Diyanet, fiilen güçlenmekte olan gericiliği kurumsallaştırma, anayasal temel kazandırma çabaları ve Kürtlerle savaşta özel rolü ile operasyonel bir devlet aygıtına dönüştürülmek isteniyor. Ne var ki savaş, gericilik ve faşizmle iktidarını sürdürmeye çalışan AKP’yi, girdiği bataklıktan çekip çıkarmaya Diyanet’in de gücü yetmeyecek Yalnız fetvacı mı? Değil! Bakanlar Kurulu’na katılıyor, sunum yapıyor, madde madde taleplerini değil, […]
Diyanet, fiilen güçlenmekte olan gericiliği kurumsallaştırma, anayasal temel kazandırma çabaları ve Kürtlerle savaşta özel rolü ile operasyonel bir devlet aygıtına dönüştürülmek isteniyor. Ne var ki savaş, gericilik ve faşizmle iktidarını sürdürmeye çalışan AKP’yi, girdiği bataklıktan çekip çıkarmaya Diyanet’in de gücü yetmeyecek
Yalnız fetvacı mı? Değil! Bakanlar Kurulu’na katılıyor, sunum yapıyor, madde madde taleplerini değil, hedeflerini sıralıyor aslında. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Diyanet’in önümüzdeki süreçte yükleneceği misyonu katıldığı Bakanlar Kurulu toplantısında dillendiriyor. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 9 yıl aradan sonra bir Diyanet İşleri Başkanı’nın Bakanlar Kurulu’na katılmış olması sebebiyle açıklama yapmak mecburiyetinde kalıyor: “Doğu ve Güneydoğu’da Diyanet İşleri’nin sürdürdüğü ve sürdüreceği projeleri masaya yatırdık.”
Diyanet, toplumsal muhalefet içerisinde sık sık bir milyon liralık makam aracı, 6.5 milyarlık bütçesi, olay yaratan fetvaları ile gündeme gelirken, Görmez, Bakanlar Kurulu’nda yaptığı konuşmada Diyanet’in yeniden yapılandırılıp yeni işlevlerle donatılacağı ve operasyonel bir devlet aygıtına dönüştürüleceğinin işaretlerini veriyor. Görmez’in konuşmasının temelini, iktidarın Kürtler ile savaşında Diyanet’in bölgede nasıl bir rol ve pozisyon alacağı oluşturuyor. “Doğu, güneydoğu” ve bunun arkasından gelen “medreselere yasal statü” vurgusu arka planında taşıdığı anlam itibariyle önemli.
Saray-AKP iktidarı, aylardır Kürt illerinde yürüttüğü savaşın yıkımını fırsata dönüştürmek niyetinde. Bir master planları var, tutarsa tabi. Ama bu yetmez.“Modası geçmiş Marksist teorilerin tarih boyunca kendi inanç değerlerine, kültürüne daima sadık kalmış, geleneksel muhafazakar bir toplumda nasıl bir yer bulduğunu bilim adamlarının, sosyologların oturup konuşması gerekiyor” diyen Görmez, Kürt hareketini bölmek, zayıflatmak, bölge halkı üzerinde ideolojik bir dönüşüm sağlamak için harekete geçme çağrısı yapıyor. Bu da bölgeye yönelik uzun vadeli bir plan hazırlığı içinde oldukları anlamına geliyor. Mehmet Görmez bu planın bir parçasını şu şekilde açıklıyor:“Bu bölgede bir medrese geleneği var. Cizre’de, Diyarbakır’da, Van’da, Bitlis’te Urfa’da tarih boyunca büyük ilim adamları yetişti. Bu gelenek zamanla zayıfladı. Kapatıldıktan sonra da daha sivil küçük küçük öbekler halinde ev ortamlarında yahut cami köşelerinde devam etti. Biz medreselerin her türlü denetimin yapılabileceği bir legal yapıya kavuşmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Aksi takdirde bu yapılar terör örgütü tarafından istismar ediliyor.” Daha sonra medreselerin bir kısmının Kuran Kursları’na dönüştürülerek legal statüye kavuştuğunu söylüyor. Yani Diyanet, Kuran Kursu’na dönüştürüp denetleyemediği, kendi deyimiyle “15-20 kişilik gruplar halinde cami çevresinde öbeklenen”, herhangi bir iktidar denetlemesine tabi olmayan yapıları dahi kontrolü altına almanın yollarını arıyor. Görmez’in, geçtiğimiz günlerde Mardin ve Van’da, Cizre, Silopi, Silvan, Sur, Dargeçit, İdil ve Nusaybin’den gelen 1200 cami görevlisiyle bir araya gelmesi, Urfa’da ise 1100 kişinin buluştuğu “Bayan Din Görevlileri İstişare Toplantısı”na katılması boşa değil.
