“Bir ülkede akıl ve sanattan çok maddi servete kıymet verilirse, bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş, kafalar boşaltılmıştır” der Büyük Friedrich. Peki bizim ülkemizde sanattan çok maddi servete kıymet verilmesinin sebebi keseleri doldurmak mıdır, kafaları boşaltmak mıdır yoksa her ikisi de midir? Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki Roma mozaiklerinin onarılmasını(!) düşük maliyetle “hallettikleri” ortada. Kültür ve Turizm Bakanı […]
“Bir ülkede akıl ve sanattan çok maddi servete kıymet verilirse, bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş, kafalar boşaltılmıştır” der Büyük Friedrich. Peki bizim ülkemizde sanattan çok maddi servete kıymet verilmesinin sebebi keseleri doldurmak mıdır, kafaları boşaltmak mıdır yoksa her ikisi de midir? Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki Roma mozaiklerinin onarılmasını(!) düşük maliyetle “hallettikleri” ortada. Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı bir kanalda çıkmış Türkiye’deki restorasyonlar için utanmadan ‘’…bunlar çok üzücü örnekler’’ diyor. Yıllardır kütüphane, opera, tiyatro, sinema sahnelerinin(toplamında kültür ve sanat üretilen sahneler) satılması, kapatılması, yıkılması; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçeden en düşük pay alan bakanlığın olması; tiyatrolarda, operalarda, müzelerde, orkestralarda bilet satışından elde edilen gelirin hazineye aktarılması; oyuncuların, set işçilerinin taşeron işçi statüsünde çalıştırılması gibi durumlar keseleri doldurmak için diyebiliriz. İşin en tehlikeli kısmı ise kafaları boşaltma çabaları. Çıplak kadın heykeli gördüklerinde(onların gözüne ilk çarpan sanatsal ifade değil çıplaklık) ‘’ben böyle sanatın içine tükürürüm’’ derler ve yıllar sonra bugün İzmir’deki ‘’müzisyen’’ adlı ahşap heykeli müstehcen bulup parçalarlar. Kimi heykellere ucube denilerek yıktırılır. Kadın ve erkek yan yana koro şeklinde çok seslendirilmiş bir ilahi okunmasının uygun görülmemesi, filmlere sansür uygulamaları, etkinlikleri iptal ettirmek, konserleri engellemeye çalışmaları, Fazıl Say fobilerinin yaptırmış olduğu program düzenlemeleriyle birlikte konserine elinde satırla tekbir getirerek saldırmaları, sanatçıları hedef haline getirmeleri (1) , açığa almalar, ihraçlar gibi durumlar ise kafaları boşaltmak içindir.
Sanat insanları kaynaştırıcı özelliğe sahiptir. Örneğin halk ayaklanmalarında, din ve inanç törenlerinde ya da savaşlarda müziğin birleştirici etkisi vardır. Diğer sanat dalları için de bu geçerlidir. Sanatın özü muhaliftir de. Yaşar Kemal’in de dediği gibi ‘’Sanat, gerçek sanat zulmün, şiddetin, tüketici oburluğun, insanca olmayan her davranışın karşısındadır. Çünkü bana göre ne olursa olsun her biçim sanatın birinci işi başkaldırıdır.’’ Zeybekler bir başkaldırının öyküsüdür. Blues müziğinin ortaya çıkışı bir başkaldırıdır (2). Sanat birleştirir, kaynaştırır ve başkaldırır. Bunu biliyorlar ve sanatı engellemek için fitne sokmadan taarruza geçtiler. Yaklaşık son 7 aydır (OHAL ile başlayan süreç) FETÖ operasyonu adı altında birçok kişiye ve sanatçıya karşı başlayan açığa almalar, ihraçlar cadı avına dönüştü. ‘’Siyasetçilerin attıkları her adım, ağızlardan çıkan her söz yakından takip edilir. Halbuki sanatçıların ve sporcuların toplumu etkileme gücü, siyasetçilerden daha az değildir’’ diyen Erdoğan tehlikenin oldukça farkındadır. Toplumun ‘’sanatçı’’ ve ‘’sporcu’’ olarak nitelendirdikleri kişileri (3) Saray’ında sürekli toplaması bu yüzdendir. Bu yüzdendir Devlet Tiyatroları Genel Müdür Vekili tarafından ‘’yalnızca yerli oyunların sergileneceği’’ sınırlaması konulması. Yani farklı bir coğrafyadaki sanat eseri bizlerle buluşamayacak. Onlar için bu tehlikeyi durdurmaları açığa almalar ve ihraçlarla mümkün. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda bir telefonla başlayan açığa almaların gerekçesi ‘’performans eksikliği’’ imiş (kime göre hangi kriterlere göre). Daha sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda 31 kişi işten çıkarıldı gerekçesi ise ‘’eğitim durumlarının uygun olmaması’’. Geçen 32 günün ardından ‘’patron çıldırdı’’. Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden 6(1+5) akademisyen ihraç edildi ve bölüm fiili olarak işlevini yitirdi(artık yerlerine kimi atarlar taş mı atarlar belli değil). En son Orkestra Şefi İbrahim Yazıcı ve Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası sanatçısı Filiz Özsoy ihraç edildi. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı akademisyenlerinden piyanist Dengin Ceyhan 8 gün gözaltında tutulduktan sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Tüm bu açığa almaların, ihraçların, gözaltıların ve tutuklamaların nedenleri sosyal medya paylaşımları, devlet kurumlarındaki ispiyoncular ve bir imza.
