Babam kapıdan içeri girer girmez yüzümüzde gülüşlerimiz donar, evi bir matem havası sarardı. O bizim gülüşlerimizin hırsızıydı, sesimizin celladıydı. Yaşı ilerledikçe daha bir saldırganlaşmış ve anneme etmediği zulmü bırakmamıştı. Annem defalarca evi terk etmiş, kah araya hatırı sayılır insanların girmesi kah küçük kardeşlerimin olması onu tekrar eve geri getirmeye mecbur kılmıştı. Hayatımız büyük bir kepazelik […]
Babam kapıdan içeri girer girmez yüzümüzde gülüşlerimiz donar, evi bir matem havası sarardı. O bizim gülüşlerimizin hırsızıydı, sesimizin celladıydı.
Yaşı ilerledikçe daha bir saldırganlaşmış ve anneme etmediği zulmü bırakmamıştı. Annem defalarca evi terk etmiş, kah araya hatırı sayılır insanların girmesi kah küçük kardeşlerimin olması onu tekrar eve geri getirmeye mecbur kılmıştı. Hayatımız büyük bir kepazelik içinde devam edip gidiyordu. Komşular evimizdeki kavgalardan bıkıyor ev sahiplerimiz evlerinden çıkmamız için sürekli bizi uyarıp duruyorlardı.
Babam bu aralar da bir koku meselesine takmıştı. Kapıdan içeri giriyor, evi köşe bucak kokluyor sonra bu ev kokuyor bu ev büyü kokuyor diye kendini perişan ediyordu. Kapıların arkasına, yatakların altına, duvarlardaki deliklere, perdelerin takılı olduğu kornişlerin üstlerine varana kadar her tarafı didik didik arıyor olur da bir kağıt parçası bulursa mutlaka açıp okuyor ve her okuduğuna da kendince anlamlar yükleyip duruyordu. Avucuna biraz tuz dolduruyor o tuzu karıştırıp dualar okuyor ve nasıl oluyorsa tuzu karıştırırken mutlaka esnemeye başlıyor esnemeye başlayınca da evimizin dört bir yanında korkunç küfürler yankılanmaya başlıyordu. Esnemek onun en büyük şahidiydi. Çünkü tuzu karıştırıp dua okurken esnemeye başlamak o evde büyü, nazar ve benzeri kötü şeylerin olduğunun delaletiydi. Yani en azından babam ve annesi bunun böyle olduğuna sonsuz bir şekilde inanıyorlardı.
Fal, büyü, nazar ve benzeri konularda geniş bir bilgi ve tecrübe birikimi olan babaannem sürekli babama tavsiyeler sunuyor ve memnun kaldığı ne kadar cinci minci, falcı malcı varsa babama önerip duruyordu. Babaannem araştıra araştıra kendince bir çözüm bulmuş ve bu çözümü anında babama da önermişti. Babam annesinin önerisiyle litre litre sirkelerle eve gelmiş evin dört bir yanını sirkeyle yıkamış böylece dışarıdan içeriye girecek olan nazar, büyü, muska ve benzeri kötü şeyleri etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Evi sirkeyle yıkama işini oldukça ciddiye almış hatta, artık banyo yaparken kendini bile sirkeli sularla yıkar hale gelmişti. Çünkü kötü niyetli insanlar ona da büyü yapıyorlardı. Tevekkeli değildi bir kaç yıl içinde yüz felci geçirmesi, mide kanaması geçirmesi ve kasık fıtığı olması….
Babam ve annesi araştıra araştıra büyü konusunda oldukça ilim irfan sahibi olmuşlardı. Ama ne yazık ki denedikleri hiç bir yöntem annemi boşanma isteğinden vazgeçirememişti. Kötü niyetli ve annemde gözü olan bazı insanlar sürekli büyü yapıp duruyorlardı ve tek dertleri annemi babamdan ayırmaktı. Yoksa annemin gece gündüz yediği dayakların, mezardaki zavallı babasının kemiklerine varana kadar edilen küfürlerden nasibini almasının bu boşanma isteğiyle bir alakası olamazdı.
