Gerçekten haksızlığa uğramışların, aklını özgürleştirmiş olanların mücadele değerlerini hayata geçirebilme erdemliliğini ve iradesini elde etmiş olmaları gerekir. İşte Nuriye ve Semih’in direnişleri, bu bağlamda esasen özgür ve bağımsız aklın iradi erdemliliğine ilişkin bir hak arama mücadele yöntemidir Yazının kaleme alındığı tarih itibari ile 75. gününe giren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevleri her geçen […]
Gerçekten haksızlığa uğramışların, aklını özgürleştirmiş olanların mücadele değerlerini hayata geçirebilme erdemliliğini ve iradesini elde etmiş olmaları gerekir. İşte Nuriye ve Semih’in direnişleri, bu bağlamda esasen özgür ve bağımsız aklın iradi erdemliliğine ilişkin bir hak arama mücadele yöntemidir
Yazının kaleme alındığı tarih itibari ile 75. gününe giren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevleri her geçen gün özürlü kalmaya ve/veya ölüme doğru yol almaktadır. Hükümet yetkilileri ise kanun hükmünde kararnameyle (KHK) ihraç edilmelerinin ardından işlerine dönmek için bu eylemi yapanlara ilişkin durumu “masaya yatırdıklarını” belirten ilk açıklamalarını henüz yapmışlardır.
20 Mayıs itibari BBC Türkçe muhabiri Fundanur Öztürk’ün haberine göre, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi AKP Milletvekili Said Yüce, Gülmen ve Özakça’nın açlık grevinin İçişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu’nun gündeminde olduğunu belirtmiş.
Söz konusu açıklama aynı zamanda ilgili ve yetkili bağlamında ilk açıklama olması bakımından önemliydi. Ve fakat birçok insanın beklenti ve umut içinde olduğu, buna karşın pek çok insanın da hiç şaşırmadığı açıklamada İnsan Hakları Komisyonu üyesi AKP milletvekili; “Açlık grevi gibi eylemler hem bizim inançlarımıza hem değerlerimize uygun şeyler değildir. Başka şeyler yapabilirler. Allah’ın verdiği canı ancak Allah alır. Rızkı da veren Allah’tır. Allah’ın verdiği rızık, bazen orada olmaz burada olur. Kadere teslim olmak ve tevekkül etmek lazım. Allah muhafaza o insanlar hayatlarıyla bunu ödeseler, bu Allah’ın da hoşuna gitmeyen bir şeydir” türünden açıklamaları ile dünyaya bakışlarını, olay ve olguları nasıl değerlendirdiklerine ilişkin şaşırtıcı olmayan anlayışları da dile getirmiş oldular.
Fakat sağ olsunlar ki; yüreklere su serpmeyi de ihmal etmeyerek, hükümet yetkililerinin bu konuda çalıştıklarını belirterek “Durumları mutlaka fark edildi ve konuşuluyor, bundan emin olsunlar. İlgili bakanlar ve bürokratlar onların ismi üzerinde konuyu mütalaa ettiler, ‘Nasıl çözebiliriz, doğrusunu kamuoyuna nasıl anlatabiliriz’ diye tartıştılar. Biz de geçen hafta hem Sayın Canikli ile hem ilgili bakanımızla, hem de İnsan Hakları Komisyonu Başkanıyla konuyu uzun uzun konuştuk” açıklamalarını gerçekleştirmiş.
Nuriye Gülmen “FETÖ” iddiasıyla açılan soruşturma gerekçesiyle Selçuk Üniversitesi’ndeki görevinden uzaklaştırılmış, 6 Ocak’ta yayınlanan 679 sayılı KHK ile ihraç edilmiş olan, Semih Özakça ise Mardin Mazıdağı Cumhuriyet İlkokulu’ndaki sınıf öğretmenliği görevinden 675 sayılı KHK ile ihraç edilmiş iki eğitim emekçisidirler. İki eğitimci Ankara Yüksel Caddesi’ndeki iki aylık direnişlerinin ardından İnsan Hakları Anıtı önünde yazının kaleme alındığı tarih itibari ile 75 gün önce açlık grevine başlamışlardı.
