Demokrasi için Birlik Buluşması’nda tek adam rejimine karşı demokrasi, barış ve laiklik için mücadele vurgusu öne çıktı
Açık çağrı yapılmamasına karşın 500’ü aşkın kişinin katılımıyla gerçekleşen Demokrasi için Birlik Buluşması’nda tek adam rejimine karşı demokrasi, barış ve laiklik için mücadele vurgusu öne çıktı
“Demokrasiden yana olan bütün güçleri bir araya getirerek ortak ve yeni bir güç odağı yaratmak ihtiyacı yakıcı hale gelmiştir” diyerek yola çıkan Demokrasi İçin Birlik girişiminin İstanbul Şişli Kent Kültür Merkezi’nde düzenlediği buluşmaya 500’ün üzerinde aydın, siyasetçi ve kitle örgütü temsilcisi katıldı. Buluşmada AKP iktidarının yarattığı karanlık tablo karşısında demokrasi, barış ve laiklik için mücadele ve direnme hakkı vurgusu öne çıktı.
http://sendika10.org/2016/10/demokrasi-icin-birlik-bulusmasinin-sonuc-bildirgesi/
Toplantıya CHP ve HDP milletvekilleri; KESK, DİSK, TTB yöneticileri; sosyalist hareketten Halkevleri, EMEP, EHP, TÖPG, Kaldıraç, SODAP, YSGP, Devrimci Parti yönetici ve üyeleri; kadın, ekoloji ve kent mücadeleleri temsilcileri ile çok sayıda gazeteci ve aydın katıldı.
Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar, Anayasa Hukuku Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Gazeteci Altan Öymen, eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, Tarhan Erdem, Mücella Yapıcı ve Eşber Yağmurdereli’nin yanı sıra direnişteki Avcılar Belediyesi işçileri de salondaydı.
“Sol alternatif üretmeye ihtiyaç var”
Buluşma, CHP eski Milletvekili Binnaz Toprak tarafından yapılan açılış konuşmasıyla başladı. “Sol kesimlerde büyük bir umutsuzluk söz konusu” diyen Toprak, bir sol alternatif üretmeye ihtiyaç olduğuna değindi.
Toprak’ın konuşmasının ardından ilk oturumu yönetecek divan belirlendi. Avukat Fethiye Çetin, ANAP eski Genel Başkanı Nesrin Nas, Akın Birdal ve Türkiye’nin ilk açık LGBTİ siyasetçisi Sedef Çakmak divan heyetine seçildi.
“Siyaseti parlamentonun dışına çıkarmak gerek”
İlk sözü alan Rıza Türmen, şöyle konuştu: “Bugün demokrasinin savunulmasına ciddi ihtiyaç var. Bu kriz yeni başlamadı, 15 Temmuz’dan önce de vardı. Kriz 15 Temmuz’dan itibaren arttı ve mevcut demokrasi krizi OHAL döneminde büyüdü, yeni boyutlar kazandı. OHAL, hukukun askıya alınıp, muhalefetin bastırılmasının meşru zemini olarak görüldü.”
“Böyle bir ortamda gücün tek bir elde toplandığı, otoriter, tek tipçi, din referanslı yeni bir toplum inşa edilmek istenmektedir. Başkanlık ise bunun anayasal zeminin oluşturacaktır. Barışın olmadığı yerde demokrasi yaşayamaz. Laiklik demokrasinin harcıdır. Bir topluma korkunun egemen olması demokrasinin olmadığının en belirgin ölçütüdür. Şimdi yere atılıp, üzerine hoyratça basılan, ayaklar altına alınan demokrasiyi ayağa kaldırıp, toprağa dikmeye, sulamaya, kök salmasını sağlamaya gereksinim var. Bunu için buradayız.”
“Parlamentonun bu kadar işlevsiz olmasından sonra siyaseti, parlamentonun dışına çıkarmak gerektiği fikrindeyiz. İkinci etken ise demokrasi mücadelesi parçalanmış olarak yürütülürse hegemonyaya karşı başarısız olacaktır.”
