“Bu bir gözlem yazısıdır ve Nusaybin gözlemlerini Moris Mahallesi’ndeki çocukların umutsuzluğun içinde umut yaratan güzel yüzleri ve gülüşleri ile bitirdik”
Öncelikle; bu bir gözlem yazısıdır. Bugün (17.08.2016) günü “Sur’dan Cizre’ye Dayanışma Koordinasyonu” olarak Nusaybin’deydik. Dayanışma Koordinasyonu ekibinde Halkevleri, HDK, İHD, ÖDP, EMEP, DHF, SODAP, YSGP, Dersim Demokratik Kadın Hareketi, Demokratik Kadın Konfederasyonu, İşçi Sözü ve Mezopotamya Hukukçular Derneği temsilcileri ile Ovacık ve Mazgirt belediye başkanları bulunuyordu.
Bu kısa bilgilendirmenin ardından Mardin’e inişimizden başlayarak gözlemlerimizi sizlerle paylaşacağız.[1]
Havalimanında bizleri karşılayan ‘ölüm’ oldu
09.05 uçağı ile Ankara’dan başlayan yolculuğumuz 10.30’da Mardin Havalimanı’nda sonlandı. İndiğimizde “ölüm” karşıladı bizi. Havalimanında, uçak ile gelecek olan cenazelerini bekleyen onlarca insan bekliyordu. Cenazenin nereden geldiğini öğrenmeye çalışsak da net bir bilgi alamadım.
Tam havalimanından çıkış yapacaktık ki, polis ile cenazelerini bekleyen aileler arasında arbede çıktı. Polis aileleri havalimanından uzaklaştırmak istiyordu. Araya girenler sayesinde polis “gereksiz” tavrından döndü, aileler ağıtlar ve gözyaşları arasında beklemeye devam ettiler.
Duble yollar tek şerit, elektrik keyfe göre
Havalimanından ayrılıp 13.30’da İstanbul’dan gelecek olan ekibi beklemek için Kızıltepe’de bir avukat arkadaşımızın bürosuna doğru yola çıktık. Ana cadde üzerinde bulunan askeri lojmanların önündeki yolların kapatıldığını, duble yol iken, yolun karşı şeride yönlendirildiğini, lojmanların önünün toprak dolu büyük dubalar ve beton bariyerler ile yol boyunca kapatıldığını gördük.
Kızıltepe’de bürosuna misafir olduğumuz arkadaş 8-9 aydır elektriklerin her gün mutlaka kesildiğini, hatta kışın bir ay boyunca elektriksiz kaldıklarını, bu bir aylık süreçte günde bazen 1-2 saat elektrik verildiğini, kesintilere gerekçe olarak bakım-onarım-tamir bahanelerinin sunulduğunu, en sonunda birçok aile gibi kendilerinin de Mardin merkeze taşındıklarını anlatıyor.[2]
Tel örgülerle tecrit edilmiş Nusaybin’e doğru
13.30’da havalimanında İstanbul’dan gelen kurum temsilcileri ile buluştuk ve Nusaybin’e doğru yola çıktık. Nusaybin’in girişinde bombalı araç saldırısı sonucu “tamamen yok olan” emniyetin önünde araçlarımız eli ağır silahlı polisler tarafından arandı. Ardından şehrin içine doğru geçtik.
İlk ziyaret noktamız olan Nusaybin Belediyesi’ne doğru giderken çatışma bölgelerinin sınırından geçtik. Bu yerlerin tellerle çevrili olduğunu gördük. Şehrin içinde bir defa daha arama yapıldı. Tellerle çevrili olan ve giriş çıkışların yasak olduğu toplamda 6 mahalle bulunuyor. Bu 6 mahalle şehrin merkezindeki mahalleler olup Nusaybin’in yaklaşık %60’ına tekabül ediyor. Yani Nusaybin tel örgülerle tecrit edilmiş durumda.
Eş başkanlar anlatıyor: “Yağma ve yıkıma karşı toplumsal duyarlılık artırılmalı!”
15.00’da aramalar ve tel örgülerle tecrit altındaki Nusaybin’in etrafından dolaşıp belediye binasına ulaşıyoruz. Bu arada şunu da belirtelim; Nusaybin’e girdiğimiz andan çıktığımız ana dek sürekli olarak bir polis akrebi tarafından takip edildik.