İnsan Hakları Komisyonu üyesinin ideolojik ve inanç ile ilgili “rıza göstermek”, “kadere teslim olmak” ve “tevekkül etmek” dışında “Başka şey yapabilirler” derken, başka hiçbir mücadele yolu bırakılmayan, işlerine geri dönebilmek için iki ay direndikten sonra 75 gündür açlık grevi yapan bu insanlar için “ne yapabileceklerini” de söylemiş olsaydı iyi olmaz mıydı?
Söyleyemezdi. Çünkü yapılabilecek başka bir şey bırakılmamıştır. İntihar bir karşı koyuş ve reddedişin dayanılmaz çaresizliğidir belki ama bir mücadele seçeneği değildir. Aynı zamanda özgür ve bağımsız aklın direniş biçimi olarak da tartışılmalıdır.
Gerçekten haksızlığa uğramışların, aklını özgürleştirmiş olanların haksızlığa uğramayla ilgili mücadele etme değerlerini hayata geçirebilme erdemliliğini ve iradesini elde etmiş olmaları gerekir. İşte Nuriye ve Semih’in önce haksızlığa ve beraberinde çaresizliğe uğratılmış olmayla ilgili direnişleri, bu bağlamda ve esasen özgür ve bağımsız aklın iradi erdemliliğine ilişkin bir hak arama mücadele yöntemidir.
Sayın komisyon üyesinin “kadere razı olmak” önerisi konusunda ise “kader” tartışması yerine, söylenecek tek şey, kendisinin de anlayacağı şekilde “Hangi kader?” sorusudur. İnsanların iki dudağı arasından çıkacak bir söz veya birkaç satırlık yazı ile kader mi yazılır ve böyle bir kadere razı mı olunur?
Son olarak “açlık grevi yapanların ölmesinin Allah’ın hoşuna gitmeyecek olması” açıklaması ve bu açıklamaya bağladığı malum önermesi içler acısıdır. İnanç üzerinden getirilecek eleştiri veya çözümlerin en etkili argümanı “Allah” adını kullanmak olmuştur hep. Onun anlayacağı dilde ve şekilde sorsak bir anlamı olur mu bilemeyiz ama; açlık grevin dolayısıyla ölüme neden olanlar Allah’ın hoşuna gider mi peki?
Daha önce başka bir yazı da belirtmiştik. Açlık grevi, tasarruf sahibi olanlarda, yani iktidarlar ve yönetenlerde vicdan muhasebesi yapmayı sağlamaz. Zaten bu amaçla da yapılmaz. Açlık grevleri çaresizliğin tek mücadele biçimi olarak yaşamını ortaya koymak şeklinde yapılır. En önemli toplumsal amacı ve işlevi tasarruf sahipleri/iktidarlar üzerinde yerel, ulusal ve evrensel baskı yaratarak çözüm üretmeyi sağlamaktır. Bunun için bilinmesi gereken açlık grevi kadar ilgisizlik ve yalnızlığın da öldürücü sonuçları olacağıdır.
Bu ülkenin gerçek suçlularının, katillerinin, hırsızlarının, işbirlikçi darbe girişimcilerinin sağa sola savrulmuş, gizlenmiş, renk değiştirmiş olduğu fotoğrafa bakıldığında özgür olmayan bir aklın ve haksızlığa uğramamış olmanın suçlu oluşunu görürsünüz. Çünkü haklı değillerdi ve hepsi de halk düşmanlarıydı. Onun içindir ki; iktidar ortağı olmanın dahi yetmediği “güçlü” tiplerin birden böcekleşivermeleri nedensiz ve boşuna değildir.
Nuriye ve Semih ise gerçekten haksızlığa uğramış iki özgür akıl, iki vatansever ve iki toplumcu insandır. Bu açlık grevleri nedensiz değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.