Komal adlı çizgi film Hindistan’da çocukları cinsel istismardan korumak amacıyla yapılmış. Türkiye’de de Sivas, Kangal Yatılı Bölge Okulu öğretmenleri tarafından ve başka kurumlar tarafından da seslendirilmiş, istismar ve ihmali önleme çalışmaları kapsamında da muhtemelen bir çok okulda da gösterilmiştir. Sorun bu meselelerin belirlenmiş formlar içinde, video, fotoğraf, animasyon gibi yollarla ders gibi anlatılması/verilmesidir, bu görsellerdeki temsillerin, imajların […]
Komal adlı çizgi film Hindistan’da çocukları cinsel istismardan korumak amacıyla yapılmış. Türkiye’de de Sivas, Kangal Yatılı Bölge Okulu öğretmenleri tarafından ve başka kurumlar tarafından da seslendirilmiş, istismar ve ihmali önleme çalışmaları kapsamında da muhtemelen bir çok okulda da gösterilmiştir. Sorun bu meselelerin belirlenmiş formlar içinde, video, fotoğraf, animasyon gibi yollarla ders gibi anlatılması/verilmesidir, bu görsellerdeki temsillerin, imajların çocukların zihinlerinde onarılması zor tahribatlara yol açmasıdır, buradan da bir tür istismar üretmeye sebep olmaktır
Son zamanlarda, hepimizin sıklıkla karşılaştığı çocukları istismardan koruma adı altında bir çok görsel malzeme, video, animasyon filmler, fotoğraflar sosyal medyada dolaşmakta. Bu yazıda, sosyal medyada dolaşan görseller içinde Hindistan yapımı, çocuklarda cinsel istismarı konu alan, Komal adlı bir çizgi filmin değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. Yine bu filmin, çocukların yaşantılarını nasıl etkileyebileceğini, filmin meseleyi işleyiş biçiminin çocuğu kendi hayatında nasıl etkileyebileceğini, filmdeki temsili imajların çocuğun dünyasında ne gibi olumsuz çağrışımlara ve genellemelere sebep olabileceğini, bu filmin ve benzer görsellerin “koruyucu” olup olamayacağını tartışmaya çalışacağım.
Yukarıda da bahsettiğim gibi Komal adlı çizgi film Hindistan’da çocukları cinsel istismardan korumak amacıyla yapılmış, Türkiye’de de Sivas, Kangal Yatılı Bölge Okulu öğretmenleri tarafından ve başka kurumlar tarafından da seslendirilmiş, istismar ve ihmali önleme çalışmaları kapsamında da muhtemelen bir çok okulda da gösterilmiştir. Zira sadece YouTube’dan** 43.000 civarında izleyiciye ulaşmış gözüküyor.
Film, Komal adlı kız çocuğunun kendini tanıtmasıyla başlıyor. Buradan Komal’ın dokuz yaşında olduğu, okulunu çok sevdiği bilgisini ediniriz. Filmin çocukların doğasına uygun bir pedagojik yaklaşımla yapılmadığını ilk dakikalarda Komal’ın anne babasını tanıttığı cümlelerinden anlıyoruz. “Annem neşeli ama bazen katıdır, seni babana söylerim der ama; ben babamı yine de çok severim.” gibi replikler bizlerin çocuklarla kuracağı, bırakalım eleştirel yaklaşımı vesaireyi, asgari bir ilişki biçiminde bile kullanmadığımız, kullanmamakta dikkat ettiğimiz ifade biçimleridir. Çocuklar buradan babanın; “karar verici olduğu, şikayetlerin babaya yapılabileceği, babanın kızabileceği, cezalandırıcı olduğu…” gibi sonuçlara ulaşabilirler. Dolayısla burdan itibaren filmdeki temsiller yavaş yavaş çocuğun imaj dünyasına girmeye başlamaktadır.
