerine meşruiyet yaratma derdine düşen kimi burjuva güçleri parti dışı örgütlenme biçimlerine yöneliyorlar. “Şu bürokratik partiler ne kadar berbat” diye konuşarak, “öbürlerini” hedef gösteriyor ve kendileri güya çok farklı oluyorlar.
İşte Macron da aynen böyleydi: Cumhurbaşkanlığı adaylığında “yenilikçi/ilerici” ruhuna uygun olmayan parti biçiminde değil, “hareket” tarzında örgütleniyordu. Bir “hareket” -ne güzel, ne kadar kapsayıcı, açık, yeni ve güzel! Oldukça da süslü, değil mi? Ne var ki, malum “Hareketçi ilericilik” parlamento grubunun kuruluşu ve Temmuz sonunda da parti oluşumuyla beraber uçuşarak havaya karışıverdi ve geldi yine bildik parti içi otoriterizm!
O da şöyle[6]: bütün il ve ilçe yöneticileri ile milletvekili adayları ve başka merkezi kurum üyeleri, evet bunların hepsi parti liderleri (milletvekilleri, Macron ve bakanlar) tarafından atanacak, seçim filan yok. Ancak yüzde 25 civarı parti yöneticisi yerellerden seçilecek. Parti tüzüğü o kadar otoriter ki, parti içi bir seçimde tabanın ancak yüzde 8’i tarafından onay gördü.[7]
Hemen LRM içinde de muhalefet oluştu: Oluşan bir kanat daha fazla parti içi demokrasi talep ederken, başka bir kanat kendisine “LRM en colère”, yani “öfkeli LRM” adını takıp yolsuzluk skandalları başta olmak üzere birçok konuda itirazlarını dillendirdi.[8]
Otoriter ve yukardan aşağıya örgütlenme için sunulan argüman ise, bildiğimiz şeyler: Uzmanlar yetkin, verimli ve daha yüksek itibar sahibiymiş!
Doğaldır. Uygulanacak program o kadar sert ki, şok halinde, hızlı ve profesyonel bir soğuklukla hayata geçirilmeli. En ufak bir hatanın sokakları eylemcilerle dolup taşırmasından korkuyorlar. Haksız da değiller ve korktuklarının başlarına gelmesi yüksek ihtimal.
Geldik göze çarpan üçüncü ve en önemli hususa, uygulanan politik programa.
Öngörüldüğü gibi, sert ve hızlı bir neoliberal dönüşüm hedefleniyor. Militan sokak direnişleri ve parlamento muhalefetine rağmen 2016 yılında kabul ettirilen yeni İş Yasası (Loi travail veya Loi El Khomry), şimdi Macron tarafından derinleştirilerek yeniden gündemleştiriliyor. Öncekinde olduğu gibi, aynı özel yetkiyle ve parlamentoyu baypas ederek muhtemelen 20 Eylül’de kabul edilecek.[9] Üstelik, sokak muhalefeti yüzünden önceden geri çekilen bazı maddeler üstüne ek maddeler de eklenerek yeniden devreye sokuluyor.
İlk olarak, tazminatlara üst sınır getirilecek ve “iktisadi nedenlerden” işten çıkarmalar kolaylaştırılacak. Devamla, Almanya’dan esinlenerek, yeni bir istihdam biçimi (contrat de projet) yoluyla, normal istihdam biçimleriyle zorunlu kılınan işçi hakları baypas edilebilecek ve çalışanlara geçici kontratlardan bile daha az hak tanınacak.
En önemlisi ise, işyeri örgütlenmesi ve toplu iş sözleşmelerinde hiyerarşinin ülke/meslek/şirket seviyesinden işletme seviyesine doğru daraltılması. Bu husus dünya çapında neoliberalizmin iş ilişkilerini dönüştürme sürecindeki en kilit hamlelerinden birisidir. Bu hamleyle, sektörel ve ülke çapında örgütlenen işverenlere karşı, işçi sınıfının da sektörel ve ülke çapında örgütlenen ve sektörel ya da ülke çapında toplu iş sözleşmesi yapabilen sendikalarla mücadele etmesi engellenmek isteniyor. Yeni uygulamayla, ülke çapında örgütlü olan işverenlere sadece kendi iş yerine hapsolan işçi sınıfın gücü muazzam ölçüde kırılacak.