“Demokrasi için Birlik, hangi partiden gelirse gelsin demokrasiyle bağdaşmayan her şeyin karşısındadır, demokrasiyi seçim sandığına indiren anlayışları demokrasi olarak görmeyiz reddederiz. Bizim polisimiz, tankımız, tüfeğimiz yok cezaevimiz de yok gücümüz barış demokrasi ve özgürlükten kaynaklanır.”
Daha iyi bir gelecek için…
Türmen’in ardından kürsüye çıkan Altan Öymen de Türkiye’nin fiili başkanlık sistemi içinde bulunduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Aman daha kötü olmasın diye bir araya gelmiş olmayalım daha iyi bir gelecek için bir araya gelmeliyiz. Bugün OHAL altındayız. Yüz bine yakın insan gözaltına alınmış, işten atılmış, insanlar perişan edilmiş ki bir milyona yakın insan etkilendi dolaylı olarak. Parlamento devre dışı… Bu topluluğun başarıya ulaşmasını diliyorum demokrasiyi yerine getirecek insanlar ne kadar fazla olursa o kadar iyi olur.”
Toplantıda tutuklu yazarlar Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay‘ın mektupları da okundu. Necmiye Alpay’ın mektubunda “Demokrasi İçin Birlik başlığı her şeyi anlatıyor. Emek verenlere sonsuz teşekkürler. Bütün kalbimizle yanınızdayız” ifadeleri yer aldı. Aslı Erdoğan ise “Devletin hakikati kendi tekelinde tutma isteğine karşı çıktığımız için buradayız. Herkese selamlar, en içten sevgiler” diye yazdı.
Gülten Kaya ve Rakel Dink’in de etkinliği selamlayan birer konuşma yapmasının ardından İbrahim Kaboğlu söz aldı.
“Anayasa değişikliği tartışmasının meşruiyeti yoktur”
Kaboğlu, 15 Temmuz sonrası süreçte Anayasa değişikliği tartışmasının bir meşruiyeti bulunmadığını belirterek “Pek çok ülke anayasasına göre OHAL / sıkıyönetim döneminde Anayasa değişikliği yapılamaz. Rejim değişikliği hiç yapılamaz” dedi.
AKP’nin koşullar ne olursa olsun “dinselleştirme, ülkenin yağması, tek adam yönetimi” şeklinde üç değişmezi olduğunun altını çizen Kaboğlu, Anayasa değişikliği tartışmasının da bir kişinin iktidarını pekiştirmek için getirildiğini belirtti: “Başkanlık Türkiye için değil bir kişi için rejim arayışıdır.”
AKP’nin seçilmişler ile hukuk arasında yarattığı zıtlığa ve hukuk yerine uhrevilikte, ilahilikte bir yarışma söz konusu olduğuna dikkat çeken Kaboğlu “bizim talebimiz anayasal demokrasidir” dedi.
“Karşımızda bir parti yok cephe var”
CHP Genel Başkan Yardımcısı, Malatya milletvekili Veli Ağbaba ise “Karşımızda bir parti yok, bir cephe var” diye başladığı konuşmasında parlamentonun 1 Kasım’dan sonra tıkandığına, darbe girişiminden sonra da parlamento ve hukukun askıya alındığına dikkat çekti.
Ağbaba referandum sürecine dikkat çekerek şunları söyledi: “Önümüzde bir başkanlık seçimi görünüyor. Nisan-Mayıs’ta bir referandum gündeme gelecek gibi görünüyor. Bunu engelleyebilirsek tekrar demokrasiye kavuşmamız mümkün olabilir. Türkiye’nin 1’den büyük olduğunu göstermemiz gerekiyor.”