Film Komal’ın babasının eski arkadaşının ve eşinin kapıdan içeri girmesiyle devam eder. Babanın erkek arkadaşı; top sakallı, şiveli, esmer, evde oturan, çalışmayan vs. gibi temsillerle bezenmiş bir karakter olarak uygun görülmüş. Böylesi, çocuklara anlatımı zor, bir meselede görseller ne kadar titizlikle hazırlanırsa hazırlansın görüntüdeki her imajın çocuğun dünyasında bir temsili, karşılığı olacak ve temsillerle birlikte çocuk genelleyici bir yaklaşımla yaratılan imajları zihninde taşıyacaktır. Hiç bir ifade bunun önüne geçemeyecektir çünkü imajlardan etkilenme, imajlarla düşünme her zaman çocukta daha baskın olacak sözel ifade imajlar yanında yetersiz kalacaktır. Karakterin bakışı, giydiği gömlek, gülmesi, elleri, burnu bunların hepsi çocuğun gündelik hayatındaki karşılaşmalarında bir çağrışım nesnesi olacaktır. Çizgi filmdeki tacizci karakter çalışmıyor ise; çalışmayan, ya da evde kitap yazan, ev içi işleri yapan, çocuk bakan bir komşu, çocuk için kötü, sevimsiz biri haline gelebilir. Çocuk bazen bu itici gelme halinin sebebini bilemez, anlamlandıramaz, ifade edemez. Bu durum da çocuk için daha anlaşılmaz ve karmaşık bir ben algısına neden olabilir.
‘Geleneksel aile güvenilirdir’ algısı
Bakshi amcanın ve eşinin çocuğu olmadığı filmde özellikle bilgi olarak verilmiş: “Eğer benimle oynayacak çocukları olsaydı çok daha iyi olurdu” diyor Komal. Bu da yine klasik, statik, kaba bir gelenekçi aile yaklaşımını desteklemektedir, toplumsal normlar içindeki aileye ilişkin algıları tekrar tekrar üretmektedir. Filmi izleyen çocuklar ise “çocuksuz bir çift tehlikeli olabilir”, “anne, baba olmayan çocuğa zarar verebilir” gibi çıkarımlarda bulunabilirler, karşılaştığı çocuksuz çiftlere güvenmekte sorun yaşayabilirler.
Filmin, kırkıncı saniyesinden yani Bakshi amcanın gelmesinden, üçüncü dakikasına kadar çocuğun sadece bu şahısla oyun oynadığını, sürekli komşularının evinde adamla yalnız vakit geçirdiğini, hem dışarıda hem içeride sürekli birlikte olduklarını, adamın sabah çocuğu okula bıraktığını izliyoruz. Toplamda dokuz dakikalık filmin yaklaşık üç dakikasında anneyi ve babayı çocuğun günlük hayatında neredeyse hiç görmüyoruz. Bu filmi izleyen çocuk bizlere direkt şu soruyu sorabilir: “Anne ve babası neden Komal ile oynamıyorlar? Eğer Komal ile oynasalardı Komal da o adamın yanına gitmezdi değil mi?” Dolayısıyla burada Komal’ın yaşamak zorunda kaldığa durumun asıl sorumlusunun anne, baba olduğu düşünülebilir.
Yetişkinleri bile örseleyici, gözü kaçıracak kadar rahatsız edici taciz görüntülerinin, çocuklarda nelere yol açabileceğini çok yönlü tartışmak gerekiyor. Zira çizgi film de olsa görüntünün insan zihninde bıraktığı izleri tamin etmek hiç de zor olmasa gerek. Adamın çocuğun bedenine dokunuşunu, çocuğun bedeninin çaresizliğini izlmek/seyretmek/seyrettirmek, hatta çocuğu bu görüntülere maruz bırakmak bence yöntem olarak oldukça sıkıntılı. Hatta böylesi görüntülerin çocuğun hayatında yaşattığı yansımalarını düşünürsek buradan da başka bir ihmal ve istismar tartışması yürütebiliriz.
‘Kendimi kirlenmiş hissediyorum’
Çocuğun cinsel istismara maruz kaldıktan sonra söylediği ilk replik “Kendimi kirlenmiş hissediyorum.” oldu. Zaten toplumda ziyadesiyle bu fikir/inanç varken, çocukları istismardan korumak için hazırlanan bir filmde de aynı “pislenmiş, kirlenmiş, ayıplanmış” yerden istismara maruz kalmış çocukları cezalandırmış oluyoruz. Sonrasında ne dersek diyelim, “suçlu sen değilsin sana bunu yapan”, “bize güvenebilirsin, her şeyi anlatmalısın”, “kendini suçlu hissetmene gerek yok”, hiçbir şey çocuğun “kirlenmiş”olduğu hissini değiştirmeyecektir.
Görüntülerin alabildiğine rahatsız edici olduğu, filmle birlikte çocuğun daha önce yaşamadığı/ düşünmediği/ karşılaşmadığı yeni bir durumla karşı karşıya kaldığı böylesi olumsuzluklardan oluşmuş bir durum içinde, korumak için söylenen her olumlu söz belki de çocuğa daha fazla tehdit edici gelecektir. Çünkü o artık “kirlenebilirim”, “kirlenen çocuklar varmış”, “insanlar beni kirletebilir” fikirleriyle uğraşacaktır. Bir yandan da cinselliği “ayıp, pis, kirli” sıfatlarıyla düşüneceği yetişkin halinin ilk adımları da buradan atılacaktır.
