Türkiye’nin faşizme doğru koşusu her geçen gün hız kazanıyor. Erdoğan’ın AYM kararını tanımamasının üzerinden bir hafta geçmeden BOYDAK Holding’e baskın yapıldı, yöneticileri tutuklandı. Zaman gazetesine kayyum atandı. Cihan Haber Ajansı’nın da aynı alın yazısını paylaştığını öğrendik. Hükümet HDP’li beş milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hazırlıklarına başladı. Bu konuda siyasi ortamın epeyce gerileceği anlaşılıyor. Operasyonlara katılan askeri personeli […]
Türkiye’nin faşizme doğru koşusu her geçen gün hız kazanıyor. Erdoğan’ın AYM kararını tanımamasının üzerinden bir hafta geçmeden BOYDAK Holding’e baskın yapıldı, yöneticileri tutuklandı. Zaman gazetesine kayyum atandı. Cihan Haber Ajansı’nın da aynı alın yazısını paylaştığını öğrendik.
Hükümet HDP’li beş milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hazırlıklarına başladı. Bu konuda siyasi ortamın epeyce gerileceği anlaşılıyor. Operasyonlara katılan askeri personeli soruşturmalardan korumak için yasa hazırlığı yapılıyor. Keyfiliğin adı artık yasa oldu.
Bütün bunlar olurken Genelkurmay’dan operasyonlarla ilgili “hassaslık” açıklaması yapıldı. Operasyonlar öylesine duyarlı yapılıyormuş ki, “Operasyonlarının uzaması, bizim hassasiyetimizden kaynaklanıyor. Operasyonlarda gösterdiğimiz duyarlılıkla da övünüyoruz. Bu operasyonda gösterilen duyarlılığın aynısı bir Avrupa ülkesinde uygulansaydı herhalde bunu başaranlara Nobel Barış Ödülü verilirdi” deniyor.
İnanmak zor! Ancak artık bu ülkede olan hiçbir şeye şaşırmamak gerekiyor. Ortada yüzlerce ölü varken ve kentler yerle bir olmuşken bu nasıl bir hassaslık! Aklımızla sadece Erdoğan alay etmiyor, buna Genelkurmay da katıldı. Aynı zamanda mecliste dualı konuşmalar, hatta Erdoğan’ı peygamber ölçüsünde kutsallaştırmalar… Bu ülke çok siyasal ve ekonomik kriz yaşadı, ancak böylesini bugüne kadar görmedi. Dolayısıyla bu krizden çıkış da benzersiz olabilir. Eğer çıkılamazsa elbette çöküş de…
Düzenin tıkanması derinleşiyor. Yeni anayasa çalışmaları rafa kalktı. Ülke Erdoğan’ın sürüklemesiyle başkanlık sistemine doğru yol alıyor. Bunun ‘Reis’in iki dudağı arasındaki bir sistem olduğu artık yeterince anlaşılmıştır. Bu sürüklenişi durduracak şimdilik bir güç görünmüyor. Bu nedenle Saray her gün daha fazla pervasızlaşıyor.
Bütün bu tablonun ortasında gizlenemeyen başka bir gerçeklik vardır. O da üç ayı aşkın devam eden kent savaşlarıdır. İktidar Cizre’nin ‘temizlendiğini’ söylüyor, fakat Sur devam ediyor ve İdil yeni başladı. Herkes biliyor ki, bahar yaklaştıkça savaş pek çok alanda kızışacaktır. Bu konuda, Newroz’a kalmadan operasyonların tamamlanacağını iddia eden Davutoğlu hayal görüyor olmalıdır.
Düzen büyük bir gerilim yüklüdür ve bu gerilimin odak noktası Kürt coğrafyasındaki savaştır. İktidar korkusu yükseldikçe her tarafa saldırıyor, fakat esas gerilimin yüklü olduğu fay hattı
Kürt coğrafyasından geçiyor. Ülkenin koşarak faşizme gidişinin önünde bugün için en önemli engel de Kürt halkının direnişidir. Öyle görünüyor ki bu direniş büyüyecektir.
Bugün için Kürt coğrafyasında savaş yaşanırken ülkenin büyük bölümünde yaşam ‘normal’ akıyor. Fakat bunun böyle gitmeyeceğini ön görmek için otuz yıldır süren savaşla ilgili biraz bilgi sahibi olmak yeterlidir.
Cizre operasyonları tamamlandıktan sonra kente akın başladı. Yıkım tüm dünyanın gözleri önüne serildi. Pek çok haber ve bilgi aktarımı oldu. Bir tanesi belki de en çarpıcı olanıydı: “Biraz daha ileride üç adam, yine yıkık binaların önünde durmuş, sohbet ediyorlar. Yüzlerinde çaresizliğin, ne yapacaklarını bilememenin kederi var. Artık kullanılamaz durumdaki evlerini gösteriyorlar. ‘Ne yapmayı düşünüyorsunuz?’ sorusunu, “Cizre’de kalacağız” diye cevaplıyorlar. Cizre’nin, mahallenin, evlerin durumunu konuşuyoruz. Adamların giderek bana güvendiklerini hissediyorum. Sonunda kamyon şoförü olduğunu söyleyen adam, ‘Bize güçlerini gösterdiler’ diyor öfkeyle. ‘Tanklarıyla, toplarıyla saldırdılar. Evlerimizi yıktılar. Onların her şeyi var, tamam, ama onlardan korkmuyoruz.’ (Bianet, Vecdi Erbay)
Düzen bütün dehşetiyle güç gösterisi yaptı, ancak korkutamadı!
Saray bu dehşeti körükleyerek herkesi korkutup, sindireceğini sanıyor. Toplumun kültürüne işlemiş boyun eğme ve sinme geleneğine güveniyor. Ancak bu toplumun tarihinde isyanlar da vardır. İsyanlar büyük birikimlerin ardından çıkagelir. Kürt coğrafyasında büyük bir öfke birikmiştir, bunun batıya taşması kaçınılmazdır.
Kent sokaklarında yarattığı yıkımla zafer kazandığını zanneden Saray, aslında öfkeyi batının büyük kentlerinin sokaklarına taşıyor. Devletin Kürt coğrafyasındaki dehşetli güç gösterisi istediği etkiyi yaratamayınca, korku geriye dönüp Sarayı kuşatacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.