“Nisan ayında çok geç kalmış olabiliriz”
Ağbaba’nın ardından söz alan HDP milletvekili Ayhan Bilgen, ülkenin “Ya büyürüz, ya küçülürüz” anlayışı ile sınır ötesine taşan bir savaşa sürüklendiğini belirterek “Kürtlerin yanında olmayı aşan bir durumla karşı karşıyayız” dedi.
Bilgen, OHAL’den çıkış ve Başkanlık projesinin engellenmesi için şimdiden bir kampanya netleştirilemezse, Nisan ayında çok geç kalınacağına dikkat çekti: “Algı operasyonlarını bozacak dili şimdiden geliştirmek zorundayız. Bunu yapamazsak sonucu şimdiden belli bir kampanyaya doğru sürükleniyoruz.”
“Kurulması gereken bir demokrasi için buradayız”
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu da “Net olan şey korunması gereken değil kurulması gereken bir demokrasi için buradayız. Gereken de böylesi bir kurucu iradedir” diye başladığı konuşmasına şöyle devam etti:
“DİSK’in tüzüğünün 3. Maddesi gerçek bir demokrasi için mücadeleyi görev olarak sayar. Bugün başkanlık rejimi adı altında tek adam rejimine giden sürecin altında neoliberal politikalar yatmaktadır. Tüm dünyada bu süreç böyle yaşanmaktadır. Bu süreçte işçi sınıfı nicel olarak çok güçlü ancak örgütleri de aksine çok zayıf. Emeğin hakları olmadan demokrasi olmaz, demokrasi olmadan emeğin hakkı olmaz.”
Emeği parçalayan gerici şoven politikalar karşısında, halktan yana bir laiklik ve barış için mücadele etmek gerektiğini belirten Çerkezoğlu, “Siyasi iktidardan bir şey talep etmek değil, kurucu irade ortaya koymak zamanıdır. Bu ülke bizimdir. Ülkemizi de demokrasiyi de biz kuracağız deme zamanıdır” dedi.
Çerkezoğlu’nun konuşmasının ardından sendikalaştıkları için işten atılan, direnişteki Avcılar Belediyesi işçileri pankart açtı ve sloganlarla salonu selamladı.
“Ortak mücadele dışında seçeneğimiz yok”
KESK Genel Başkanı Lami Özgen “Amasız fakatsız bir arada yürümeyi başarmalıyız, yoksa faşizmin zindanlarında bir araya geleceğiz” diyerek son bir yılda bunun başarılamaması nedeniyle mevcut koşulların oluştuğunu söyledi.
“Sessizce sıramızı bekleme çaresizliğini bize dayatıyorlar” diyen Özgen, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Buna karşı duracak irademiz, bilincimiz, gücümüz var. Bir arada ortak mücadele dışında başka seçeneğimiz yok.”
Özgen’in ardından kürsüye çıkıp toplantıyı selamlayan Deniz Türkali de “Bu toplantıya gelirken heyecanlandım. Demokrasi için Birlik koyu karanlık, berbat günlerde bir ışık gibi doğdu. Galiba ilk defa bir muhalefet kültürü oluşturabileceğiz” dedi.
Cezaevlerinde işkence ve tecrit var
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, insan haklarının iktidar tarafından kendi antidemokratik projesi için araçsallaştırılmasından şikayetçi olduklarını belirterek sözüne başladı. “Türkiye şu anda bir savaşta. Kürtler kendi statüsünü elde etmesin diye Ortadoğu’da, Suriye’de, Irak’ta bir savaş söz konusu. Karşımızda bir araya gelmeyeceğini sandığımız kesimlerden bir cephe oluşmuş durumda. Buna karşı durmalıyız” diyen Türkdoğan, insan hakları ihlallerindeki tırmanışa dikkat çekti: “OHAL ve KHK’lar ile ilgili yaşanılan durumda otoriter bir yönetim anlayışı var hatta otokrasiden bahsedebiliriz. Savaşı ve her türlü çılgınlığı yapacak bir iktidar var karşımızda. Cezaevlerinde sürekli işkence ve kötü muamele iddiaları var özellikle siyasi mahkumlara karşı. Masumiyet karinesi yok edildi, inancımızdan kültürümüzden dolayı suçlandık. Şimdi mücadele etme zamanı.”
