Türk ana akım medyasındaki gazetelerde köşe yazarlığı yapanların işleri ne kadar kolay: “Şu şunu demiş, bu bunu demiş, şöyle olmuş, böyle olmuş” diye en küçük bir entelektüel kırıntıdan yoksun yazılar yazıp, bunun karşılığında binlerce dolara varan aylık maaşlar alabilirsiniz. Bu bir çeşit, edebiyattan yoksun hikaye, olay anlatıcılığıdır. Bu arada bir de hem “muhalifmiş” gibi görünüp, […]
Türk ana akım medyasındaki gazetelerde köşe yazarlığı yapanların işleri ne kadar kolay: “Şu şunu demiş, bu bunu demiş, şöyle olmuş, böyle olmuş” diye en küçük bir entelektüel kırıntıdan yoksun yazılar yazıp, bunun karşılığında binlerce dolara varan aylık maaşlar alabilirsiniz. Bu bir çeşit, edebiyattan yoksun hikaye, olay anlatıcılığıdır.
Bu arada bir de hem “muhalifmiş” gibi görünüp, hem de iktidara hizmet etme durumundalar. Bazı zamanlarda ise “muhalifmiş, bağımsızmış gibi” görünmeyi de bir yana bırakıp doğrudan hükümeti, devleti, iktidarı desteklerler.
Yandaş medyanın zaten öyle bir sorunu da yok, doğrudan hükümetin yedek gücü olmuş durumda. Doğrusu, Doğan medyası ile yandaş medya olarak nitelenen medya ile diğer medya hepsi bir biçimde derece derece sistemin, devletin, hükümetin yandaşıdır. Yandaş medyayı konuşmaya bile değmez. Tetikçi yazar ve muhabirleri ile hükümetin resmi bülteni gibi çalışıyorlar. Sanki derin bir teorik analiz yapıyormuş gibi “üst akıl”, “algı operasyonu” ve birkaç kelime daha kullanırlar. İşte bütün kelime dağarcıkları ve entelektüel kapasiteleri bundan ibarettir.
Sözcü, OdaTV, Cumhuriyet, Aydınlık vb. gazete ve haber sitelerini “devletçi medya” kategorisine koyuyorum. Aynı şekilde görece küçük farklılıklarıyla birlikte, Doğan medyası da bu kategoridedir benim gözümde. Bu gibi medya için, toplumun değil, devletin çıkarları birincildir ve resmi ideolojiyi ölçüt alırlar.
Yandaş medya ise “hükümet medyası”dır; o da görece küçük farklılıklarla birlikte resmi ideolojiyi ölçüt alır (Yalnızca laiklik bölümüne itirazları vardır bir ölçüde). 15 Temmuz’dan sonra hepsi aynı yerde buluşmakta ve “devlet-hükümet” medyası olmaktadırlar.
Bunların hepsinin ortak yanı resmi ideoloji çizgisinde buluşmalarıdır. Artık devlet ile hükümetin bir olmasına, parti devlete doğru hızlı bir gidiş olduğundan, devlet medyası ile hükümet medyası da aynı yerde birleşmeye başlamıştır (“Muhalefet” nasıl Yenikapı’da hükümetle birleştiyse, medya da aynı durumdadır). Bunlar zaten “tek devlet, tek bayrak, tek din, tek millet vb…” gibi resmi ideolojinin argümanlarında aynı saftadırlar. Bu böyle, tek tip insan, tek parti, tek lidere… kadar uzanır.
Fethullah Gūlen medyasına ise el konuldu, bitirildi. Zaten Gülen medyası hak ve özgürlüklerden yana değil, kendi dar dinsel ve mezhepsel çıkarlarından yana bir yayın çizgisi izliyor, özgürlük ve hak savunucularına düşmanlık yapıyordu. Gülen medyası, demokrasi ve özgürlükleri yalnızca kendi ihtiyaçları olduğunda hatırladılar.
Arada dengeyi tutturamayıp devleti ve neoliberalizmi destekleyip, hükümeti eleştirenler de çıkabilir. Ana akım medyaya yıllarca hizmet etmiş olan bunlar da işsiz kalır (Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Mehmet Altan vs…), daha doğrusu ana akım medyadan sürülürler. Bunlar “hukuk devleti”nden söz ederler sık sık, ancak sömürüden, neoliberalizmden ve genel olarak kapitalist sistemden yanadırlar. Sermaye yanlısıdırlar, dönemsel muhalif olurlar. Bunlar Özal’ı öve öve bitiremezler, daha önce Tayyip Erdoğan’ı da öve öve bitiremiyorlardı.
Cumhuriyet, Sözcü, OdaTV vb… bazı medya kuruluşları ise, Osmanlı aydınının tarihsel misyonunu yerine getirmektedirler: “Devlet nasıl kurtulur?” Bu kategorideki medya organları toplumsal hak ve özgürlükleri değil de, devletin bekaasını ve çıkarlarını korumakla kendilerini yükümlü hissederler. Kendilerine “devleti kurtarma” misyonu biçmişlerdir tarihsel olarak. Son yıllarda ise bütün enerjileri, “Devlet, AKP’den nasıl kurtulur?” sorunsalına yoğunlaşmıştır. Gerçi bu dengeler 15 Temmuz’dan sonra bir ölçüde değişmiştir, ancak ana hedef her zaman aynıdır: Devletin çıkarları, toplumun çıkarları değil. Bu türdeki yayın organları yavaş yavaş hükümete yaklaşmaktadırlar. Hatta hükümetin çıkarları ile ülkenin çıkarlarını bir görme anlayışını oluşturmaktadırlar. Yine arada bir muhalifmiş ve bağımsızlarmış gibi yapacaklardır.
