Giriş 12 Eylül yenilgisi sonrasında Türkiye sol güçleri açısından 1 Mayıs’lar özel bir önem taşımıştır. 1 Mayıs’ların Türkiye’de taşıdığı özel önemin bir nedeni elbette ki, 1 Mayıs 1977’de yaşanan katliamda 30’un üzerinde insanımızı kaybetmiş olmamızdır. 1 Mayıs 1977 aynı zamanda 12 Eylül darbesiyle sonuçlanan sürecin başlangıç noktalarından birisidir ve önemli bir kırılma noktasıdır. Dolayısıyla 1 […]
Giriş
12 Eylül yenilgisi sonrasında Türkiye sol güçleri açısından 1 Mayıs’lar özel bir önem taşımıştır.
1 Mayıs’ların Türkiye’de taşıdığı özel önemin bir nedeni elbette ki, 1 Mayıs 1977’de yaşanan katliamda 30’un üzerinde insanımızı kaybetmiş olmamızdır. 1 Mayıs 1977 aynı zamanda 12 Eylül darbesiyle sonuçlanan sürecin başlangıç noktalarından birisidir ve önemli bir kırılma noktasıdır.
Dolayısıyla 1 Mayıs hem bizim açımızdan hem de egemenler açısından önemli bir gündür. Bu yazıda
1980 sonrasındaki 1 Mayıs’lar dönemin gelişmeleri içinde ele alınacaktır. Odak noktası olarak da Türkiye’de 1 Mayıs’ların ve işçi hareketinin merkezi olan İstanbul alınacaktır. Esas olarak, 1 Mayıs eylemlerinin diğer şehirlerdeki yaygınlığı, hangi dönemlerde nasıl değişiklikler gösterdikleri, gündemlerdeki değişimler, Kürt şehirlerindeki 1 Mayıs’lar, işyeri eylemleri gibi bir çok açıdan ele alınması siyasal, toplumsal gelişmeleri yansıtan önemli veriler sunacaktır. Ancak bu yazı İstanbul’daki gösterileri merkeze alan boyutuyla sınırlıdır. Yazıda her biri önemli bir dönüm noktasını oluşturan 1987, 1989, 1992, 1996, 2004, 2007 – 2009 yılları üzerinde biraz daha ayrıntılı durulacaktır.
Sessizlik Yırtılıyor: 1987-1991
Darbe sonrası dönemde çeşitli gruplar piknik vb. şeklinde toplantılar, pankart, yazılama ve değişik eylemler yapılmış olmakla birlikte kamuoyuna açık ilk kitlesel etkinlik 1987 yılında salon toplantısı şeklinde yapılmıştır.
Bu dönemde 1 Mayıs’lar yüzlerce kişinin gözaltına alındığı ve çok sayıda tutuklanmanın yaşandığı süreçler olmuştur.
1987[1]
Türkiye’de Cumhurbaşkanı Kenan Evren’dir ve iktidarda 12 Eylül darbesinin ürünü olan ANAP vardır. 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik başvurusu yapılmıştır. Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov iktidardadır. “Glasnost ve Perestroyka” (Açıklık ve Yeniden Yapılanma) politikaları uygulanmakta ve sosyalizmdeki tıkanma daha fazla görünür hale gelmektedir. Türkiye’de gözaltı süresi 15 gündür. “Bu yasalarla grev yapılmaz” sızlanması karşısında, 1986 sonunda başlayan ve 3 ay süren Netaş greviyle, 12 Eylül yasalarına rağmen grev yapılabileceği görülmüştür. Grevlerde artış eğilimi bulunmaktadır. Otomobil-İş, Laspetkim-İş, Genel Hizmet-İş gibi bağımsız sendikaların canlı çalışmaları vardır. Türk-İş içerisinde Deri-İş, Petrol-İş gibi diri sendikalar bulunmaktadır. Öğrenci hareketi 14-15 Nisan eylemleriyle yeni bir güven kazanmış ve Türkiye gündemine girmiştir. Darbe sonrası yıllarda yasal olarak Kültür-Sanat dergileri çerçevesinde (Yarın, Gökyüzü vb.) yayın yapan sol aydın ve siyasal çevreler yavaş yavaş doğrudan siyasal dergiler (Zemin, Toplumsal Kurtuluş, Yeni Çözüm, Mayıs vb.) çıkarmaya başlamışlardır. PKK’nin 1984’te başlattığı eylemler artarak sürmekte ve ülke gündemine daha çok girmektedir.
80 sonrasının ilk açık ve kitlesel 1 Mayıs etkinliği 1987 yılında Emek Sineması’nda “Merhaba 1 Mayıs 1987” adıyla bir salon toplantısı olarak yapılmıştır. Bu toplantının Valiliğe yasal başvurusunu Dönem
Yayıncılık gerçekleştirmiştir. Etkinliği düzenleyenler arasında bazı işçi sendikası temsilcileri de yer almıştır. Toplantıda düzenleyiciler adına Yalçın Küçük konuşma yapmıştır. Ayrıca Şaban Yıldız, Laspetkim-İş Sendikası Genel Başkanı Vahdettin Karabay, Deri-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Munzur Pekgüleç, Genel Hizmet-İş Genel Başkanı Hasan Burgaç konuşmalar yapmıştır. Etkinliğin düzenleyicileri arasında yer alan Petrol-İş yöneticileri ise etkinliğe katılmamıştır. Etkinlikte Can Yücel ve Müştak Erenus şiirleriyle yer almıştır. Server Tanilli, Demir Özlü, Ataol Behramoğlu, Melike Demirağ’ın yurtdışından gönderdiği mesajlar sunulmuştur. Timur Selçuk, Sadık Gürbüz ile gecenin düzenleyicilerinden olan Bilgesu Erenus da şarkılarıyla katılmıştır. Geceye izleyici olarak katılanlar arasında Sennur Sezer, Nail Satlıgan, Sungur Savran, Nazım Hikmet’in kızkardeşi Samiye Yaltırım da bulunmaktadır. Etkinlik yaklaşık 2.000 kişinin katılımıyla coşkulu bir şekilde gerçekleşmekle birlikte bazı tartışmalar da yaşanır. Yalçın Küçük’ün konuşmasında TİP ve TKP yöneticilerinin açıklamalarını eleştirmesi üzerine bir grup konuşmayı protesto ederek etkinlikten ayrılır. Yalçın Küçük’ün “sosyalist iktidarımızın ilk sabahında camilerden hoparlörleri kaldıracağız” sözü sonrasında Can Yücel sahneye çıkarak Yalçın Küçük’ün üstüne yürür. Konuşma yapan sendika yöneticileri Vahdettin Karabay ve Munzur Pekgüleç konuşmalarında Yalçın Küçük’ün sözlerine katılmadıklarını ifade ederler. Gecenin sonlarında ise Bilgesu Erenus Yalçın Küçük ile Can Yücel’i birlikte sahneye çıkararak etkinliği “güzel bir resimle” bitirmeye çalışır. Küçük ile Yücel sahnede sarılırlar.