Belediyeye geldiğimizde belediye yetkilileri, geldiğimiz İpek Yolu’nun bizim geçişimizin ardından bomba şüphesi gerekçesiyle trafiğe kapatıldığını söyledi.
Ardından belediye eş başkanlarının makamına çıktık ve burada kısa bir bilgilendirme toplantısı yaptık.
Nusaybin Belediye Eş Başkanı Sara Kaya, “Bir şehrin nasıl bombalandığına tanıklık ettik. Bizim en büyük moralimiz sizin gibi değerli kurumların burada olmasıdır. Sizlere buradaki süreci görmek ve bizimle dayanışmak üzere gelmenizden dolayı teşekkür ederim” dedi. Belediyenin diğer Eş Başkanı Cengiz Kok ise “Tellerden dolayı bir şey yapamıyoruz. Ancak bu ziyaretler bizleri moral ve güç veriyor” diye ekledi.
Sohbet devam ederken, sorularımız üzerine belediye eş başkanları, şu anda Adli Tıp’ta 58 cenazenin beklediğini, bu kişilerin kimliklerinin tespit edilemez durumda olduğunu, çocuklarına ulaşamayan ailelerin DNA ve kan örnekleri verdiğini ancak 4 aydır haber alamayan aileler olduğunu, işlemlerin yavaş ilerlediğini, bazı cenazelerin “ailesi tespit edilememiştir” denilerek kimsesizler mezarlığına defnedildiğini aktardı. Aktarımlar şöyle devam etti:
Barış Anneleri anlatıyor: “Tek istediğim oğlumun cenazesi”
Belediyede görüşmeye gelen Barış Anneleri sıra ile söz aldı ve savaş sürecinde yaşadıklarını anlattılar, taleplerini dile getirdiler.[3]
Çocuğu halen tel örgülerin arasında olan bir Barış Annesi “Çocuğumun cenazesinin tellerin arkasında bir yerlerde olduğunu düşünüyorum. Tek bir isteğim var: o da oğlumun cenazesidir” derken, bir başkası “Nusaybin’i talan ettiler, eşyalarımızı çaldılar, tellerle çevirdiler yaşadığımız şehri, canlarımıza kıydılar, katlettiler! “ diyor ve devam ediyor:
Biz şu an sadece bu tellerin kaldırılmasını ve bodrumdaki çocuklarımızı çıkarıp cenazelerini defnetmek istiyoruz. Son 4 aylık dönemde Nusaybin’de tarihi bir direniş gerçekleşti. Şimdi sözde yasaklar kalktı ama her yer tellerle çevrili durumda. Burada bize fiziksel ve psikolojik şiddet uygulanıyor. Devlet sağlam evleri de kullanılamaz hale getiriyor, yıkıyor, yakıyor. Tek istediğimiz tüm güçlerin desteği ve katkısı ile tellerin kaldırılmasının sağlanması ve cenazelerimize ulaşmaktır.
Başka bir Barış Annesi 30 bin insanın Nusaybin’i terk ettiğini, polislerin kendilerine “Siz burada olmasaydınız hava saldırısı yapabilirdik, sizin yüzünüzden onlarca arkadaşımız öldü” diyerek öfke ve kin kustuğunu belirtiyor ve ekliyor:
Akşamları çatışma olmamasına rağmen asker-polis havaya tarama yapıyor ve çocuklarımız korkuyor. Bu bizleri buradan çıkartmak için yapılan bir çabadır. Keşke o canlar gitmeseydi de bizim her şeyimiz gitseydi. Bu olaylar yaşanmadan önce ölülerimizi gömdüğümüz normal mezarlıklar tellerle çevrildi. Mezarlıklarda bulunan tüm ağaçlar kesildi. Gidip ölülerimizin yasını dahi tutamıyoruz[4].
Barış Anneleri’ni de dinledikten sonra Musa Anter Parkı ile Moris Mahallesi’ne gitmek üzere yola çıkıyoruz.
Talandan ve yıkımdan payına düşeni alan Musa Anter Parkı
Araçlarla konvoy şeklinde tellerle çevrili bölgenin kenarından ve tellerle çevrili olmayıp polisin kapatmadığı yollardan geçerek saat 16.15’te Musa Anter Parkı’na ulaşıyoruz. Parkta ilk dikkatimizi çeken, koca koca ağaçların kökünden söküldüğü ve bir kısmının yakıldığı oluyor. Nasıl yaptıklarını sorduğumuzda “tankların parkı talan ettiği” cevabını alıyoruz.
