Ağır, çok ağır günlerden geçiyoruz. Umutsuzluk ve yılgınlık hakim bakışlara… “Nasılsın?” sorusunun sorulmaya, “İyiyim” cevabının verilmeye mecali yok. Şehirler tanklarla bombalanıp çocuklar, kadınlar, gençler öldürülüyor…Askerler, polisler savaşa kurban verilirken tabutları başında acımasız “sevinç nutukları” atılıyor… “Kürdi tarifesi” bu zulmün.. İstanbul’da 5 ayda 5 kadın evlerinde öldürülürken başka bir tarife gündemde, gazeteciler haberlerinden dolayı tutuklanırken başka. […]
Ağır, çok ağır günlerden geçiyoruz. Umutsuzluk ve yılgınlık hakim bakışlara… “Nasılsın?” sorusunun sorulmaya, “İyiyim” cevabının verilmeye mecali yok. Şehirler tanklarla bombalanıp çocuklar, kadınlar, gençler öldürülüyor…Askerler, polisler savaşa kurban verilirken tabutları başında acımasız “sevinç nutukları” atılıyor… “Kürdi tarifesi” bu zulmün.. İstanbul’da 5 ayda 5 kadın evlerinde öldürülürken başka bir tarife gündemde, gazeteciler haberlerinden dolayı tutuklanırken başka.
***
“Savaş İstemiyoruz! Çocukları Öldürmenizi İstemiyoruz! Girişimi” hepimizin gün be gün takip ettiği çocuk ölümlerinin çetelesini tuttu. 26 Temmuz-30 Kasım 2015 arasında Diyarbakır, Şırnak, Ağrı, İstanbul, Mardin, Van, Ankara, Hakkâri ve Adana’da en küçüğü 35 günlük bebek, en büyüğü 18 yaşında olan en az 44 çocuğun hayatını kaybetmişti. Çocuklar “Operasyon, çatışmalar, gösteriler sırasında, bomba ve mühimmat patlaması sonucu, hastaneye götürülemediği için, sokağa çıkma yasağı sırasında parkta veya evin önünde oynarken, eve isabet eden kurşun veya patlayıcı ile vurularak, polisten kaçarken apartmandan düşerek, polis tarafından dövülerek, açılan ateşte vurularak” öldürülmüşlerdi…
Bu haberin Cumhuriyet’in manşetinde yayınlanmasından bir gün sonra Türkiye gazetesi, birinci sayfasının neredeyse tamamını kaplayan şehit çocuklarının fotoğraflarıyla ve “Elleri Yakanızda” manşetiyle çıktı. “250 şehit çocuğu hainleri unutmayacak” yazıyordu sayfanın tepesinde ve “6 ayda 185 şehit verdik. Onlardan geriye kalan gözü yaşlı çocuklar yüreklerine düşen korla bir avuç toprağa ‘baba’ diye sarılacak. Yetimlerin ahı, katillerin ve onları destekleyenlerin peşini bırakmayacak…” yazıyordu …
Öldürülen çocukların ruhlarına yetim çocukların acılarıyla saldırdıkları bir zulüm.
***
Bir bakan, “Çabuk bitmesi, hendek kazanlara, barikat kuranlara karşı hepimizin sesinin daha çok çıkmasıyla mümkündür” derken güvendiği bir iklim var elbette: “Dikkat edin, dünya geçmişte Türkiye’nin yaptığı bazı operasyonlara karşı ses çıkarırdı ama şimdi hiç kimse meşru operasyonlara bir eleştiri getirmiyor…”
“Cizre’ye, Silopi’ye nasıl girildiyse, ODTÜ’ye de öyle girilir” derken bir büyük planı deşifre ediyor AKP’li vekil bu iklime güvenerek…
Bir başkası, kurulduğu köşesinden, “düşman HDP’nin” yanına CHP’yi yerleştiriveriyor “hain” çığlıkları arasında: “Türkiye’nin kurucu partisi CHP hızla HDP’leşmekte, Türkiye karşıtları için bir barınak, bir sığınma yeri haline gelmektedir. Bu durum, yaklaşan gerilimli günlerde CHP için de çok ciddi bir meşruiyet sorgulamasına yol açabilir.” Ve sözü İran’a getirip “Eğer sen Şah İsmail’liğe soyunuyorsan, Türkiye’yi de Yavuz olmaya zorluyorsun demektir” diyor bütün pervasızlığıyla.
***
Umrunda olmayanların, hak görenlerin, daha çok yapılsın isteyenlerin ortaklığı bir tarafa…. bir şeyler yapmak için çırpınan az sayıda insanın yanında, güvensizlik ve korkunun çaresizliğiyle kapana kısılmış hisseden bir çokluk…
Her şey bir sınav gibi çıkarken karşımıza “barış” diyenlerin bedenlerinin paramparça edildiği dehşeti anımsatıyor bellekler.. Tam “ne olursa olsun” kıvamına gelmişken duymak, görmek istememenin, kaçma düşüncesinin belirdiği travmatik haller..
Bundan çıkılacak. Formülü kimse bilmiyor belki ama ne insan bünyesi, ne toplum bu yükü kaldıramaz. Yaşamını çatışmalarda yitiren çocuğun günlüğüne yazdığı içten ve acemi cümlede olduğu gibi: “Acılara alışmak iyi değildir. Acılara alıştıysak mutlak bir yenilgi içerisindeyizdir…”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.