Aynı yıl SHP de Kartal’da gündüz ve gece 1 Mayıs etkinlikleri yapacağını açıklamış, ancak daha sonra bu etkinlikler iptal edilmiştir. SHP’nin etkinliği iptal nedenini dönemin SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’nün “bu toplantının bizi olduğumuzdan daha solda gösterecek bir hareket gibi değerlendirilebileceğini gördüm” şeklinde açıkladığı basına yansımıştır. Ancak, bazı SHP birimlerinde 1 Mayıs’ta etkinlikler yapılmıştır. Bu etkinliklerden birisi İzmir’de SHP merkez ve Karşıyaka ilçe teşkilatları tarafından düzenlenen sohbet toplantısıdır ve bu toplantıya DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk de katılmıştır.
Ayrıca, İÜ Basın Yayın Yüksek Okulu kantininde öğrenciler 1 Mayıs ile ilgili şarkılar söylemiş ve bu nedenle okul müdürü tarafından kantin kapatılmıştır. İstanbul Üniversitesi önünde toplanan 15 kadar öğrenci Laleli’de bulunan Laspetkim-İş Sendikası ‘nı ziyaret etmiştir. Başka bir grup öğrenci ise, basına göre 30 kişi kadar, 1 Mayıs’ta Kartal bölgesindeki grevleri ziyaret etmiş, ancak pek iyi karşılanmamışlardır. Ayrıca basına polisin 1 Mayıs’larda eylem hazırlığı nedeniyle yaptığı operasyonlar, bildiri dağıtma, pankart asma nedeniyle gözaltılar yansımıştır.
Bazı kaynaklarda ( örn. isyandan.org) 1987’de sendikalar, milletvekilleri, aydın ve sanatçıların 1.000 kişilik bir toplulukla Taksim Anıtı’na çelenk koymaya çalıştığı, ancak polisin yalnızca milletvekillerinin araçla Anıt’a gitmesine izin verdiği yazıyor. Muhtemelen bu kaynaklar 1988’deki 1 Mayıs eylemini yanlış olarak “1987” şeklinde belirtmektedir.
1988
Toplumsal muhalefette ve işçi hareketindeki canlanma eğilimi sürmektedir. Öğrenci hareketi ve eylemleri artmakta, baskılar giderek etkisizleşmektedir. Kürt hareketi etkisini artırmaktadır. 1987 yılı sonlarında TKP ile TİP birleşmişler ve yasallaşma sürecine girmişlerdir. Metris firarı yaşanmış ve 29 tutsak cezaevinden kaçmıştır. 1987 yılı sonlarında, 12 Eylül darbesi öncesi politikacılara getirilen siyasi yasaklar konusunda yapılan referandumda, küçük bir oy farkla da olsa, yasakların kaldırılması tercihi kazanmıştır. Böylece Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş doğrudan doğruya parti liderliklerine dönmüşlerdir. İktidardaki ANAP’ta gerileme eğilimleri bulunmaktadır. 1987 Kasım ayında yapılan seçimde oyları 1983’e göre 8 puan gerileyerek %36’ya düşmüş, ancak seçim sisteminde yapılan değişiklikle milletvekili sayısını artırmıştır. Ekonomide 1983-87 döneminde görülen nispeten hızlı büyümenin yerini durgunluk almaya başlamıştır. Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı süresi sonuna yaklaşılmaktadır.
1 Mayıs’ta Sıraselviler’de SHP önünde 1.000 kişi toplanmıştır. Toplananlar içinde Otomobil-İş, Laspetkim-İş, Deri-İş, Petrol-İş, Kristal-İş yöneticileri de bulunmaktadır. İçinde Abdullah Baştürk’ün de bulunduğu SHP milletvekilleri araba ile anıta gidip çiçek bırakmıştır. Geride kalan kitle yürüyüşe geçince polis saldırısı ve gözaltılar olmuştur. Aynı saatlerde Galatasaray’da toplanan yaklaşık 3.000 kişi Taksim’e doğru yürüyüşe geçmiş ve Emek Sineması’nı geçtikten sonra polis saldırısı olmuştur. Eylemlerde 30 kadarı öğrenci olmak üzere 85 kişinin gözaltına alındığı açıklanmıştır. İzmir’de de 1 Mayıs için toplanın valiliğe yürüyüşe geçen öğrencilerden yaklaşık 50 kişi gözaltına alınmıştır. İstanbul ve Ankara’da pankartlar asılmıştır. 30 Nisan’ı 1 Mayıs’a bağlayan gece Gürsel Mahallesi’nde polisin kuşattığı evde çıkan çatışmada 2 kişi öldürülmüş, 1 kişi yakalanmıştır. [2]
İstanbul Galatasaray’daki eylemde Tümtis, enerji işçileri işyeri komite ve konseyleri, belediye işçileri bulunmaktadır. Eylemde Tümtis şube yöneticisi Ali Rıza Küçükosmanoğlu konuşma yapmıştır. Yürüyüş sonunda 40 kadar işçi gözaltına alınmış ve biri kadın olmak üzere 3 işçi tutuklanmıştır.[3]
1989[4]
Bahar Eylemleri… 1989 yılına damgasını vuran en önemli olaydır. Kamu toplu iş sözleşmelerinde işçilerde büyük hareketlilik ortaya çıkmıştır. Grev ve direniş yasaklarını delmek üzere yaratıcı eylem biçimleriyle oldukça yaygın işçi eylemleri yaşanmaktadır. Toplu vizite eylemleriyle fiilen iş durdurma eylemleri, çıplak ayaklı yürüyüşler, belediye otobüslerinin iş yavaşlatarak trafiği kilitlemesi vb. İşçiler 12 Eylül yasaları tarafından koruma altına alınan sendika bürokrasisine karşı sendika yöneticilerini harekete geçmeye zorlamakta, sendika binalarını basmaktadır. Bazı işkollarında ve işyerlerinde işyeri komite ve konseyleri kurulmuştur.
İşçi eylemlerinin yükseldiği bir dönemde yapılan 1989 Mart yerel seçimlerinde büyük şehirlerin ve belediyelerin önemli kısmını SHP kazanmıştır. Demirel başkanlığındaki DYP ikinci parti olmuş, iktidardaki ANAP ancak 3. Parti olabilmiştir. Bu ortamda yapılan TİS’lerde oldukça yüksek oranlarda zamlar alınmış ve 12 Eylül darbesi sonrasında işçi ücretlerinde yaşanan kayıplar kısmen telafi edilmiştir.
Yılın sonuna yaklaşırken Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı süresinin dolması nedeniyle yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, TBMM’de çoğunluğu elinde bulunduran ANAP’ın oylarıyla Turgut Özal cumhurbaşkanı olmuştur. Sol harekette gelişme eğilimleri sürmektedir. Darbe öncesinde var olan grupların büyük çoğunluğu toparlanmış ve değişik düzeylerde örgütlü olarak siyaset yapmaya çalışmaktadır. Silahlı eylemler artmaktadır. Yayınlar oldukça çeşitlenmiştir. Yerel düzeyde çok sayıda dernek ve kitle örgütü kurulmuştur. Kamu çalışanları dernekleri (Eğit-Der, PTT ÇAYAD, Mader, Bem-Der) gelişmektedir ve sendikalaşmayı gündemlerine almıştır. Öte yandan dünya genelinde sosyalizmdeki tıkanma ve gerileme oldukça bariz hale gelmiştir. Sovyetler Birliği’nde ve Doğu Bloku’ndaki dağılma eğilimleri kuvvetlenmiştir. Sovyetler Birliği 1988 yılı sonundan itibaren
Afganistan’dan çekilmeye başlamıştır. Yıl sonunda Berlin Duvarı açılmış ve Doğu Almanya’nın Batı Almanya’ya katılma süreci başlamıştır.