Parkın karşısında bulunan Fırat Mahallesi’ndeki yıkım çok net bir biçimde görülebiliyor. Bu mahalleye Kızıltepe’den obüslerle füze atıldığı aktarılıyor. Belirtmek gerekir ki Kızıltepe ile Nusaybin arası yaklaşık 30 kilometre.
Duvarları yıkılmış, ağaçları kökünden sökülmüş, talan edilmiş parkın ayakta duran demir kapının bir yarısından kimse içeri girmiyor ve çocuk parkında ayakta duran tek kaydırak ise sahipsiz, çocuklar korkularından bu bölgeye yaklaşamıyor.
Musa Anter Parkı’ndaki gözlemlerimizi bitirip araçlara biniyoruz ve Moris Mahallesi’ne doğru yola çıkıyoruz. Ana yolda şehri tecrit altına alan tellerin şehrin ne kadar büyük bölümünü kapsadığına bir kez daha şahit oluyoruz.
Askerler tarafından el konulan Moris Mahallesi
Tel tecridinin bittiği yerdeki Moris Mahallesi’ne ulaştığımızda saatler 16.30’u gösteriyor. Moris Mahallesi’nden Rojava Kantonu’nun Kamışlı Bölgesi çok yakından görülüyor. O kadar yakın ki yürüyerek yaklaşık 20 dakikada ulaşılabileceğini öğreniyoruz.
16.55 sularında askerler tarafından mevzi olarak kullanılan bir eve giriyoruz. Evin birçok yeri karşılıklı saldırılarda yıkılmış. Aile, yasakların kalkmasından sonra evlerinin tamir ve tadilat işlerine başlamış ancak evin tavanında kan izleri duruyor. Evin sahibinin oğlu ceset parçalarını elle topladıklarını anlatıyor. Evin etrafını gezdiğimizde evin arka tarafına kapı açıldığını görüyoruz.
(Bu esnada tellerle çevrili bölgeden büyük bir patlama sesi geldi.)
17.15 sularında evi yine askerler tarafından kullanılmış ve yıkılmış ikinci bir evi ziyaret ediyoruz ve burada küçük bir çay molası veriyoruz.
Misafir olduğumuz ev olaylar başlamadan önce inşaat halindeymiş. Evin arka bahçesinde inşaatta kullanılacak inşaat malzemeleri duruyormuş. Olaylardan sonra isabet eden füzelerden dolayı inşaat malzemeleri yanmış.
Evin üst katlarına doğru çıktığımızda yerlerdeki kan izlerini görüyoruz; kan kokusu ise halen odaların içerisinde…
Evin damına çıktığımızda muhtemelen ateşli silah kullanmak için açılan delikleri ve ev damından Nusaybin’deki rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.
Her şeye rağmen çocukların yüzü gülüyor
Evet, Nusaybin gözlemlerini Moris Mahallesi’ndeki çocukların umutsuzluğun içinde umut yaratan güzel yüzleri ve gülüşleri ile bitirdik. Akabinde bu gece kalacağımız köye doğru yola çıktık.
Not: Yarın (19.08.2016) Cizre’de olacağız. Gözlemlerimiz aktarmaya devam edeceğiz.
* Halkevleri Örgütlenme Sekreteri
[1] Her ne kadar aktardığım gözlemler şahsımın gözlemleri ve yorumları olsa da metni “ben” dili ile yazmak iğreti geldiğinden ve en önemlisi burada sizleri temsilen ve fiziken her ne kadar burada değilseniz de fikren ve kalben sizleri yanımda gördüğümden metin “biz” dili ile yazılmıştır.
[2] Bizim bunları konuştuğumuz esnada “yine” elektrikler kesildi.
[3] Barış Anneleri Türkçe bilmedikleri için Kürtçe konuştular. Yazılanlar anladıklarım ve çevirmen tarafından çevrilenlerden derlenmiştir.
[4] Şehirde toplam dört mezarlık var. Bunlardan üçü merkezde, biri şehrin çok dışında. Şehir merkezindeki üç mezarlık kapalı olduğu için giriş çıkış yapılamıyor. Bu sebeple insanlar cenazelerini şehrin dışındaki mezarlığa defnetmek zorunda kalıyor.