“Seçme şansımız yok, birlikte mücadele etmeliyiz”
Türk Tabipler Birliği adına Hüseyin Demirdizen, “Sağlık ve güven içinde yaşamak istiyorsak bir zorunlulukla karşı karşıyayız, seçme şansımız yok, zorunlu görevimiz var. Demokrasi için birlikte mücadele etmek zorunlu ve yaşamsaldır” diye başladığı konuşmasını Uruguay devlet başkanı Pepe Mujica’nın “Eğer merceğinizi en yakınınızdakinin hatalarını aramak için kullanıyorsanız bir yere gidemeyeceksiniz” sözleriyle bitirdi.
Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar da Demirdizen’in ardından kürsüye çıkarak, salonu selamladı ve “Sözünün tükendiği yerlere geliyoruz artık. Hadi bir şey yapalım” dedi.
“Artık bilinen anlamda bir Türkiye Cumhuriyeti yoktur”
Dündar’ın ardından Eşber Yağmurdereli söz aldı. Yağmurdereli, “Artık bilinen anlamda bir Türkiye Cumhuriyeti yoktur. Anayasası yoktur, yargısı yoktur… Bir diktatörlük tarafından bütün özgürlüklerimizle bütün geleceğimizle birlikte sarılıp sarmalanmış bulunuyoruz” dedi.
“Kürt halkı huzur bulmadan ne bölge ne de Türkiye huzur bulabilir” diyen Yağmurdereli bölgede demokrasi mücadelesi veren halkların kendi irade beyanlarını ortaya koyacağı bir sürece ön ayak olmak gerektiğini söyledi.
Yağmurdereli’nin konuşmasının ardından 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nden Faik Deli’nin mesajı okundu. Buluşmayı selamlayan Deli, 7 Kasım’da Ankara’da başlayacak olan 10 Ekim Katliamı davasına çağrı yaptı.
Selamlamaların ardından forum bölümüne geçildi. Forumda ilk sözü EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan aldı. “AKP siyasal rejimi faşizm üzerinden yeniden inşaya yöneliyor” diyen Gürkan, umutsuz olan ve mücadele arayışında olan kitlenin yüzde 30’luk sol kesimle sınırlı olmadığını, AKP’ye oy vermiş olsa bile bugün iktidarın saldırılarından kaygı duyan geniş bir toplumsal kesimin var olduğunu belirterek bu kesimlerin ileride yeni mücadele dinamikleriyle buluşabileceğine dikkat çekti.
Gürkan’ın ardından proje okullara karşı “projeniz değiliz” sloganıyla örgütlenen direnişten bir veli söz alarak, mücadelenin sınıfsal boyutuna dikkat çekti.
Ardından söz alan Baskın Oran, OHAL sürecinde mağdur olan kitlelere ulaşmak için KHK mağdurlarına hukuki destek verme önerisinde buluştu.
“Direnme hakkını kullanmalıyız”
Ertuğrul Kürkçü de HDK eş sözcüsü sıfatıyla çıktığı kürsüde şu an Türkiye’nin sömürgeci ve faşist, gayri meşru bir iktidarın sultası altında olduğuna ve “Anayasa bana uymuyor, siz bana göre bir anayasa yapın” bir adam tarafından yönetildiğine dikkat çekerek “Bu iktidara karşı direnme hakkımız var, direnme hakkını kullanmalıyız” dedi.