‘Anne veya babaya yalan söylerseniz, cezalandırılırsınız’
Komal annesine yaşadıklarını anlatırken “Sana dondurma yemedim derken yalan söyledim ve böyle oldu, çok kirlendim, bana kızacaksın” diyor. Burada da yine örtük ya da açık cezalandırma sistemi oldukça aktif iş görüyor. Eğer annelere, babalara yalan söylerseniz başınıza hiç tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük belalar gelebilir diye sopa gösteriliyor. Mesele, bir tür neden sonuç ilişkisine bağlanılarak düşündürülmüş oluyor. Burada da yine yaşamımızın her alanına sinmiş otorite figürleri karşısında çocukları çaresiz bırakmış oluyoruz. Anneye, babaya, öğretmene, doktora, büyüklere yalan söylenmez bunun karşılığını misliyle alırsın uyarısını yapıp bir yandan da çocuğa kaderci/ biat edici bir düşünme mekanizması ile hareket edeceğini öğretiyoruz.
Anne ve baba Komal’ın yaşadıklarını öğrendikten sonra babanın telefonu eline almasıyla anneye söylettirilen “Hayır bekle, herkes duyacak” repliği de yine oldukça muhafazakar ve katı gelenekçi bir anlayışın varlığına işaret etmektedir. “Herkes” baskısı zaten böylesi olayları evlere, okullara, mahallelere hapsetmişken, bu film de “kimse duymasın” kaygısını tekrar tekrar üretmektedir. Ayrıca erkeğin, babanın, yaşanan olaya çözüm araması; kadının, annenin, “herkes duyacak” kaygısını ifade etmesi de anne karakteri güçsüz, çaresiz, gelenekçi olarak; baba karakterin ise sinirli, güçlü, koruyan, kollayan olarak tariflemiştir.
Çocuk hattı arandıktan sonra eve gelen kadın çalışan Komal’ın hayatında hiç görmediği biri olmasına rağmen, kadının diyaloğa “Komal sana ne olduğunu biliyorum, bu senin suçun değil, Bakshi amcanın seni bir daha görmemesini sağlayacağız” cümleleri ile başlaması zaten yaşadıklarından kaynaklı düşünsel ve duygusal dünyası dağılmış bir çocuğu kendi dünyasından daha da yabancılaştırabilir. Hayatına birileri giriyor, ona zarar veriyor, ve tanımadığı birileri de, ona neler olduğunu biliyor, kendisine yardımcı olmaya çalışıyor.
Cinsel istismara uğrayan çocuklarla görüşmeler hiçbir zaman böyle doğrudan çocuğun maruz kaldığı olay ile başlamaz, hele hele “Her şeyden haberimiz var saklamamalısın” gibi bir diyalogla hiç başlanmaz. Bu diyalog çocuğu daha fazla çaresiz hissettirecek, kendi hayatı üzerindeki kontrol ve baskıyı daha derin hissedecek ve hafiflemeyen bir suçluluk duygusuyla hareketsiz, enerjisiz, sessiz kalacaktır.
Film çocukların istismar meselesi ile ilgili “eğitilmesiyle” devam etmektedir. Eğitimi verenin “Kendinizi kötü hissettiğiniz bir durumda bulundunuz mu?” sorusuna karşılık “Evet, köpeğim ayakkabımı çiğnediğinde kendimi çok kötü hissederim” cevabı bize, çocukların içinde yaşadığı dünyayı, kötülerini, kötü hissettiklerini oldukça açık bir şekilde anlatmaktadır. Çocuğun “kötüsü” bu iken, bunu bilirken, birazdan eğitimcinin anlatacağı “kötü” ye doğru keskin bir geçiş ile çocuk dünyası ile gerçek arasında çok büyük bir yara açılacaktır. Yani çocuk eğitimin sonunda yaşadıklarının aslında hiç de “kötü” olmadığını, bilmediği ne kadar çok “kötü şeylerin, kötü kişilerin” olduğunu öğrenecek ve artık bu “kötülerden” korkmaya başlayacaktır. Etrafında kendisine zarar verebilecek “kötüler” arayacaktır.