1989 1 Mayıs’ı 3 koldan Taksim’in zorlandığı bir yıl olmuştur. İstanbul’daki eylemlerde 400 kadar gözaltı olmuştur.
Devrimci çevreler İstiklal Caddesi, Şişhane ve Elmadağ’dan Meydan’a yürümeye çalışmış; ancak saldırıyla karşılaşmıştır. Taksim çevresindeki eylemlere toplam katılım 4-5 bin civarı olmuştur. Bu eylemlerde polisle çıkan çatışmalarda, polisin ateş açması sonucunda 8’i silahla olmak üzere 35 civarında insan yaralanmıştır. 18 yaşındaki işçi M. Akif Dalcı Şişhane tarafından Taksim’e çıkmaya çalışan grubun içindeyken polis tarafından vurularak öldürülmüştür. Dalcı’yı öldüren polis Kazım Çakmakçı birkaç ay sonra vurularak öldürülmüştür.
Petrol-İş, Otomobil-İş, Kristal-İş, Laspetkim-İş, Deri-İş, Tüm-İş, Basın-İş sendikalarının oluşturduğu 1 Mayıs Tertip Komitesi Hürriyet Tepesi’nde miting için başvuru yapmış, ancak başvuru kabul edilmemiştir. Buna karşın işçilere Mecidiyeköy’de buluşarak miting alanına yürüme çağrısı yapılmıştır. 1 Mayıs sabahı ise polisin “dışarı çıkmayın” uyarısı üzerine Tertip Komitesi yaptığı toplantıda eylemi iptal ettiklerini açıklamıştır. Ancak bu sendikaların çağrısıyla bir çok işçi Mecidiyeköy ve çevresinde toplanmış ve yaklaşık 1.500 kişi eylem yaparak Hürriyet Tepesi’ne doğru yürümeye çalışmış; polis saldırısı sonucunda gözaltılar olmuştur.
İstanbul’da ayrıca Merter Keresteciler Sitesi’nde 300 kişilik bir yürüyüş yapılmış ve 10 kişi gözaltına alınmıştır. Topkapı Nakliyeciler Sitesi’nde (TÜMTİS örgütlü) 600 işçi yürüyüşe geçmiş, polis tarafından dağıtılan gruptan 3 kişi göz altına alınmıştır. Ayrıca yaygın şekilde işyeri eylemleri gerçekleşmiştir.
Ankara’da kitlesel bir eylem olmamıştır. Basına bir pankart ve bir korsan gösteri yansımıştır. İzmir’de çoğunluğu öğrenci olmak üzere, içinde yakalarına kırmızı karanfil takan belediye işçilerinin de olduğu yaklaşık 500 kişi gözaltına alınmıştır. Adana’da 150 öğrenci gösteri yapmış ve 29 kişi gözaltına alınmıştır. Kayseri ve Gaziantep’te eylem olmamasına rağmen yapılan operasyonlarda 28 kişi gözaltına alınmıştır.
1990
İşçi hareketinin canlılığı sürmekle birlikte patinaj yapmaya başladığı bir yıl olmuştur. Kamu çalışanları ise sendikalarını kurmaya başlamıştır. Temmuz ayında kamu çalışanı eylemleri açısından patlama olmuş ve kitlesel şekilde kamu çalışanı sendikaları oluşmaya başlamıştır. Öğrenci hareketi bazı ilerlemeler göstermekle birlikte kitleselleşememe sorunuyla iyice yüzleşmeye başlamıştır.
1 Mayıs’ta polis Taksim çevresinde geniş bir alanda denetim kurmuştur. Bu nedenle 1989’daki kadar büyük sayılarla toplanma yaşanamamıştır. Gruplar halinde toplam 3-5 bin kişi Taksim civarındaki gösterilere katılırken, işyerlerinde ve bölgelerde yaygın eylemler olmuştur: İş bırakmalar, yürüyüşler vb. 1990 yılı 1 Mayıs eylemlerinin simgesi ise İTÜ öğrencisi Gülay Beceren’in polis tarafından vurularak felç olmasıydı.
1991
1991 yılı 3 Ocak Genel Grevi ve 4-8 Ocak Zonguldak-Ankara yürüyüşüyle başlamıştır. Bu eylemler bir yandan zirve olurken, bir yandan da kırılma noktaları olmuştur. Eylemler bir kazanım olmadan sonuçlanmıştır. Ocak ayı ortasında Körfez Savaşı başlamış ve hükümet 100.000’in üstünde işçinin katıldığı grevleri ertelemiştir. Savaş ortamı ve Türkiye’de gelişen Kürt hareketiyle çatışmalar gerekçe yapılarak toplum üzerindeki baskılar artırılmıştır. Ülke, Turgut Özal tarafından dikte edilen kararnamelerle yönetilmeye başlanmıştır. Savaşla ortaya çıkan ekonomik kriz bahane edilerek yüz binden fazla işçi işten çıkarılmıştır. Bunların önemli bölümü bahar eylemleri döneminde ön saflarda yer alan işçilerdir. Öte yandan, Bahar Eylemleri ile 12 Eylül artığı sendika bürokrasisine karşı taban hareketinin temsilcisi olarak şube ve sendika yönetimlerine gelen bir çok yeni sendika yöneticisi sendika bürokrasisinin parçası haline gelmiştir.
Darbe sonrası ilk izinli 1 Mayıs mitingi İzmir’de yapılmış ve bu mitinge 8-10 bin kişi katılmıştır.
İstanbul’da Taksim’e yaklaşabilen pek olmazken devrimci gruplar çeşitli yerlerde – Fatih, Eminönü, Merter vb.- birkaç yüz kişilik katılımlarla eylemler yaptılar. Merter’de işçi ağırlıklı bir eylemle E-5 kesilmiştir. Öğrenciler üniversitelerde eylem yapmıştır.
Eylemlerin ağırlığı daha fazla işyerlerine kaymış ve işyerlerinde işçi eylemleri yapılmıştır. 1.000 belediye işçisi Saraçhane’den Unkapanı’na yürümüştür. Otomobil-İş, Petrol-İş, Belediye- İş, Tümtis, Laspetkim-İş sendikaları işyeri eylemleri yapmıştır.
Rutinleşen 1 Mayıs’lar: 1992- 2006
Bu dönemde yasal 1 Mayıs eylemleri yapılabilmektedir. Miting ve yürüyüş yapılan şehirlerin sayısı oldukça artmıştır. 1 Mayıs eylemlerinin merkezi olan İstanbul’da 1 Mayıs’lar Taksim yerine Gaziosmanpaşa (1 kez), Pendik (DİSK, 1 kez), Çağlayan, Kadıköy gibi merkezlerde yapılmaktadır. Taksim’in 1 Mayıs’a açılması talebi güncelliğini sürdürmekle birlikte izin verilmediği noktada izinli eylem yapılabilen yere gidilmektedir. Eylemler genellikle işçi ve kamu çalışanları sendikal konfederasyonları (DİSK, Türk-İş, Hak-İş, KESK) merkezde olmak üzere, diğer emek ve meslek örgütlerinin düzenleyiciliğinde gerçekleştirilmektedir. Türkiye genelinde 1 Mayıs’a katılım sayıları yıldan yıla değişken olmakla ve sayılar çok net olarak tespit edilememekle birlikte 100 – 250 bin civarında değişmektedir.