Mehmet Görmez’in Bakanlar Kurulu’na taşıdığı, medreselere yasal statü ve üniversite denkliği istediği proje, Medrese Alimleri Vakfı’na (MEDAV) ait. MEDAV ise merkezi Diyarbakır’da bulunan ve yıllardır medreselere yasal statü, üniversite denkliği isteyen, aynı zamanda medreselerdeki ders müfredatının Diyanet tarafından belirlenmesi gerektiğini söyleyen bir kuruluş. Öncelikle Diyarbakır, ardından da diğer Kürt illerinde İslami İlimler Üniversitesi kurulmasını talep ediyorlar. Müderrisleri, bölgede ‘barış gücü’, arabulucu olarak işlevlendirmek, “İslami bilginin yaygınlaştırılması” için fetva birimi oluşturmak ve radyo-TV kanalı kurmak istiyorlar.
Görmez , “Şimdi yaraları sarma zamanı kampanyası” ile milyon liralar topladıklarını söylüyor. Toplanan yardımların din görevlileri tarafından Kürt illerinde kapı kapı dolaşılarak dağıtıldığını, böylece “manevi yaraları” da tespit edebildiklerini belirtiyor.
2011 yılının molla (mele) açılımını hatırlayalım. AKP, Kürt sorununu çözmek adına 6 ay kurs verdiği mollaları Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosuna alıp imam olarak atamıştı. Molla açılımının yeterli görülmediği, bu defa daha boyutlu ve ince ince işlenmiş bir planlarının olmasından anlaşılıyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın her hafta bir Kürt ilinde Bakanlar eşliğinde cuma namazı kılması, bölgedeki imamlarla, din görevlileriyle istişare toplantılarında bir araya gelmesi, kapı kapı dolaşıp yardım dağıtması, medreselere yasal statü-üniversite denkliği istemesi, Kürt illerinde görev yapan imamlara lojman talep etmesi tesadüf değil. Bütün bunlar iktidarın Diyanet’e, Kürt İslamcılarını Kürt hareketinden ayrıştırma, bölgede eğitim sistemi ve dini yapılar üzerinden gerici bir dönüşüm sağlama yolunda yeni görevler, sorumluluklar yüklediğini gösteriyor.
Elbette bununla bitmiyor. Görmez, Milli Eğitim Bakanı’na sesleniyor. İlim, kültür, düşünce ve tarih boyutu açısından Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders müfredatlarını gözden geçirmesi gerektiğini söylüyor. Diyanet’in cami eksenli bir hizmet anlayışının dışına çıkması, “insan eksenli, toplum eksenli bir hizmet anlayışı” geliştirmesi için “Başka ne yapılabilir bakmak, düşünmek gerek” diyor. Yani gericiliğin toplumsallaştırılması noktasında yaşam alanlarına nasıl nüfuz edeceklerinin çeşitli yollarını arıyor.
Diyanet sıraladığı maddeler ile aslında fiilen güçlenmekte olan gericiliğin kurumsallaştırılması ve yasallaştırılması yolunda adım atılmasını istiyor. Bizler fetvaydı, bütçeydi tartışırken, operasyonel bir devlet aygıtı olarak tıpkı MİT gibi, polis teşkilatı gibi varlığını sürdürmeye hazırlanan bir Diyanet yapısı oluşturuluyor. Neden mi? Görmez bu sorunun cevabını kendisi veriyor: “Bölgedeki gelişmeler dikkate alındığında, bundan 5 yıl, 10 yıl sonra coğrafya olarak Diyanet’e daha çok muhtaç olacağız.”
İktidarın Kürtler ile savaşında özel rol verdiği Diyanet, devletin yetkileri artırılmış yeni operasyonel aygıtlarından birine dönüştürülmek isteniyor. Maksat, gericilik düzeyini bir ileri aşamaya taşıyarak anayasallaştırmak. Bir zamanlar arkasında topladığı toplumsal kesimlerin birçoğunu kaybeden ve gerek iç gerek dış politikada sıkıştıkça sıkışan Erdoğan’ın tek sadık destekçisi gördüğü Sünni kesimi bir arada tutmak için dini söylemlerindeki tonu nasıl artırdığına dikkat etmeli. Hem yalnızca Erdoğan değil, iktidar kadroları tarafından da bu söylemler bilinçli bir biçimde kullanılıyor. Erdoğan’ın faiz sisteminin adil değil acımasız olduğunu söylemesi, “Dindar nesil yetiştireceğiz” çıkışı, Başdanışmanı Yasin Aktay’ın “Biz Tayyip Erdoğan dediğimiz zaman bu memleketin başına gelmiş en güzel olaylardan, şahıslardan, bir lider olarak onu gördüğümüz zaman ‘Salli Alâ Muhammed’ deriz” diye konuşması…
Yalnızca Kürtleri değil bütün Türkiye halklarını kendisine biat ettirmenin yolu, düşünmeyen, sorgulamayan bir toplum yaratmaktan geçiyor. Bunun için de Saray-AKP iktidarının, politikalarını daha sistematik bir biçimde harekete geçiren, dinin etkin kullanımını esas alan, yeni işlevlerle donatılmış bir Diyanet’e ihtiyacı var. Ne var ki iktidarını savaş, gericilik ve faşizmle sürdürmeye çalışan AKP’yi girdiği bataklıktan çekip çıkarmaya Diyanet’in de gücü yetmeyecek.