Eğiticinin sorduğu,”Birisi size istemediğiniz bir şekilde dokundu mu?”, “Kaç kişi bunu yaşadı?” gibi tehdit edici sorular da çocuğun yaşadıklarını paylaşması için destekleyebilecek sorular değildir. Hele de grup içinde “Kaç kişi bunu yaşadı?” sorusu doğrudan ayırıcı, tacize uğrayan ve uğramayanları sınıflandırıcıdır.
Ve ders ilerlerdikçe eğitimci çocuklara “özel alanları” anlatmaktadır. Filmde dört özel alan olarak belirlenen bölgeler, çizilmiş bir insan bedeni üzerinde kırmızı ile işaretlenmiştir. Dolayısıyla tartışmasız bir şekilde bu bölgelerin gizli, örtünmüş, yasaklı olduğu görsellerle çocukların zihinlerine yerleştirilmektedir. Bedenini bu filmden önce bir bütün olarak algılayan çocuğun, filmden sonra beden bütünlüğü bozulacak; burnuyla ağzının bir farkı olmadığını düşünen ya da popusuna ayrı bir anlam katmadan algılayan çocuk filmi izledikten sonra işaretlenen organlarına gereksiz bir özen ve değer atfedecektir. Böylece kendi bedeninin bazı bölgelerine farklı anlamlar yükleyecek, kendini korumaya, kapatmaya, örtmeye çalışacaktır. Bu durum gelecekteki sosyal ilişkilerini, karşı cinslerle olan ilişkisini etkileyecek, kendi cinselliğine dair algılarında sıkıntılar yaratacaktır.
Sadece anneler bu bölgeleri görebilir ve dokunabilir öğüdü yine geleneksel aile aklına hizmet etmektedir. Bu ifadeye göre, çocuğun banyosunu anne yaptıracak, çocuğu anne uyutacak, çocuğun temizliği annenin işi olacaktır. Burada babanın tam olarak güvenemeyeceğimiz biri olduğu, hatta potansiyel olarak istismar edebileceği çocuğa örtük olarak verilmektedir. Ya da “özel alanların” babadan “gizlenmesi, saklanması, ayıpların örtünmesi” davranışları çocukta gelişmektedir. Bunların hepsi muhafazar yaklaşımı, kadın/erkek rollerini defalarca kere yeniden üretmektedir. Bu yaklaşımın kendisi çocuklarda gizlenme, kapanma, örtünme, saklanma davranışlarına neden olacaktır.
Yine doktorun ancak annenin, babanın gözetiminde “özel alanlara” dokunabileceğinin çocuklara söylenmesiyle, anne ve babanın olmadığı durumlarda doktorların da aslında riskli grupta oldukları ifade edilmiş oluyor. Çocuk herhangi bir sağlık sorunu yaşadığında, çocuğun tek başına kalacağında müdahale edilecek durumlarda çocuk annesiz ya da babasız kalmak istemeyecek, sağlık ekibinden çekinecek ve korkacaktır.
Dokunmanın kötü-iyi, temiz-kirli, tehlikeli sıfatlarıyla tanımlanmasıyla devam eden filmde özellikle çocuklara verilmek istenen annelerden başka kimsenin bahsedilen “özel alanlara” dokunamayacağıdır. Eğer böyle bir dokunma olursa kendimizi, utanmış, korkmuş, kötü, rahatsız ve mutsuz hissedeceğimiz eğitimci tarafından söylenmektedir. Yani diyelim ki bu filmi izleyen bir çocuğu; amca, dayı, yeğen ya da bir komşusu kucağına aldığında, çocuğun hissedeceklerini, düşüneceklerini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Dolayısıyla çocuğun çevresindeki erkeklerden çekinmesi, korkması, uzak durması bu durumda gayet normaldir.
Eğitici çocuklarla konuşmasına devam ederken çocuklara şu ihtimallerden de bahseder: “Diyelim ki biri size terbiyesiz resimler gösterirse, elbiselerinizi çıkarmanızı isterse veya sizin gözünüzün önünde kendi özel bölgesine dokunursa bunlar yanlıştır”. Eğitici bunların yanlış olduğunu söyleyip geçerken çocuk artık bu ihtimallerin varlığı ve yükü ile yaşayacaktır.
