Ve siz şimdi hangi dilden konuşuyorsunuz? Türkçe midir gerçekten diliniz? Meydanlarda aslını girmeden şeklen okuduğunuz Nazım’ın, Turgut Uyar’ın dili nedir o halde? Ahmed Arif kimdir mesela? Hangi dilin tabelasını asıyorsunuz duvarlarınıza? Kürt halkının yüzde 90’lara varan oyuna karşı kayyum atayanların oyunları hala bitmiyor. Bayrama kayyumla girilmesinden bugüne çok dilli tabelaları bir indirip bir kaldırıyorlar. Kürtçeyi kaldırıyor […]
Ve siz şimdi hangi dilden konuşuyorsunuz? Türkçe midir gerçekten diliniz? Meydanlarda aslını girmeden şeklen okuduğunuz Nazım’ın, Turgut Uyar’ın dili nedir o halde? Ahmed Arif kimdir mesela? Hangi dilin tabelasını asıyorsunuz duvarlarınıza?
Kürt halkının yüzde 90’lara varan oyuna karşı kayyum atayanların oyunları hala bitmiyor. Bayrama kayyumla girilmesinden bugüne çok dilli tabelaları bir indirip bir kaldırıyorlar. Kürtçeyi kaldırıyor ertesi gün yerine koyuyorlar. Olmadı Ermenice’yi söküp Kürtçe yazılmış haliyle koyuyorlar. Dilleri karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Aynı, halkları karşı karşıya getirmek istedikleri gibi.
Şimdi de insanların ‘’Ermeniceyi mi kaldırıyorsun, tamam o zaman’ diye bölüneceğini zannediyorlar. Sokaklarda “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’” sloganının kendilerinin ‘beraber yürüdük biz bu yollarda” demeleri gibi ağzımızın kenarıyla söylediğimizi zannediyor olmalılar.
Halkın hiçbir sloganını sadece ağzıyla değil kalbiyle, bilinçle söylediğini de öğrenirler nasılsa.
Cemaat’in Türkçe olimpiyatlarından AKP’nin dil oyunlarına giden bir yol bu. Esas olarak aynılar. Olmasalar bunca sene aynı politikalarda nasıl beraber yaşar, beraber yürür, beraber aynı yağmurda nasıl ıslanırlardı?
Ki zaten bugün de haberi düşüyordu ””PKK’li” diye ihraç edilen 11.500 öğretmenin listesini, FETÖ’den tutuklanan eski Vali Yrd. Remzi Kattaş hazırlamış’’ diye.
12 Eylül’ün yıldönümünde yeni bir ”Biz içerideyiz ama fikrimiz iktidarda” daha..
Fikri iktidarsa kendisi niye hapsolsundu ki?
Çıkar onlar da bugün yarın nasılsa.
Senelerdir sakladıkları Hrant Dink’in katledilme videolarını, şimdi ‘’Biz değil Cemaat öldürdü” diye yayınlıyor ama ertesi gün tabelalardan Ermenice’yi söküyorlardı. Durumları buydu. Politikaları ve dilleri uyumlu. Duruma göre bir öyle bir böyleydi.
Cemaat ya da AKP farketmiyor; ortak düşmanları Kürtler olunca listeler aynen korunuyor.
Eğitim bu haliyle “Benim öğretmenim yoksa eğitim de yok olur” diye ele alınıyor.
Onca sene boyunca kağıt kaleminiz mi yoktu; öğretmen yetiştirecek? Bilgisayarınız mı yoktu, ki sizinkiler hep tabletlerle gezerdi? Tiyatro sahneniz mi yoktu oyun oynayacak, ki siz ne çok okurdunuz, ilimi de bilimi de her yerden alıp gelirdiniz. Shakespeare de nasılsa ‘Türk’tü’ ve kolayca oyun yazarlarınızdan olmuştu artık. Nedir bu sanattaki, eğitimde ki durgunluğunuz öyleyse?
DBP’li belediyelerin demokrasi anlayışıyla tabelalarda belirginleşen dillerimiz aslında olanın resmiyetleşmesiydi.
Şimdi AKP dili “Ben veririm, ben alırım” diyor, bu yüzden tabelaları bir indirip bir kaldırıyor.
Halkların dil hakkını “ben verir ben alırım” diyenler, Kürtçe konuştuğu için öldürülenlerin de canını verebiliyor mu? Politika değişiyor ama dil değişmiyor!
Gazze’ye yıllar önce filo gönderenler şimdi niye göndermiyor mesela. Oysa haklılık döneme değil zulmün bitmesine göre değil mi? Dün Barış için Kadın girişiminin Gazze ile dayanışma için eyleminde 30 bilemedin 40 kadın vardı. Ama söylemeliyim. Bu dayanışma sizin iktidarınızın ki gibi şovlarla yapılmadı. Çünkü dayanışma gösteriş değil gönül işidir. Dayanışma da döneme göre değil zulmün bittiği güne kadar yapılır. O gemide Yahudi kadınlar da vardı ve sizin aklınıza göre, devlet politikalarına karşı çıkan o devletin vatandaşları çoktan ‘hain’ ilan edilmeliydi.
Şimdi ve bir kez daha söylemeliyim; çoğunluk olmak ile haklılık arasında direkt bir bağlantı yoktur. Yoksa yeryüzünün en haklı birkaç kadınını nasıl izah ederim…
Dil ancak onu konuşan halk vazgeçerse ölen birşeydir bunu da mı bilmiyorlar?