Sendikaların güç ve üye kaybıyla birlikte eylemlere katılımları genel olarak düşmektedir. Sosyalist grupların güçleri ve Kürt hareketinin katılımı ise konjonktüre göre değişiklik göstermektedir.
1992: İstanbul’da İzinli 1 Mayıs
1991 yılının 2. yarısında Türkiye’de ve dünyada önemli gelişmeler yaşanmıştır. SSCB, çözülme sürecindeyken 1991 Ağustos ayında yaşanan darbe girişiminin ardından tarihe karışmış ve yerine Bağımsız Devletler Topluluğu kurulmuştur. Bu gelişme Dünya genelinde sosyalizmin yenilgisinin pekişmesine yol açmıştır. Türkiye’de Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. Maddeleri kaldırılmıştır. Yeni infaz yasasıyla 12 Eylül döneminden beri tutuklu olan çok sayıda kişi Temmuz – Ağustos aylarında cezaevinden tahliye olmuştur. Yine yasal değişikliklerin sonunda Yargıtay Temmuz ayında DİSK davasında beraat kararı vermiş ve DİSK’in yeniden faaliyete geçmesinin önü açılmıştır. Ekim ayında yapılan genel seçimlerde ANAP iktidardan düşmüştür. 1989 yerel seçimlerinde birinci parti olmuş olan SHP, Kürt illerinde HEP’li adaylarla seçime girerek buralarda yüksek oy almasına rağmen, diğer bölgelerde oy kaybederek 2. parti olmuştur. Demirel başkanlığındaki DYP seçimlerden birinci olarak çıkmıştır. DYP-SHP koalisyon hükümeti kurulmuştur. Bu hükümetin kurulmasıyla bazı açılardan (örneğin kamu çalışanları sendikalarının üzerindeki baskıların azalması) rahatlama yaşanırken, Kürt halkına karşı kirli savaş, yargısız infazlar ve gözaltında kayıpların da yoğunlaşmaya başladığı bir dönem olmuştur.
1992 yılı toplumsal muhalefetteki duraklama ve tıkanmanın belirginleştiği bir yıl olmuştur. Öğrenci hareketi oldukça daralmış ve etkisizleşmiştir. İşçi eylemlerinde başarılı sonuçlar azalmıştır. Sendikal harekette “Çağdaş Sendikacılık” olarak tanımlanan ve sınıf mücadelesi yerine sınıf uzlaşmasını savunan anlayış güçlenmektedir. Temmuz ayında DİSK’in Ören’de Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısı yapılarak yeni döneme ilişkin sendikal politikalar tartışılmıştır. “Sınıf ve Kitle Sendikacılığı” ve “Çağdaş Sendikacılık” fikriyatları çerçevesinde tartışma yürütülmüştür. Ancak yönetimde hakim anlayış “Çağdaş Sendikacılık” anlayışıdır.
1992 yılında İstanbul’da ilk izinli 1 Mayıs eylemi Sosyalist Parti’nin aldığı izinle GOP Meydanı’nda yapılmıştır. İstanbul Sendika Şubeler Platformu ve Sosyalist Parti valiliğe ayrı ayrı miting başvurusu yapmıştır. Valilik, daha önce başvurduğu gerekçesiyle, SP’ye izin vermiştir. Bunun üzerine Sendika Şubeler Platformu, SP ile anlaşıp eylem komitesinde kontrolü ele alarak mitingi gerçekleştirmiştir. Toplam katılım 8 bin civarı olmuştur. DİSK, Türk-İş, Hak-İş konfederasyonları salon kutlaması yapmıştır.
1993 – 1995
93 1 Mayıs’ına gelindiğinde DİSK faaliyete geçmiştir ve Türk-İş de 1 Mayıs’ta miting kararı almıştır. İstanbul’da iki ayrı miting olmuştur. DİSK, KÇSP ve destekleyen çevreler, başta DY geleneği, Pendik’te miting yapmıştır. Diğer şehirlerden DİSK destekçileri ile siyasal çevrelerinde İstanbul’a geldiği bu mitinge yaklaşık 20 bin kişi katılmıştır. Türk-İş ve destekleyen çevreler ise (DS, Partizan vb.) Çağlayan mitingine katılmıştır. Bazı kaynaklara göre bu mitinge 60 bin kişi katılmıştır.
2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı yaşandı. 1994 yılı Mart ayında yapılan yerel seçimlerde Refah Partisi en çok oyu alarak İstanbul, Ankara başta olmak üzere bir çok belediyede yönetimi kazandı.
1994 1 Mayıs’ında İstanbul’da Çağlayan’da Türk-İş, DİSK ve diğer sendikaların düzenleyiciliğinde miting yapıldı. Miting sonunda kitleye polis saldırısı yaşandı. 1994’ten itibaren İstanbul dışında da giderek daha yaygın olarak 1 Mayıs mitingleri yapılmaya başlandı.
12-15 Mart 1995 günleri arasında yaşanan ve kamuoyunda “Gazi Mahallesi Olayları” olarak bilinen olaylarda Gazi Mahallesi ve Ümraniye’de toplam 22 kişi öldürüldü. Ancak, özellikle Alevi kent yoksullarında kuvvetli bir tepki ve hareketlenme ortaya çıktı. Bu mahallerde alevi kent yoksulları arasında çalışma yapan gruplar belirgin şekilde kitleselleştiler. Bununla birlikte Sivas katliamından sonra yaygınlaşmış olan Alevi dernekleri de geliştiler. Bir çok yerde Cemevleri kuruldu. Sol gruplar buralardaki faaliyetlerde kitle bağlarını genişlettiler. Bu durum eylemlere de kitleselleşme olarak yansıdı. Gözaltında kayıplara karşı güçlü bir mücadele ortaya çıktı ve bazı kayıpların cenazeleri bulundu. Sivas katliamının ertesi senesinde oldukça zayıf geçmiş olan Sivas anma mitingine katılım 1995 yılında arttı. Ancak, soldaki bu gelişme toplumun Alevi olmayan kesimlerine pek fazla yansımadı. 1995 yılı sonunda yapılan genel seçimlerde Refah Partisi 1. Parti oldu.
1995 1 Mayıs eylemi Kadıköy’de yapıldı ve Gazi olayları sonrası ortamının etkisiyle 30-40 bin kişi katıldı. Doğrudan örgüt kortejleri ve tek tip elbise, askeri yürüyüş bu sene başladı.
1996
1996 1 Mayıs’ı kitlesel oldu ve polis saldırısı sonucu 3 devrimci öldürüldü. Bu 1 Mayıs aynı zamanda Gazi direnişi sonrasında toplumsal muhalefette yaşanan gelişme eğiliminin de kırıldığı gün oldu.