Çocukları cinsel istismardan korumanın yolu çocuğa bu tür görsellerle tacizleri, tecavüzleri anlatmak değildir. Burada çocuğun kendi kendisini korumaya odaklanmak yerine ailelerin bu hususlarda bilgilendirilmesi, sadece cinsel istismar meselesi ile ilgili değil çocuğun gelişimini destekleyici bütüncül bir yaklaşımla yönlendirme programlarının aktif hale geldiği ortamlar hazırlamak gerekmektedir. Çocuklar; güçlü, özgüven sahibi, özsavunmacı, eleştirel, muhalif bir karakter oluşturması için desteklenirse hem kendine gelebilecek zararı öngörebilirler ve tedbirlerini alabilirler, hem de hissettikleri herhangi bir olumsuz durumda ailelerine kolayca açılabilirler. Ailesi tarafından cezalandırılacağı korkusu yaşayan çocuklar hem korktukları için ailelerle bir şey paylaşmaz hem de kendisine zarar verebilecek olan başka bir yetişkine karşı çıkamazlar.
Çocukları korumanın bir başka ayağı okullardır. Burada özellikle sendikaların/örgütlerin/ailelerin bu hususta sorumluluk alması gerekmektedir. Örneğin Eğitim-Sen’in her okulda istismar meselesine dair bir temsilcisi olabilir, bu temsilciler bir araya gelerek değerlendirmeler yapabilir, olası şüphe uyandıran eğitimciler daha yakından izlenebilir. Buna dair raporlanmalar yapılabilir. Çocukları istismardan korumaya ailelerden ve okullaran başlarsak hem çocuğu gereksiz kaygılandırmamış oluruz, hem de onun kendi hayatı içinde anlamlandıramadığı durumlarla zihnini yormamış oluruz.
Tüm bunların yanında çocuk cinsel istismardan, tacizden, tecavüzden öyle ya da böyle haberdar olacaktır. İletişim halinin bu kadar hızlı, her şeye bu kadar kolay ulaşabilirliğin olduğu bir dönemin içinde yaşıyoruz ve bu meselelere dair çocukların bihaber olmasını bekleyemeyiz. Çocuklar bunları sadece dile getirmez, konuşmaz. Sorun bu meselelerin belirlenmiş formlar içinde, video, fotoğraf, animasyon gibi yollarla ders gibi anlatılması/verilmesidir, bu görsellerdeki temsillerin, imajların çocukların zihinlerinde onarılması zor tahribatlara yol açmasıdır, buradan da bir tür istismar üretmeye sebep olmaktır.
Anne-babalar çocuklarıyla, cinsel istismara ilişkin çeşitli tutum ve davranış örneklerini dolaylı olarak paylaşabilir, onları uyarabilir, çocuğun kendini rahat ve güvende hissetmesini sağlayabilir. Bunların daha kolay anlaşılması için bir kaç örnek vererek yazıyı bitirmek istiyorum.
“Bazen seni öperken rahatsız ediyor muyum diye düşünüyorum, eğer ediyorsam lütfen söyle, hatta kimden rahatsız olursan bence rahatlıkla karşındakine söyleyebilirsin”
“Bazen dokunmalardan rahatsız olabiliriz, bence böylesi durumlarda bundan hoşlanmadığını rahat rahat söylemelisin”
“İnsanları içimizden geliyorsa severiz, bazen hissetmeyebiliriz, eğer bunu hissetmiyorsak kimseyi sevmek, öpmek ve kimseye dokunmak zorunda değiliz. Bununla ilgili rahat ol, içinden nasıl geliyorsa öyle davran ve karşındakine düşündüklerini ifade et bence ”
“Hepimiz bazen, kendimizi kötü hissettiğimiz olaylar yaşayabiliriz, böylesi durumlarda bize güven, rahat ol, istediğin şeyi bizimle konuşabilirsin”
*Psikolog
**Filme https://www.youtube.com/watch?v=sBasVXYfJJ0 adresinden ulaşabilirsiniz.
İki Dipnot:
1-Bu yazıyı yazarken aşağıda linkini verdiğim videonun izlenme rakamı 43.000 iken iki gün sonra bugün, yazı bittiğinde, rakam 45.990’na çıkmıştı. Umuyorum izleyenler çocuklar değildir.
2-Yazı bitmeden bir tanıdığım aradı, yeğeninin Lüleburgaz’da bir okulda dördüncü sınıf öğrencisi olduğunu, öğretmenlerin çocuklara bir animasyon film izlettiğini, adının Komal olduğunu ve yeğeninin oldukça olumsuz etkilendiğini, banyodan sonra açılan bornozunu hızlıca kapatarak özel alanları olduğunu ifade ettiğini, buna çok şaşırdığını, gidip öğretmenlerle konuşacağını söyledi. Bizler tedbirlerimizi kendimiz alıp çocuklarımızı ne cinsel istismarla ne de böylesi videolarla karşılaşmamaları için korumalıyız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.