Ne demek istiyorlar?
Size acı bir gerçeği daha söylemeliyim ki üreten kimse dili de ağırlıkla o belirler.
Öyle TDK’nın ve sizin oturduğunuz yerden günlük hayatı, dili belirleme şansınız yoktur. Kim mevsimlik işçi olarak tarlalarda ürün topluyorsa o dilde türküler duyarsınız ve yediklerinize o stranlar siner.
Hangi halk evlerinizi yapıyorsa evlerinizin duvarlarına o türküler, ağıtlar siner.
Ermeni halkının yaptığı evleri de yüzyıllar sonra içine girdiğiniz andan itibaren bu yüzden hiç mimariden anlamasanız bile bilirsiniz ve hala konuşursunuz Ermeni usta diye ve diye…
Siz hakikatle değil şekille ilgileniniz ve tabelaları bir indirip bir kaldırınız…
Dil böyle bir şey midir?
Mesela Ceylan’ın dilini nasıl gaspedebilirsiniz? Hangi dilde öldürülmüş ve ölmüştür o?
Ve siz şimdi hangi dilden konuşuyorsunuz? Türkçe midir gerçekten diliniz? Meydanlarda aslını girmeden şeklen okuduğunuz Nazım’ın, Turgut Uyar’ın dili nedir o halde? Ahmed Arif kimdir mesela?
Hangi dilin tabelasını asıyorsunuz duvarlarınıza?
Ve şimdi ‘Artık acımasız olacağız derken Süleyman Soylu, hangi dildir konuştuğu?
Dili, demokrasiyi alınıp verilebilir zanedenler şimdi “HDP’ye kayyum atansın” da diyorlar. Kendi partilerindeki parti başkanı değişimleri gibi sanıyorlar herkesi.
Tek dilden böylece tek partiye geçiyorlar. “HDP’ye kayyum atayabilirim onu yönetebilirim” zannediyorlar.
Sağ iktidarların en hazin yanı da bu. Zan ile gerçek arasındaki bağı asla kuramamaları. Kuramadıklarından sebep dilleri bir gün öyle bir gün böyle.
Kayyum atadıkları belediyelerde olduğu gibi ellerinde kalanın kuru bina olduğunu da artık biliyorlar.
Ah! Sorsan bir de gönülden bahsederler, şekilden değil…
Dün Bakan Çavuşoğlu ”Muhafazakar Kürtleri Marksist, Ateist yapmaya çalışıyorlar” diyordu.
Oysa onlar Muhafazakar ya da Ateist ya da Şafi ya da Süryani ya da Sunni tüm inanıştan halkları evsiz barksız bırakanlardı. Şırnak, Cizre, Nusaybin’i yıkarken hangi ev kimindi onlar için? Attıkları tank mermileri ne bilirdi insanların kimliğini. Ama tankın namlusuna ateş emri verenler pekala bilirdi; buralar her inanıştan Kürt halkının da tabelalarında her dil yazardı. İşte bu onları evsiz barksız bırakmaya yeterdi.
Bu eşitlik ve mutluluk hali memleketin geneline yayılır da insanlar mutluyuz derse diye ne çok korkmuşlardı.
Ama bilinsin çok geç kaldılar.
‘’Abi buralarda güvenlik sorunu var, arabana zarar verirler” diye para isteyenler gibiler. Herkes bilir o güvenlik sorununu bunu diyen çıkarırdı. Parayı vermezsen araban çizilirdi.
İktidar da böyleydi. Güvenlik sorununu bizzat kendileri çıkarıyordu.
Ve fakat insanlar mutluluğun, eşitliğin ne olduğunu biliyorlar artık. Sorunun kimden kaynaklı olduğunu da.
Bu yüzden kendilerine ne için saldırıldığını da çok iyi biliyorlar…
Aynı zamanlarda Bakan Süleyman Soylu: acımasız olacağız derken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’sa ”Seçilmişler bal gibi görevden alınır” diiyordu.
Eskiden ne dediklerine hiç girmeyeceğim. Çünkü onların sözleri bir indirip bir kaldırdıkları tabelalar gibidir.
Ben sözümü onun ağırlığını taşıyanlara diyebilirim ancak.
Söz, ağızdan çıkınca artık, sözün sizi yönettiğini bilenlere söyleyebilirim ancak.
Sözünden vazgeçince özeleştiri verenlere söyleyebilirim ancak.
İnsanların gelip geçtiğini sözlerinse hep kaldığını bilenlere diyebilirim ancak.
Bu topraklarda onca soykırıma rağmen hala tüm halklar onurla beraber yaşıyorsa, bu birbirlerine olan inançlarının güçlü olduğundandır.
Sözlerin hala bitmediğindendir…
Sözlerin, aynı zamanda yapmak olduğunu bilen halkların yüzü suyu hürmetindendir.
Şimdi siz söz veriyorsunuz, acıları artıracağım diye…
Zulüm, kararlı insanları inançlarından vazgeçirmez sadece sizi daha da zalim yapar…
Sözünüze sözüm olsun; Ne Kürt ne Ermeni ne de Türk halkı bal değil zalimliğe karşı irade üretiyor, bilinsin…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.