1996’da 1 Mayıs Kurban Bayramı’nın son gününe denk geldi. 1 Mayıs eylemine katılım zirveye çıktı. Eylem Kadıköy’de gerçekleştirildi. Kitle toplanırken sabah saatlerinde yaşanan polis saldırısı sonucu 2 kişi hayatını kaybetti. Ancak, can kayıpları eylem sonuna kadar kitleye duyurulmadı. Miting meydanına kitlenin girişi devam ederken zaman zaman polisle gerginlikler, küçük çaplı çatışmalar yaşandı. Ancak, yürüyüş devam ederken meydanda bir grup, sendika yöneticilerini kovarak kürsüye el koydu. Bu noktada eylemde bir insiyatif boşluğu oluştu. Bu sırada alana girişler devam ederken polisle yeniden çatışma çıktı. Bu saldırıda bir kişinin daha hayatını kaybetmesiyle eylemde polis tarafından öldürülenlerin sayısı 3’e çıktı: Dursun Odabaş, Hasan Albayrak, Yalçın Levent.
96 1 Mayıs’ı için katılım konusunda oldukça farklı sayılar ileri sürüldü. Bu 1 Mayıs için 200.000 kişinin katıldığı ve kendilerinin de 15.000, 30.000 kişi olduğunu iddia eden gruplar oldu. Bizim aldığımız sayılara göre 60 bin civarında katılımın olduğu bu eyleme ÖDP 5 bin, HÖC 5 bin, MLKP 2-3 bin, EMEP yine 2-3 bin, TİKB 800-900, Halkevleri ve Öğrenci Koordinasyonu toplamda 1.000 kişiyle katıldı. Sendikaların katılımı ise, 1 Mayıs’ın bayram tatili sonuna denk gelmesinin de etkisiyle, oldukça zayıf kaldı. Eylem soldaki 2 kuvvetli eğilimi yansıttı. Bir tarafta o dönem bizim “militer sol” şeklinde adlandırdığımız gruplar (HÖC, MLKP, TİKB, TKP-ML vb.), öbür tarafta oldukça kitlesel yasal partiler (ÖDP, EMEP). Eyleme bir çok grup örgütsel pankartıyla katıldı. Devrimci Sol / DHKP-C çizgisinin başlatmış olduğu askeri düzen yürüyen, tek tip kıyafetli, disiplinli, görkemli yürüyüş kortejlerinin benzerlerini yapan gruplar oldu. İdeolojik olarak silahlı eylem çizgisine ve pratiğine uzak olan Kıvılcımlı kökenli bir grup bile kukuleta ve tahtadan silah maketleri taşıyan bir kortej oluşturmuştu. Yasal partilerde ise ÖDP 1996 yılı başındaki kuruluşuyla birlikte hem birçok grubu bünyesine katmış, hem de oluşturduğu umutla, söylemleriyle bir dinamizm oluşturmuştu. Emek Partisi de yasallaşmayla birlikte kitlesini artırmıştı.
Bu dönemde gelişmekte olan Sosyalist İktidar Partisi (SİP), 1996 1 Mayıs’ında Taksim’de 200 civarında bir katılımla eylem gerçekleştirdi.
1 Mayıs’ın ardından egemen sınıflar yaygın bir çarpıtma ve sola karşı saldırı dalgası başlattılar. “Çiçeklere saldırdılar” vb. haber başlıklarıyla sol hareketlerin kitlesel meşruluğu sorgulandı. DİSK Başkanı Rıdvan Budak, mitingde yaşanan kürsü işgalini de bahane ederek, emek güçlerinin devrimciler-işçiler olarak ayrıştırılması çabasının parçası oldu. Solun tecrit edilmesi çabası etkili de oldu. Cezaevlerinde sola yeni bir saldırı dalgası ve bu saldırıya karşı açlık grevleri başladı. Açlık grevleri sonucunda 12 devrimci hayatını kaybetti. Ancak, kitlesel eylemler yapılamadı. En büyük eylem 2-3 bin kişiyle sınırlı kaldı. Susurluk’ta kontrgerilla/çete ilişkilerinin açığa çıkması karşısında kitle hareketinde bir gelişme olduysa da kalıcı olmadı.
1997-2004
Bu dönemde İstanbul 1 Mayıs’ları Çağlayan’da gerçekleştirildi ve rutin bir hal aldı. Küçük sayılarla Taksim’de eylem yapan gruplar olmakla birlikte kitlesel katılım yasal mitinglerde oldu.
97 1 Mayıs’ı Refah-Yol hükümeti, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan çete ilişkileri ve 28 Şubat muhtırası ve bir önceki 1 Mayıs’ta yaşanan çatışmaların yarattığı baskı ortamında yaşandı. Gündemin ana konusunu çeteler, gericilik ve savaş politikaları oluşturdu. Katılım genelde 1996’ya göre yarıya yakın oranda düştü. İstanbul’da 35 bin kişinin katıldığı eyleme ÖDP 3 500, HÖP 2 500, HADEP 2 000, EMEP 2 000, SİP 1 200, Halkevleri ve Öğrenci Koordinasyonu toplamı 1.200 kişiyle katıldı[5]. 97 1 Mayıs’ında Devrimci Güçbirliği Platformu alana alınmayınca/girmeyince kortejde arkasında kalan gruplar HÖP, ÖDP, Halkevleri de alana giremedi. Bunun üzerine geri dönüp Şişhane üzerinden Taksim’e doğru yürüyen gruplara polis saldırdı.
1998 1 Mayıs’ına İstanbul’da 30 bin kişi katıldı. Bu mitingde ÖDP, HÖP gibi gruplarda azalma varken Halkevleri’nde bir miktar sayısal artış oldu. Ancak öğrenci hareketinin geri çekilme eğilimi sonucunda Öğrenci Koordinasyonu’nun katılımı düştü.
99 1 Mayıs’ına ise Öcalan’ın yakalanması, şovenizm ve şovenist partilerin seçim zaferi ardından gelindi. İstanbul’daki mitinge yaklaşık 15 bin kişi katıldı. Ankara’da 20 bin kişi şovenist rüzgara karşı 1 Mayıs’taydı. Bu sene Türk-İş ve Hak-İş 1 Mayıs’a katılmadı. İstanbul’da katılım bütün örgütlenmeler için bir önceki seneye oranla yarı yarıya azalmıştı. Alanda genel olarak coşku düşüktü.
2001 yılında, yaşanan Şubat krizinin de etkisiyle, 1 Mayıs’a katılım arttı. Türkiye genelinde 44 merkezde yapılan mitinglere İstanbul’da yaklaşık 50 bin kişi katıldı. Örgütsüz kitle oldukça yaygındı.
2002 yılında Türkiye genelinde 170-200 bin kişilik bir katılım oldu. İstanbul’da 60-70 bin kişilik katılımda HADEP’in 20 bin kişilik katılımı etkili oldu. Bazı katılımlar ise şöyleydi: ÖDP 2 500, HÖP 2 000, EMEP 2 000, TKP 1500-2 000, Atılım 1 000, İP 1 000, HE+Koordinasyon 600-700 kişi.
2003 yılında İstanbul’da 50-60 bin, ülke genelinde ise 150 bin civarında katılım oldu. İstanbul’da sendikalar 15-20 bin kişiyle, Emek Barış Demokrasi Bloku 10 bin (HADEP, EMEP, SDP ve diğer gruplar), TKP 3 bin, HÖC 3 000, HE+Koordinasyon 800 kişi.
2004: Saraçhane. Güç Denemesi
2004 yılında İstanbul’da 1 Mayıs’ta iki ayrı eylem gerçekleştirildi. DİSK ve KESK öncülüğünde, devrimci çevrelerin desteğiyle Saraçhane’de toplanıldı ve burada fiili bir eylem gerçekleştirildi. Bu eyleme 20-25 bin kişi katıldı. Türk-İş’in çağrısıyla Çağlayan’da gerçekleştirilen eyleme 10 bin kişi civarında katılım oldu.