Direnme hakkının yanı sıra “Barış içinde yaşama hakkımız var” diyen Kürkçü, birlik için de şu önerileri sıraladı: “Demokrasi İçin Birlik hiçbir ezileni, horlananı dışarıda bırakmamalıdır. Bunu Türkiye’ye taşıyabilmek için meclisler şeklinde örgütlenmemiz gerekir. Burası bir genel meclis olabilir. Elbette binlerce insanı temsil eden kurumlarla binlerce insandan biri olan kişiyi eşitlemeyelim ama kotalarla fırsat tanıyabiliriz. Bu süreç parlamento dışında işleyecek ancak buradaki vekiller kendini buranın hizmetine sunabilmeli. Başka inisiyatiflerle de ortaklaşmanın yoluna bakmalıyız.”
“Umut ilkesiyle hareket etmeliyiz”
Kürkçü’nün ardından Halkevci Kadınlar adına Çiğdem Çidamlı söz aldı. Çidamlı, birlik ve ilkeler arasındaki gerilimin maddi bir gerçeklik olduğuna dikkat çekerek, “Umut ilkesiyle bu gerilimi çözmenin avantajından yararlanabiliriz” dedi.
Umut ilkesinin gerçek maddi temellere sahip olduğunu söyleyen Çidamlı, “Kuşkusuz karanlık bir dünyada ve ülkede yaşıyoruz ama bu durum başlı başına bir iktidar hegemonyası ile adlandırılamaz” dedi ve bugün gelinen noktanın sağın krizine işaret ettiğini söyledi. Sağın bütün değişim iddiasını yitirdiğini belirten Çidamlı, “neoliberalizm, bu iktidar bütün kurumlarıyla krizini yaşıyor” dedi.
“Biz yüzde 99’uz, onlar yüzde 1’dir. Onlarınki bir hegemonya değildir. Bütün kurumlarıyla bir kriz içindedir ve siyasetin sınırlarını şiddetle çizmektedir” diyen Çidamlı umut ilkesinin ikinci maddi zemininin de Haziran İsyanı olduğunu söyledi. İsyan için ortak birleştirici zemin diyen Çidamlı, kent savunmaları gibi isyanın devamı olan gerçek hareketlere bakılması gerektiğini söyledi ve sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Demokrasi mücadelesini bu toplumun direnme hakkı hareketi olarak yeniden kurmalıyız. Demokrasi için Birlik hareketini, gerçek mücadele dinamiklerini kapsayan meclisler olarak örgütlemeliyiz.”
Oya Baydar, sol dışındaki mağdur kesimleri de kapsamak gereğinden söz ederken, Barış için Akademisyenler’den Esra Mungan ise gençleri kapsayacak çalışma grupları oluşturulması önerisinde bulundu.
“Birlik arayan Gezi’ye baksın”
Mungan’ın ardından TTB İkinci Başkanı Raşit Tükel, onun ardından da Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan söz aldı. “Birlik arayan Gezi’ye baksın. O çocuklar demokrasinin de, özgürlüğün de, barış da, kardeşliğin de ne olduğunu ortaya koydu” diyen Sami Elvan, solun parçalılığı aşması gerektiğini söyledi: “Sol paramparça olmuş, bu o adamın çok işine geliyor. Sizden ricam birleşelim. Yoksa biz bu adamı indiremeyeceğiz.”
SODAP’tan Ersin Çatalkaya da Gezi direnişine göndermede bulundu: “Gezi’den aldığımız feyzle, katılımcı bir demokrasi için mücadele kendi gerçeklerimize daha uygun olacak.”
Çatalkaya “Nasıl birlik?” sorusunun da “Bütün saldırılara karşı mücadeleleri ortak bir cephede birleştirebilecek bir birlik” şeklinde yanıtlanması ve laiklik, barış, emek ve özgürlük ekseninin esas alınması gerektiğini söyledi.
“Düzen içinde ittifak aramaya gerek yok”
Çatalkaya’nın ardından söz alan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Nuri Günay, “Erdoğan’da simgeleşen diktatörlüğün gücünü fazla abartıp, kendi gücümüzü yok saymak hatadır” dedi ve sol dışı unsurları da kapsama önerilerine karşı “Bu düzenin içerisinde ittifak aramaya gerek yok” dedi.