Babam annemin her şeyine karışıyor taktığı tokadan giydiği eteğe kadar her şeye müdahale ediyordu. Annem ne zaman renkli çiçekli bir şey giyse evimizde mutlaka kavga çıkıyordu. Çünkü annem o çiçekli etekleri dostu için giyiyordu o güzel küpeleri dostu için takıyordu. Ve bu dost bazen bakkal Mehmet oluyordu bazen ev sahibi Hacı oluyordu bazen de komşu Sait oluyordu.
Annem artık renkli giyinmeyi bırakmıştı annem artık hep karalar giyiyordu. Annem artık küpe takmıyordu. Annem artık saçlarına kına yakmıyordu..
Bir gün bir arkadaşımla konuşurken arkadaşım bana şöyle bir tavsiyede bulundu. “Neden babandan kaçmıyorsunuz gidin başka bir semtte ev tuttun koskocaman İstanbul nereden bulacak sizi?”
İlk başta bana çok komik ve çok imkânsız gelen bu öneri babamın annemin gırtlağına bıçağı dayamasıyla neden olmasın haline evrilmişti. Yine bir akşam çok korkunç bir kavganın ardından annem dayaktan ben sinir krizlerinden hastanelik olmuştuk. Geceyi hastanede geçirdikten sonra tüm gücümü ve cesaretimi yüklenip kiralık bir ev bulmak için yollara düştüm. Çok uzak olmasa da başka bir semtte küçük bir ev kiraladım. Eve geri dönüp babamın evden çıkmasını bekledim az biraz eşyamızı alıp kaçmayı başardık. Bu evimiz çok güzeldi bu evimiz sirke kokmuyordu. Bu evde hepimiz çok mutluyduk. Eskiden küfürlerin eksilmediği evimizden şimdi türküler yankılanıyordu. Eskiden gözyaşı kokan evimiz şimdi huzur kokuyordu.
Ama ne yazık ki bu mutluluğumuz çok uzun sürmedi. Babam karakola gitmiş karım çocuklarımı kaçırdı, çocuklarım için çok endişeleniyorum demiş ve senelerce kendilerine defalarca başvurmamıza rağmen annemi dayak yemekten kurtarmak için zere kadar çaba harcamamış polislerimiz kardeşlerimin okul nakil işlemlerinden bizi zırt diye bulmuş babamı da yanlarına alarak bir polis otosuyla kardeşlerimin yeni okullarının kapısına dayanmışlardı.
Babam yalnız kalmış olmaktan belki biraz ders çıkarmıştır diye ümit edip tekrar aynı evi paylaşmaya başladık. Ama ne yazık ki babam daha bir ay dolmadan eski haline geri dönmüş evimizi ,kendisini hatta zavallı annemi bile sirkelerle yıkar hale gelmişti. Artık resmen annemin başında nöbet tutuyordu. Annem çamaşır sermeye çıksa başında, halı çırpsa başında , çöp çıkarsa başında. Böylece her şey daha kötüye gitmişti. Ama ben kaçmanın mümkün olduğunu öğrenmiştim. Ben annemin gülüşündeki huzuru görmüştüm o gülüş ki uğruna her şey yapılırdı.
Bu defa aynı semtte ama ayrı bir mahallede bir başka ev kiraladım. Bir yolunu bulup yine kaçtık. Riske girmemek için kardeşlerimi bir sene okula yollamama kararı verdik. Bu arada annemin boşanma sürecini başlattık ve ilk celsede boşandılar. Artık biraz daha rahattık. Annem küçük kardeşlerimin velayetini almıştı babam sadece gözetim altında görme hakkına sahipti. İkinci yıl kardeşlerim okullarına kaldıkları yerden devam ettiler. Okul müdürleriyle konuşup, can güvenliğimizin olmadığını belirtip, velayetin annemde olduğunu ispatlayıp babamın bizi bürokratik işlemlerden bulamaması için elimizden geleni yaptık.
Babam her ne kadar boşanmayı kabul etmiş olsa da annemin peşini bırakmaya niyeti yoktu. Toplamda üç kez yakalanıp dört kez kaçmayı başardık.
Şimdi aradan seneler geçti ben evlendim anne oldum, o zaman ilk okulda olan kardeşim ikinci üniversitesini bitirmek üzere. Annem artık çok mutlu. Annem artık çiçekli küpeler takıyor, rengarenk etekler giyiyor, saçlarını kızıla boyuyor, allara morlara bürünüyor. Annem artık karalar giymiyor.
*Bu yazı Mor Çetele’nin Facebook hesabından alınmıştır