2004 Saraçhane sürecinde DİSK’in ve birlikte davranan KESK’in temel sloganı “Çayıra da Çukura da Hayır” olmuştu ve mesele esasta bir Çağlayan’dan çıkış meselesi olarak tartışılmıştı. Devrimciler
süreçte Taksim’i hedef göstermiş, DİSK/KESK ise mütereddit bir çizgi ortaya koymuştu. Solun önemli kısmı tavrını oldukça geç netleştirmiş, bir kısım çevre Çağlayan’a gitmişti.
2005 – 2006
2005 yılında İstanbul 1 Mayıs eylemi Kadıköy’de gerçekleştirildi. 1996’dan beri yasaklanmış olan Kadıköy Meydanı, önceki yıl DİSK ve KESK öncülüğünde gerçekleştirilen basıncın etkisiyle 1 Mayıs’a açıldı. Bu eyleme katılım 60-80 bin civarında oldu. Bu eyleme DEHAP 10-12 bin kişiyle kitlesel olarak katıldı. TKP, miting alanının yanında kendi kürsüsünü kurarak ayrı eylem yaptı, bu eyleme Türkiye genelinden 3-4 bin kişi katıldı. Türkiye genelinde ise 80 kadar ayrı noktada 1 Mayıs eylemi gerçekleştirildi ve toplam katılım 200 – 250 bin kişi civarında oldu. Kürt illerinde önceki yıllara göre daha yaygın olarak (10 ayrı merkezde) eylemler gerçekleştirildi. 2004-2005 yıllarında yaşanan şovenist dalganın karşısında devrimci çevreler anti-şovenist sloganları öne çıkarırken, bir çok sendika eylemlere Türk bayraklarıyla katıldı.
Mayıs’ı yine Kadıköy’de gerçekleştirildi.
4.Yeni Dönem: Taksim’e Yöneliş (2007-2015)
2007[6]
DİSK yönetimi, 2004 yılındaki çıkışının ardından 2005 ve 2006 yıllarında eylemi Kadıköy’de gerçekleştirirken yapılan tartışmalarda “2007’de, 1977’nin 30. Yılında, Taksim’e çıkacağız” diyerek Taksim tartışmalarının önünü kesti. Bu durum, sol çevrelerde daha çok bir oyalama çabası olarak değerlendirildi. Ancak, DİSK yönetimi 2007’de sözünün arkasında durdu ve Taksim’e çağrı yaptı. Türk-İş ise Kadıköy’e çağrı yaptı ve eylemi burada gerçekleştirdi.
2007 yılında DİSK içinde ve çevrede yapılan tartışmalarda Cumhurbaşkanlığı seçiminin 1 Mayıs’ı kolaylaştıracak bir faktör olacağı görüşü mevcuttu. Böyle bir ortamda “iktidarın emekçilere karşı sistemli bir saldırıyı göze alamayacağı, iyi geçinmeye çalışılacağı” beklentisi vardı. Ancak, Türk-İş’e yaptırılan Kadıköy başvurusu aslında iktidarın niyetini gösteriyordu. Yine de “iktidarın toplanacak 50 bin-100 bin kişiye saldırılamayacağı” öngörüsü karşısında emniyetin, valinin tavrı toplanmayı engellemek için şehrin her köşesinin tutulması oldu.
Hrant Dink cenazesindeki kitlesellik solu heyecanlandırmış ve 100 bin kişiyle Taksim’de 1 Mayıs’ın yapılması fikri kuvvetlenmişti. Şubat ayında yapılan DİSK Başkanlar Kurulu’nda konu, Dink cenazesi temelinde ele alındı.
DİSK YK’nın kararlı tutumu ağırlıkla kişisel olan birkaç nedene bağlanarak düşünüldü (Biz dahil):
DİSK Genel Kurul’u yaklaşıyor, bir başarıya ihtiyaç var. 2004 Saraçhane eylemi şimdiki yönetimin (Çelebi-Çam liderliğinde) önünü açmıştı. Yeni bir başarı yönetimin devamını sağlayabilir.
10 Aralık Platformu’nun siyasi bir çıkışa ihtiyacı var. Bu çıkışla Çelebi’ye de milletvekilliği yolu açılacak.
Yine Taksim kararlılığı başlangıçta bazı ek kaygıları da gündeme getirdi. DİSK’in 28 Şubat sonrası ordu politikaları temelindeki hareketi hatırlara geldi. DİSK’in bu cesareti AKP’ye karşı ordudan aldığı, cuntacılarla paralel ve onların ekmeğine yağ süren bir tutum takınacağı görüşleri çeşitli çevrelerde ifade edildi. Ancak süreçte DİSK oldukça net açıklamalarla ve Cumhuriyet mitinglerinin parçası olan 14 Nisan eylemine katılmayarak araya mesafe koydu. İstanbul’da gerçekleştirilen 29 Nisan mitingine ise 2 gün önce, Türkan Saylan’ın açıklamaları ve miting sloganları içinde “Ne şeriat ne darbe” temasının yeralması ve demokratik bir çağrı olduğundan katılma kararı aldı. Bu tavır (29 Nisan) 1 Mayıs’ı pek etkilemedi.
“Devrimciler ve soldaki kitle örgütleri (DİSK, KESK, TMMOB, TTB) cuntacı-ulusalcı cenahın bu derece kuvvetli bir hareketi açığa çıkarabileceğini görememiş ve devredışı kalmıştır. Bununla birlikte bu kurumların 14 Nisan’a katılmama kararı doğrudur. Çünkü faşistlere-kontrgerillacılara kadar uzanan bir cenahın ve cuntacıların yanında taraf olmak kendine kurşun sıkmaktır.
Saflaşmanın Meclis çoğunluğu-mitingler temelinde sürmesi 1 Mayıs’ın ana gündemin dışına düşmesine yol açmıştır. İstanbul CHP, valinin açıklamalarına rağmen son bir haftaya kadar Taksim platformunda yer almıştır. Ancak son anda “Kadıköy’deyiz” pankartları asarak AKP işbirlikçisi Türk-İş’in yanına geçmiştir. Bu değişimde yasallığın dışında DİSK-KESK ve devrimcilerin 14 Nisan’a karşı tavrı ve cuntacılardan uzak durmasının etkisi muhtemeldir.
Süreç yaşanırken ortaya çıkan ve yanlışlanan öngörü ve kaygılar değerlendirildiğinde çıkan sonuç: Ne hükümet ne de ordu 1 Mayıs’ı kendi lehine öbür tarafa karşı kullanma yoluna gitmemiştir. Her iki taraf birlikte 1 Mayıs’ı engellemeye çalışmıştır. İktidar ve ordu sınıf bilinçli davranmıştır. Her iki tarafın kendileri için çok daha elverişli araçları varken, işçi sınıfının gündemine tabi olmaya ihtiyaç duymamışlardır.”[7]
2007- Hazırlıklar
Hazırlıklar sürecinde topluma geleceğe dönük talepler ve hedefler iletilemedi. Ancak sürecin gelişimi içinde iki mesaj iletilebildi. Birincisi “77 1 Mayıs’ında öldürülenleri anmak”. Bu mesaj o dönemi yaşamış insanlardaki ve soldaki kararlılığı artırıp, genel kamuoyu önünde Taksim meşruluğunu artırdı.