İçerde ve dışarıda barış, diktatörlüğe karşı demokrasi, faşizme karşı özgürlük, siyasal İslamcı gericiliğe karşı laiklik ilkelerinin mücadelenin eksenini belirlemesi gerektiğini söyleyen Günay, “Demokrasi için Birlik”in mağdurlara sahip çıkacağını ancak direnenlerin ortak sesi olmayı başarması gerektiğini vurguladı.
Günay’ın ardından Hatay Halk Meclisleri / Savaşa Karşı Yaşam Hakkı Meclisi Sözcüsü Serpil Kırdağ söz aldı. Kırdağ savaşa karşı Hatay’da sürdürülen kitle eylemleri ve raporlama çalışmalarına değinerek, yerelde yürütülen bu ve benzeri mücadelelerin ülke çapında sahiplenilmesi ve demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak kavranması gerektiğini söyledi.
Kırdağ’ın ardından TÖPG sözcüsü Juliana Gözen söz aldı ve şu anda bir devlet krizi yaşanmakta olduğunu söyleyerek, “Önerimiz, demokratik cumhuriyetin inşasına soyunmak gerekiyor. Sadece bir dikatörlük karşıtı birlik değil demokratik cumhuriyeti kurmak” dedi. “Geziyi hatırlayalım” diyen Gözen, kitlelerle organik bağ kuracak bir birlik kurulması gerektiğini söyledi.
EHP adına konuşan Emre Öztürk de şunları söyledi: “Buranın diğer birlik deneyimlerini aşması gerekir. Bir meclisimiz olmalı. AKP’nin oluşturduğu cephenin karşısında bizim de bir cephemiz olduğunu göstermeliyiz.”
Öztürk’ün ardından söz alan yazar Hamide Yiğit, “Erdoğan’ın ben dilinden bağımsız bir biz diline ihtiyacımız var” diyerek farklı coğrafyalarda yürüyen savaşlar karşısında, halkların acı ve mücadelelerini ortak bir şekilde sahiplenmek gerektiğini söyledi ve mücadele programı olarak da şu önerilerini sundu: “Üç temel ayak üzerinden ilerleyebiliriz: Savaşa karşı barış için anti-emperyalist bir mücadele programı. Gericiliğe karşı laiklik. Doğanın ve yaşam alanlarının talanına ve sömürüsüne karşı mücadeleler.”
Kaldıraç adına konuşan Hakan Dilmeç ise “Bir arayış var. Burası bir yanıt olabilecek mi?” diye başladığı konuşmasında içerde dışarda savaşa karşı ortak bir duruşu sergileyebilmek gerektiğinden söz etti. Dilmeç farklı alanlarda yürütülen mücadelelerin Demokrasi için Birlik adı ve logosunu da kullanarak ortak bir hedef etrafında birlikte hareketine yönelik pratik adımlar atılabileceğini söyledi.
Akşam saatlerine kadar devam eden forumda Devrimci Parti temsilcisi Ufuk Göllü, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Cam Keramik İş, EGEÇEP, Belediye İş, YSGP, Gıda İş, Engelli Hakları Platformu, Komşu Kapısı Derneği, Anayasa Hukuku Araştırmacılığı Derneği temsilcileri, ünivesite öğrencileri ve velilerin de aralarında bulunduğu yaklaşık 50 kişi söz aldı.
Buluşma sonu bildirgesi taslağının tartışılması ile son buldu. Sonuç bildirgesi tartışmalar ışığında yeniden düzenlenerek ilerleyen saatlerde yayımlandı. Bildirgede tek adam rejimine karşı barış, demokrasi, laiklik için direnme hakkı vurgusu öne çıktı.
http://sendika10.org/2016/10/demokrasi-icin-birlik-bulusmasinin-sonuc-bildirgesi/
Sendika.Org