T24 (www.t24.com.tr) başta olmak üzere bazı internet siteleri ise, ana akım medyadan sürgün edilen, kovulan köşe yazarlarının sığınağı haline dönüşmüştür. Geldiği nokta itibarıyla, T24 benzeri medyayı da “liberallerin ve neoliberallerin sanal kalesi” olarak niteleyebiliriz. T24 daha önceleri daha amatör haliyle, farklıydı. Neoliberalizme karşı olan, benim de içinde olduğum bazı yazarlar vardı, ancak bunlar ayrılmak durumunda kaldılar. Site hızla liberalleşti ve ana akım medyaya eklemlendi, onun bir parçası gibi işlev görmeye başladı. Daha sonra Taraf gazetesinden ve ana akım medyadan dökülenlerle çok daha farklı bir noktaya geldi. Ancak geldiği nokta itibariyle ana akım medyadan hiçbir farkı yoktur, ezilenlerin yanında değil, sermaye yanlısıdır. “Tarafsız gazetecilik” sloganını sık sık kullanırlar.
Bu bir medya klişesidir: “Tarafsız gazetecilik”. Bu medya repliği dünyanın dört bir yanında, ana akım medya da dahil olmak üzere kullanılır. Dikkat çekici bir yan, “nesnel gazetecilik” yerine “tarafsız gazetecilik” klişesinin kullanılmasıdır. Elie Wiesel, “Her zaman taraf tutmalıyız.Tarafsızlık ezene yarar, kurbana yaradığı hiç olmamıştır. Susmak işkenceciyi cüretlendirir, işkence görene asla cesaret vermez” der.[1]
Noam Chomsky’nin “10 Manipülasyon Stratejisi” başlıklı medyaya ilişkin çözümlemelerinin bir maddesi şöyledir: Medya, toplumu cahil ve sıradan tutar. Bu da toplumun, teknolojileri ve onun kontrol ve köleliğinin devamını sağlayan yöntemleri anlamamasını sağlamaktan geçmektedir.[2]
Tarafsız gazetecilik olmaz
Bugünün dünyasında tarafsız olmak olası değildir. Tarafsızım diyen egemen sınıfların ve sistemin yanında pasif olarak taraf tutmuş demektir. Ya ezilenlerden ya da ezenlerden yanasınız, ortada bir yerde “tarafsızım” adı altında konumlanamazsınız. İşte CNN International’dan BBC’ye, El Cezire’ye ve ana akım Türk medyasına kadar seslendirilen bu tarafsızlık sloganının arkasında, tercihini sistemden, düzenden yana kullanmış olmak yatar. Tarafsız gazetecilik yaptığını söyleyen medya organları, genellikle eleştirilerini sisteme değil, kişilere ve partilere yöneltirler. Topluma da bunu tarafsız gazetecilik etiketi altında sunarlar. Aslında yaptıkları, sistemi aklamaktan, bizzat sistemin kendi işleyişinden ve doğasından kaynaklı yanlış ve hataları kişilere, kurumlara yükleyerek, sistemi temize çıkarmaktan ibarettir. Sağdan ‘sol’a, liberalinden İslâmcısına medyanın yaptığı tam da budur.
Ezilenlerin yanında olmak neoliberalizme karșı olmaktan geçer
Ezilenlerin yanında taraf olmak, yalan haber vermek ya da manipülasyon yapmak anlamına gelmez, tam tersine gerçeği nesnel olarak sunmaktır.
Zaten gazeteciliği nesnel olarak yaparsanız, manipülasyon yapmazsanız ezilenden yana taraf olmuşsunuz demektir. Çünkü doğrulara ihtiyacı olanlar ezenler değil ezilenlerdir.
İşte sistem alternatif, özgür medyayı bundan dolayı çok sert bir biçimde hedef alır. Alternatif, özgür medya, ana akım medyanın dışındadır ve tiraj olarak çok daha az insana ulaşmaktadır. Buna rağmen sistemin hedefidir, çünkü sistem kendi içinde oluşturduğu sağ, sol, liberal, neoliberal, dinci vs… renkli manipülatif ve sistemin ideolojik aracı olan medya dışında küçük de olsa nesnel gerçekleri söyleyen bir sese tahammül edemez.
Gerçekten sisteme muhalif olan gazeteciler ise, çoğunlukla ücretsiz ya da cüzi bir ücretle yazarlar yazılarını, haberlerini. Çoğu zaman da bedel öderler, hapse girerler, gazeteleri toplatılır, kapatılır, öldürülürler. Evrensel, Özgür Gündem, Birgün, Solhaber, Sendika.Org ve daha birçok sosyalist, muhalif yayın organı bedel ödemektedir. Cezaevlerinde diğerlerinin yanı sıra birçok Kürt gazeteci vardır.
Ezilenlerin yanında olmak, yalnızca kişilere ya da hükümetlere değil, neoliberalizme ve devletlere karşı, halkların, toplumların, bireylerin hak ve özgürlüklerini savunmaktan geçer. Yalnızca A kişiye ya da hükümete muhalif olmak insanı ne demokrat yapar, ne de onun ezilenlerin yanında olduğunu gösterir. Sonuç olarak, alternatif olan dışındaki ana akım medya daima iktidarın, devletin, resmi ideolojinin ve sistemin yanındadır.
[1] Maria Popova: “Elie Wiesel’s Timely Nobel Peace Prize Acceptance Speech”, www.brainpickings.org
[2] “10 Estretégias de Manipulção em Massa Utilizadas Diarimente Contra Você”, http://yogui.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.