Artık, işletme seviyesinde iş güvenliği ve çalışma saatleri bile belirlenebilecek. Birey işletmeler seviyesinde toplu iş sözleşmelerinden bağımsız hatta onlara aykırı olan sözleşmeler yapılabilecek ve 50 kişiden az çalışan işletmelerde “sendika dışı temsilcilikler” (yani işverenin kurdurttuğu işbirlikçi çete örgütlenmeleri) işçileri temsil edebilecek. Bunlar yetmemiş gibi, bir de işletme seviyesindeki farklı işçi temsilciliklerin de gücü, birleştirilerek azaltılacak.
İş ilişkilerine ek olarak, bölüşüm ilişkilerine de neoliberal müdahaleler yürürlüğe giriyor.
Yine Almanya’dan esinlenerek, işsizlik fonundan destek alan işsizlere muazzam baskı uygulanacak.[10] Amaç elbette işçileri işsizlik fonuna başvurmaktan caydırmak veya ne pahasına olursa olsun yine “emek piyasasına” sürmek. Almanya’da bu uygulamanın işçilerin aleyhinde istihdam biçimlerini (düşük gelirli, part-time, sosyal sigortasız vs.) muazzam bir şekilde pompaladığını biliyoruz.
Anlayacağımız, burada amaç bölüşüm ilişkilerine neoliberal bir müdahaleyle neoliberal iş ilişkilerini güçlendirmek.
Bunun dışında, vergilendirme sistemine müdahalelerde bulunuluyor.[11]
100 milyon € gibi devlet açısından komik bir rakamı tasarruf etme amacıyla kira desteği alanlardan kişi başına 5 € kesilirken, işletme vergisi 5 sene içinde yüzde 33’den yüzde 25’e indirilecek, ayrıca zenginler vergisi de lüks gayrimenkuller dışında topyekûn tasfiye edilecek. Sadece bu verginin tasfiyesi sonunda devlet bütçesi 3-4 milyar € kaybedecek. Sermayeye yakınlığı zaten isminden belli olan Capital dergisi, vergi reformunun yüzde 46’sının sadece en üst yüzde 10’un işine yaradığını sevinerek duyurdu.[12]
Başbakan Edouard Philippe de analiz gerektirmeyecek bir açık sözlülükle vergi sistemi reformunun amacını ortaya koydu: Financial Times’a verdiği bir mülakatta “zenginler için” dedi ve kaçan zenginleri ve iş adamlarını yeniden Fransa’ya getirmenin en önemli öncelikleri olduğunu ekledi.[13] Demek, Fransız gazetelerinin Macron’a artık “Monsieur CAC 40”, yani Bay Borsa demeleri boşuna değilmiş![14]
Eh, zenginlere gösterilen “şefkat” sonucunda bütçe fazla eksiye girmesin diye başka yerlerden ve elbette doğal olarak emekçilerden kesinti furyası başladı.[15] Bir yandan da, il ve ilçelerin giderleri 2022’ye kadar 13 milyar € kesilecek, yani 13 milyar €’luk havuzlar, okullar, çocuk bahçeleri kapatılacak veya caddeler, sokaklar tamir edilmeyecek. Öbür taraftan sosyal sigorta vergisi düşük gelirliler ve emeklilerin aleyhine yükseltilecek.
İşte, bütün bu gelişmeler ve açıklamalar esnasında Macron’un popülaritesi hızlı bir düşüşe geçti. Araştırma enstitüsü YouGov’a göre artık Fransızların sadece yüzde 36’sı Macron’a olumlu bakıyor, hükümetin düzgün çalıştığına ise sadece yüzde 33 inanıyor.[16]
Yani Macron’un popülaritesi artık Hollande’ın Cumhurbaşkanlığından kovulduğu dönemdekinden daha da aşağılarda. Bunu 4 ay içinde becermiş oldu! İFOP’un kamuoyu araştırmalarına göre hızlıca düşen onay seviyesi, hükümetin uygulamaya koyduğu ilk politikalarından kaynaklandı.[17]
Buna kim şaşırır?
Açık olan şu ki, Batılı emperyalist merkezlerde oluşan siyasal sistemin krizi Fransa’yı da iyice sarsıyor.
Diğerleri gibi Fransa’da da, İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra oluşan partiler sistemi topyekûn çökmüş durumda.
Klasik muhafazakar parti LR (Les Républicains, Cumhuriyetçiler) yolsuzluk davalarında boğulup pro-Macron ve anti-Macron kamplarına parçalanırken, “solcu” PS (Parti socialiste, Sosyalist Parti) resmen yok oldu.[18] Cumhurbaşkanlığı adayları Hamon seçimlerde yüzde 6,36 aldıktan sonra PS milletvekillerinin yüzde 90’ı gibi o da milletvekilliğini kaybetti ve modaya uyarak PS’den ayrılıp “1 Temmuz Hareketi”ni kurdu. Hamon’un zamanında ana rakibi olan PS’nin kıdemli bürokratı Valls da, PS akbabaları ve kurmaylarıyla beraber PS’den ayrıldı ve artık Macron’u destekliyor. Bu kişilerin midelerinin hazım kapasitesinin oldukça yüksek, yüzlerinin de kızarma yeteneğine sahip olmadığı anlaşılıyor.