İkinci ve daha zayıf mesaj ise “Taksim her şeye açık işçi bayramına kapalı, bu da iktidarın iki yüzlülüğünü gösterir.”
DİSK’in samimiyetini ortaya koyan önemli bir gösterge de oluşturulan Komite’lerin yapısı oldu. DİSK kendi komitesinin, sendikaları en üst düzeyde temsil edecek isimlerden oluşmasını kararlaştırdı. Bu komitede DİSK içinde yer alan tüm sosyalist eğilimlerden (EMEP hariç) insanların yer alması sağlanarak önemli bir adım atıldı. Geçmiş yıllarda genelde görülen etkisiz ve göstermelik Komite davranışı aşıldı. 2004’te Saraçhane sürecindeki gibi bir zemin oluştu.
Ardından KESK, TMMOB, TTB birlikteliği ve tüm parti, siyasi grup, dernek vb. yer aldığı bir Meclis, bu meclisin içinden çıkan Komite oluştu. Nisan ayı boyunca işleyen bu mekanizmalar güveni, ortak hareket zeminini geliştirdi. Sendikaların sosyalist grupları küçümseyen ve dışlayan, sosyalist grupların ise sendikalara güvenmeyen tutumları büyük oranda bu mekanizmalarla aşıldı.
DİSK tüm ülkede tek bir 1 Mayıs için çağrı yaptı. Böyle önemli bir hedefin gerçekleştirilebilmesi için de bu çağrı doğruydu. Bir çok kurum ve grup bu tavra uygun davrandı. Ancak, KESK yerel eylemlere katıldı. Bazı gruplar, yerel eylemlere katılmaktan yana tavır aldı.
2007- Taksim
Devletin hazırlıklarının kapsamına uyan bir teknik hazırlık yapılmadı. Özellikle şehir içi ulaşımın felç edileceği öngörülmedi. Randevu saatleri, yerleri bu varsayıma göre belirlendi ve bu nedenle işlemedi.
DİSK’in oluşturduğu yedek komite için özel bir hazırlık, iletişim, görevlendirme olmadı. Bu durumda, valilik-emniyetin bütün tehditlerine rağmen “Dolmabahçe’de bir mitinge izin vererek, sendikaları bir uzlaşmaya zorlayacağı böylece 1 Mayıs’ın kararlılığını kırmaya çalışacağı, asıl sorunun kararlı bir tavırla Taksim yolunu açmak, ya da direnmek olacağı” varsayımı etkili olmuş olmalı.
DİSK böyle bir durumda fiili bir zorlamaya girmeyeceğini ilan ederek, diğer grupları da DİSK’i aşan bir çatışmaya girmemeye çağırdı. Toplanma yerinin beklendiği gibi Şişli değil de Dolmabahçe olarak belirlenmesi de (muhtemelen) Şişli’de yaşanabilecek bir çatışmada siyasi grupların işyerlerine saldırabileceği endişesinden kaynaklandı. Bazı gruplar ise toplanma yerlerini Okmeydanı olarak belirledi ve eylemi esas olarak bu bölgede gerçekleştirdi. Avrupa yakasına geçemeyen bazı gruplar da eylemi 1 Mayıs Mahallesi’nde gerçekleştirdi.
Ortaya çıkan bütün tereddütleri, uzlaşma kaygılarını gideren ise, saldırgan tutumuyla, devlet güçleri oldu. Dolmabahçe’de toplanmaya izin vermeyip, sabah erkenden Komite’yi gözaltına alarak hiçbir uzlaşmaya girme niyeti olmadığını gösterdi. 7.30’da komitenin bir kısmının Dolmabahçe’de toplanması da bu niyeti açığa çıkarmaya yönelik bir tavırdı aslında. Yani polis yemi kaparak, aslında 1
Mayıs’a hizmet etti. Yine sabah saatlerinde şehir girişlerinin tutulması ve burada direnişin başlaması da günün nasıl geçeceğini haber verdi: Yoğun devlet baskısı ve kararlı, inatçı bir direniş.
Bu saatten sonra herkes için önceden ifade edilmemiş de olsa fiili karar netleşti: Bulunabilen her araçla öncelikle buluşma yerlerine (Beşiktaş, Kabataş vb.), sonra Dolmabahçe’ye ve son hedef olarak da Meydan’a gidilecekti.
Polisin Süleyman Çelebi ve kurum başkanları öncülüğünde oluşan gruba izin vermesi önemli bir gedik açtı. Harbiye’den, Sıraselviler’den, İstiklal Caddesi’nden, Tarlabaşı’ndan tüm ara sokaklardan Meydan’a doğru defalarca gruplar halinde akınlar düzenlendi.
Olması gereken oldu: Tüm sosyalist gruplardan, sendikalardan, meslek örgütlerinden binlerce insan fiilen defalarca organize olarak polisi çaresiz bırakan, saldırıların dozu artsa da yılmayan bir direniş gösterdi. Sonuç: İşte Taksim, İşte 1 Mayıs.
Bazen binler, yüzbinlerden büyük etkiler yaratabiliyor. 50-100 bin insanın katıldığı ve kısmi canlanma dışında önemli bir şey bırakmayan, kendini tekrarlayan mitinglerin ardından (İstanbul dışından 10.000’e yakın olmak üzere) toplam 20-30 bin civarında bir insan topluluğuyla önemli bir coşku sağlandı ve zafer kazanıldı.
2008
DİSK toplanma yeri olarak kendi binasını belirledi ve geceden binaya mümkün olduğu kadar insanın toplanması kararı aldı. Çatışmaların merkezi de burası oldu. Gece birkaç yüz kişi DİSK binasında sabahladı ve sabahla birlikte polis saldırısı başladı. İlk saldırı sabah 6.30 civarında oldu, DİSK önünde toplanan ve hazırlık yapanlara su ve gaz bombalarıyla saldırıldı. Saldırı öğlen saatlerine kadar bir çok kez tekrarlandı. Kitle, yoğun saldırı altında binaya girdi, biraz toparlanınca tekrar dışarı çıktı. İktidar temsilcileri tarafından “temsilcilerin alana gidebileceği” şeklindeki çağrılara uyulmayarak, bu tuzağa düşülmedi.
Asıl kitlesel mücadeleler ise Mecidiyeköy, Pangaltı vb. bölgede gerçekleşti. Bir -çok sol grup buralardan Meydan’ı zorladı. Taksim’e ulaşılamasa da toplumsal muhalefetin direnci sergilenmiş oldu.
2009
2007 ve 2008’de iktidarın saldırgan tutumu burjuva medyada bile teşhir olmalarına neden oldu. AKP iktidarı oluşan basıncın etkisiyle 1 Mayıs’ı “Emek ve Dayanışma Günü” olarak tatil ilan etti ve bunu kendi lütfu olarak sunmaya çalıştı.
2009 yılının kritik kavramı “makul sayı” oldu. Valilik “temsilcilerin alana gireceğini” açıkladı. Yapılan görüşmede valilik temsilcileri tarafından “toplanmaların engellenmeyeceği” vaadinin dile getirildiği, temsilciler tarafından DİSK toplantılarında açıklandı. Bu durum bir iyimserlik yarattı.