Siyasi iktidarın silahı net. Onun gibi düşünmeyen, onun yanında saf tutmayan bütün sanatçıları ekmeğinden etmeye devam ediyor ve devam edecek. Özellikle bizim yani konservatuvar ve güzel sanatlar fakültesi öğrencileri için işsizlik sorunu giderek artacak. İşçi ya da memur alımlarını sadece bir kişi belirleyecek. Bir kişinin istediği müzik tarzı çalınacak (4), bir kişinin istediği oyun oynanacak, bir kişinin istediği heykel yapılacak, bir kişinin istediği filmler gösterilecek, bir kişinin istediği resimler sergilenecek ya da bir kişinin istediği dans türü oynanacak. Kutlu doğum haftalarına etkinlikler yapmaya zorlanacağız yapmazsan işsizsin. Klasik müziğin, operanın, balenin esamesi bile okunmayacak. Resim sergileri suikast isimleriyle anılan yerler olarak kalabilir.
Yapmak istemediğimiz şeyleri zorla yapmak zorunda kalmamak için HAYIR diyeceğiz, HAYIR çalacağız, HAYIR oynayacağız, Hayır çekeceğiz, Hayır çizeceğiz, Hayır sergileyeceğiz. Unutmayalım ‘’sanat hakikatten daha değerlidir’’, ‘’sanat, içinde geleceği barındıran bir silahtır’’. Bizim silahlarımız çok kuvvetli ve hepsi birbirinden farklı özgünlüklere sahip birleştiğinde tıpkı bir ordu kadar büyüktür. Kilisenin egemenliği altından kurtulan sanatın aydınlanmacı bir kimliğe sahip olduğunu unutmayalım. 16 Nisan’a kadar olan sürede tüm özgünlüklerimizi, yaratıcılıklarımızı ortaya koyup üreterek, üretirken gülerek, üretirken eğlenerek, üretirken korku salarak(siyasi iktidara) mücadelenin ivmesini artıralım. Amacımız ‘’evet’’çileri ikna etmek ise bize en çok hizmet edeceklerden biri sanattır. Mücadelenin büyümesinde sanatın kaynaştırıcı, değiştirici, dönüştürücü potansiyellerini kullanalım. Potansiyelleri ortaya çıkarmanın şimdi tam zamanı!
“Sanat HAYIR içindir”
*İzmir Öğrenci Kolektifi
(1) Müjdat Gezen Akit Gazetesi ve Burhan Kuzu tarafından hedef gösterildikten sonra Müjdat Gezen Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı bir kişi tarafından kundaklandı.
(2) Amerika’ya getirilen Afrikalı kölelerin haykırışıdır. Tüm dünyaya seslerini duyurdular.
(3) Sarayında düzenlediği iftar yemeğinde popüler kültürün en yozlaşmış zatlarına ‘’Popüler kültürün ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, kitleleri etkileme gücü yüksektir.’’, “Öyle ki, kültürel diplomasi, en az siyasi diplomasi kadar etkilidir. Bugün çocuklarımız, aile bireyleri dışında en çok popüler kültürün temsilcileri olan sanatçıları, sporcuları tanıyorlar. Sizler, televizyon, sinema, internet gibi araçlar yoluyla, günün 24 saati, yılın 365 günü insanların hayatlarının bir parçası haline dönüşmüş durumdasınız.” şeklindeki hitaplarından anlaşıldığı gibi derdi sanat değil(zaten bu zatlar sanatçı da değil) sanat üzerinden güç gösterisi yapmak.
(4) Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Çalgı Eğitimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülçün Yahya KAÇAR Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sinan KAÇALİN’inde katıldığı ‘’Müzik Terimleri’’ isimli bir konferans verdi. Kaçar Türk müziği ile ilgili terimlerin yeniden ele alınıp tanımlamalarının yapılması gerektiğini söyledi ancak ‘’müsait’’ kelimesinin anlamını ‘’flört etmeye hazır kadın, kolayca flört edilebilen kadın’’ olarak çeviren birisiyle(Mustafa Sinan KAÇALİN) ne kadar sağlıklı olacağı merak konusu.