Aslına bakarsanız, adeta bir “kişilik satışı pazarı” kurulmuş durumda ve kim kendisini “satıp” kurtarabilirse kurtarıyor. Bazen de yüksek mecralara doğru “kurtuluyor”: İktisat ve Devlet Bütçesi bakanları LR’den olup bunun yüzünden partiden atılırken (Le Maire ve Darmanin), yeni Dışişleri Bakanı eski PS’li Savunma Bakanı (LeDrian) ve İçişler Bakanı da eski PS’li Lyon belediye başkanı (Collomb).[19]
Sonuçta, sermaye ve devlet elitlerinin hepsi bir “düzen partisi” içinde ve bir program etrafında buluşuyor.
Macron, “partisinin” ve uyguladıkları programın durumu aşikarken, sağcı-faşist Front National de zor durumda. O da istediği gibi oy alamayınca, “gelenekçi” ile “yenilikçi” kampları arasındaki çatışmalara boğuldu ve parlamentoda pek de faaliyet yürütemiyor.
Muhalefette ön plana çıkan solcu Mélenchon’un France İnsoumise (Âsi Fransa) “hareketi”. Ve belki de sokak.
Solcu sendika konfederasyonu CGT’nin oldukça militan üyelerinden oluşan medya sendikası CGT Info’Com ve başka militan sendikaların inisiyatifiyle, Mayıs başında neo-liberal perspektife karşı Front Social, yani “Sosyal Cephe” kurulup direniş örgütlenmeye başlanmıştı. CGT’ye bu girişim fazla militan gelse de, o da hem konumu gereği hem de üyelerinin öfkesinin zorlamasıyla Macron’un özel yetkiyle büyük ihtimalle 20 Eylül’de onaylayacağı İş Yasası reformuna karşı 12 Eylül tarihinde büyük bir eylem yapılacağını ilan etti. Öbür büyük iki sendika konfederasyonu FO ve CFDT ise Macron’la anlaşmaları yüzünden katılmayacağını ilan edip temsil ettikleri işçileri resmen terk ettiler. Ancak tasfiyeci sendikal liderliğe rağmen, 12 Eylül gününde katılım çağırısı yapmayan sendika konfederasyonu üyelerinin de eylemlere katıldıkları gözlemlendi.
12 Eylül eylemlerin öncesinde, Macroncular tam da beklendiği gibi sert bir tavır takındılar.[20] Emek Bakanı Pénicaud İş Yasası reformun kesinlikle kabul edileceğini dillendirirken, Macron “ekstremistlere ve tembellere taviz vermeyeceğim” sözleriyle Fransız işçi sınıfını aşağıladı ve çatışma sinyali verdi.
2016’da İş Yasası reformuna karşı mücadelenin sonuç vermemesi ve 12 Eylül 2017 protestolarına dönük iki büyük sendikal konfederasyonun pes etmesinden umutlanan Fransız burjuvazisi sönük bir eylem günü bekliyordu.
Evet, eylemler 2016’daki gibi kapsamlı ve militan olmasa da, Fransa çapında 200 farklı şehirde yapıldı. 400.000 civarında protestocu eylemlere katıldı ve özellikle Paris ulaşım sistemindeki grev ciddi etki yarattı.[21] Eylemlerde, özellikle gençlerin ve banliyölerin katılımı göze çarptı.
Harekete geçen dinamiğin durmaması ve yol alması için solcu CGT sendika konfederasyonu 21 Eylül, yani İş Yasası reformunun KHK biçiminde uygulanmasından bir gün önce, yeni bir eylem günü ilan etti, Mélenchon’un hareketi de, 23 Eylül için “halk direnişi” sloganı altında ayrı bir eylem günü açıkladı. Ek olarak CGT ve liderliği tasfiyeci olan FO federasyonun liderlikle ayrı düşen bir alt sendikası, 25 Eylül’den itibaren kamyon şoförcülerini süresiz greve davet etti.
2016’da, Macron’un bugünkü durumuna benzer bir şekilde Hollande’ın popülaritesi çökmüş ve ilk büyük İş Yasası reformu gündemdeyken, milyonlar sokağa çıkmıştı. O zaman, grevler ekonomiyi sarsmış ve gelecekleri için savaşan gençlerin kurduğu Nuit Debout (Gece Boyu Ayakta) hareketi bütün büyük şehirlere yayılmıştı.