Sabahtan itibaren polis DİSK binasına sendika temsilcilerinin ulaşmasına izin verirken diğer katılımcıları arama noktaları dışında tutmaya çalıştı. DİSK binası önünde toplanan kitlenin saldırı altında olsa bile Meydan’a ulaşmasına izin verildi. Kitlenin yürüyüşü boyunca bazı yerlerde barikatları aşanların kitleye katılmasıyla sayı bir-kaç bin kişiye ulaştı. Böylece, riskli ama önemli bir zafer kazanılmış oldu.
2010, 2011, 2012
2013-2015
Yasaklamalar ve direniş.
Değerlendirme ve Notlar
Türkiye sol ve devrimci hareketleri, emek güçleri açısından 1 Mayıs’lar ülke gündeminde etkin yer almanın önemli olanaklarından birisini oluşturmuştur. Sol öznelerin önemli bir bölümü (sosyalist gruplar, partiler, meslek örgütleri, kitle örgütleri, solda yer alan sendikalar) aynı dönemde, aynı hedef için çalışmalarını ve güçlerini yoğunlaştırdığında belirli bir enerji, görünürlük, heyecan ortaya çıkmaktadır. Bu ortam emekçi kitlelerle ve toplumun değişik kesimlerine bir yandan doğrudan / aracısız olarak rutin dönemlerden daha fazla temas etme ve sesini duyurma olanağı; öte yandan gerek hazırlıklar sürecinde, gerekse de 1 Mayıs eylemlerinin kendisiyle yazılı ve görsel basında daha fazla habere konu olarak düşüncelerini duyurma olanağı sağlayabilmektedir.
Gündem olmanın önemli unsurlarından birisi de “gündem oluşturmak”tır. 1 Mayıs’lar Türkiye solu açısından gündem oluşturma açısından iyi değerlendirilememektedir. Genellikle 1 Mayıs’a yaklaşan
dönemde ülke siyasetinde en fazla tartışılan, en yakıcı güncel meseleler 1 Mayıs’ların ana gündemini oluşturmaktadır. Örneğin 1994 1 Mayıs’ında, Mart ayındaki yerel seçimlerin etkisiyle gericiliğe karşı mücadele ana gündem haline gelirken, 1997 yılında “çetelere ve gericiliğe karşı mücadele”, 2001 yılında Şubat ayında başlayan kriz, 2003 yılında ABD’nin Irak İşgali önemli gündemler olmuşlardır. Bunlarla birlikte Kürt sorunu eksenli olarak “barış” talebi 1990’lardan beri her dönem talepler ve gündemler arasında yer almaktadır. Ülkedeki siyasi ve toplumsal gündemin 1 Mayıs’larda karşılık bulması, bu konularda görüş beyan edilmesi doğal ve gereklidir. Ancak, emek güçlerinin özelikle 1 Mayıs’larda kendi gündemlerini toplumun gündemi haline getirmek için daha fazla çaba göstermesi gereklidir. Örneğin işsizliğe karşı önlemler, 35 saatlik çalışma haftası, sosyal güvenlik kapsamının genişletilmesi, güvenceli çalışma, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarına karşı sağlıklı ve güvenli çalışma hakkı vb.
Öte yandan 1 Mayıs’lar her özne açısından örgütlenmenin bir parçasıdır. Afişlemeler, bildiri dağıtımları, hazırlık eylemleri, toplantılar (işyeri, mahalle, okul, kahve, kurum toplantıları, piknikler vb.) hem katılanları sürece motive ederken, hem de yeni katılımlara vesile olabilmektedir. Yapılan etkinlikler ve eylemler gelişime açık kadro adaylarının ortaya çıkması, gelişimi, tecrübe kazanması için de vesile olmaktadır.
1 Mayıs’lar mücadelenin ve örgütlenmenin durumunun da ölçüldüğü bir gün olmuştur. Bir anlamda “siyasi yılbaşı” olarak değerlendirilebilir. Bu özelliği nedeniyle de, bazı yıllarda daha yoğun olmak üzere, kitle / sayı yarıştırma tartışmaları yaşanmaktadır. Özellikle siyasal yapılar açısından 1 Mayıs’ta oluşturulan görkemli, kitlesel, militan kortejler yeni taraftarların katılmasına vesile olmaktadır. 1 Mayıs sonrasında ise çoğunlukla kendi sayısını abartan, rakip gördüğü grupları küçülten sayılar ortaya konularak bir yarış yapılmaktadır.
Egemenler de bu özellikleri nedeniyle 1 Mayıs’ı kendileri açısından en az zararla, ve hatta mümkün olursa kazançla, geçirecekleri bir tarih olarak değerlendirmeye çalışmaktadır. Bir yandan kitle katılımını azaltabilmek ve eylemlere baskı uygulamayı meşrulaştırabilmek için her 1 Mayıs öncesinde “provokasyon olabilir” söylemleri ve bazen operasyonlar tekrarlanmaktadır. Öte yandan, emek güçlerinin burnunu sürtmek, egemenlerin gücünü göstermek için her olanaktan yararlanılmaktadır.
1 Mayıs öncesindeki tartışmalarda Taksim’i bir “takıntı” / “alan fetişizmi” olarak görenler de olmuştur. Ancak, Türkiye sol hareketinin genelinin Taksim takıntısı olmamıştır. Tarihsel nedenlerle Taksim önemsenmiştir, önemli eylemler için Taksim düşünülmüştür. Ancak 92’de GOP’ta düzenlenen 1 Mayıs mitinginden beri sol/devrimci gruplar genel olarak sendikalarla birlikte yapılan mitinglere katılmıştır.
Gezi direnişinde Gezi Parkı’nın o dönemde AKP ile olan bütün çatışma konuları için bir direniş simgesi haline gelmesi örneğinde olduğu gibi, Taksim Meydanı, özellikle de 1 Mayıs’ta, önemli bir simgedir. İktidarın baskılarına karşı direniş hattı için önemli bir simge olmaya da devam edecektir. Ancak bu durum, her şart altında, kitle hareketinin genel durumu, güç dengeleri, halk ve işçi kitlelerinin psikolojisi gibi hiçbir faktörü göz önüne almadan düz bir mücadele hattının tekrarlanacağı anlamına gelmemektedir. İşçi sınıfının ve halkların mücadeleleri bir yandan cüret ve kararlılıkla, öbür yandan somut durumun somut tahliline göre atılacak adımlarla ilerleyebilir.
[1] 1987 yılında yapılan eylem ve etkinliklere ilişkin ana kaynak: “Merhaba 1 Mayıs 1987, (tarih yok), Dönem Yayıncılık”. Ayrıca o dönemde Genel Hizmet-İş’te yönetici olan Kamil Kartal’dan da bilgi alınmıştır.
[2] Milliyet Gazetesi, 2 Mayıs 1988
[3] Aktaran Kamil Kartal
[4] Eylemlere ilişkin bilgiler genel olarak 2 Mayıs 1989 tarihli Milliyet Gazetesi’nden alınmıştır.
[5] Buradan sonraki sayılar genellikle Devrim dergisinden alınmıştır.
[6] 2007 yılına ilişkin bölüm 7 Mayıs 2007 tarihinde yazdığım ve yayınlanmamış değerlendirmeden küçük değişikliklerle alınmıştır.
[7] 7 Mayıs 2007 tarihinde yazdığım ve yayınlanmayan değerlendirmeden alıntı.