Öyle gözüküyor ki, Eylül 2017’nin sonlarında Fransa’da sermaye ve emekçilerin çatışması yeni bir raunda girecek.
Geçici bir yenilgi yüzünden pes etmeyip 2016’daki enerjiyi bir kere daha tetiklemek ve örgütlülükte bir adım ileriye sıçramak, Fransa’da sermayenin saldırısını engelleyen bir sonuç yaratabilir.
Dipnotlar:
[1] http://www.semiosis.at/2017/06/21/macron-freie-hand-fuer-neoliberale-reformen/.
[2] https://www.humanite.fr/editorial-la-boursicoteuse-639470.
[3] http://www.telegraph.co.uk/news/2017/07/07/probe-launched-french-president-emmanuel-macrons-lavish-las/.
[4] http://www.labournet.de/internationales/frankreich/gewerkschaften-frankreich/sozial-und-arbeitspolitik-unter-emmanuel-macron/.
[5] https://www.mediapart.fr/journal/france/200617/bayrou-et-sarnez-annoncent-leur-depart-du-gouvernement; http://www.n-tv.de/politik/Macron-verliert-gleich-zwei-Minister-article19898944.html.
[6] http://lelab.europe1.fr/les-deputes-lrem-interdits-de-cosigner-des-amendements-ou-des-propositions-de-lois-issus-dautres-groupes-parlementaires-3387050; https://www.mediapart.fr/journal/france/290717/lrem-un-systeme-neogaulliste-quasi-militaire?page_article=1.
[7] http://mobile.francetvinfo.fr/politique/la-republique-en-marche/des-adherents-de-la-republique-en-marche-veulent-quitter-le-parti-laches-par-leur-direction_2329793.html.
[8] http://www.zeit.de/politik/ausland/2017-07/emmanuel-macron-frankreich-praesident-umfrage-unbeliebtheit/komplettansicht.
[9] https://www.facebook.com/felix.ulrich.12/posts/1710193215677348; http://www.labournet.de/internationales/frankreich/arbeitsbedingungen-frankreich/emmanuel-macron-der-anti-weihnachtsmann-und-die-reform-wichtel/.
[10] http://www.labournet.de/internationales/frankreich/gewerkschaften-frankreich/sozial-und-arbeitspolitik-unter-emmanuel-macron/.
[11] http://www.zeit.de/politik/ausland/2017-07/emmanuel-macron-frankreich-praesident-umfrage-unbeliebtheit/komplettansicht; https://www.neues-deutschland.de/artikel/1058661.kritik-am-sparkurs-macrons-wird-lauter.html.
[12] http://www.labournet.de/internationales/frankreich/arbeitsbedingungen-frankreich/emmanuel-macron-der-anti-weihnachtsmann-und-die-reform-wichtel/.
[13] http://www.zeit.de/politik/ausland/2017-07/emmanuel-macron-frankreich-praesident-umfrage-unbeliebtheit/komplettansicht.
[14] http://www.zeit.de/politik/ausland/2017-07/emmanuel-macron-frankreich-praesident-umfrage-unbeliebtheit/komplettansicht.
[15] https://www.neues-deutschland.de/artikel/1058661.kritik-am-sparkurs-macrons-wird-lauter.html .
[16] http://www.huffingtonpost.fr/2017/08/02/la-popularite-demmanuel-macron-chute-lourdement-sondage-exclus_a_23061496/.
[17] https://www.neues-deutschland.de/artikel/1058661.kritik-am-sparkurs-macrons-wird-lauter.html.
[18] http://www.deutschlandfunk.de/franzoesische-sozialisten-im-freien-fall.795.de.html?dram:article_id=393067.
[19] http://www.labournet.de/internationales/frankreich/gewerkschaften-frankreich/sozial-und-arbeitspolitik-unter-emmanuel-macron/.
[20] http://www.labournet.de/internationales/frankreich/politik-frankreich/politik-arbeitsgesetz2_widerstand/frankreich-die-katze-ist-aus-dem-sack-betreffend-die-arbeitsrechts-reform-unter-emmanuel-macron-teil-5/.
[21] http://www.labournet.de/internationales/frankreich/politik-frankreich/politik-arbeitsgesetz2_widerstand/ringen-um-die-arbeitsrechts-reform-unter-macron-teil-6-demonstrationsbericht-zu-paris-angaben-zu-weiteren-staedten-und-versuch-einer-generellen-einschaetzung/.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.