Cizre’den ayrılmayan, top atışı sesleri arasında yaşananları Sendika.Org’a yazan ve “Bir avuç değiliz, on binleriz” diyen bir öğretmen soruyor: ‘Burası evimiz, ait olduğumuz yer. Tanıklık mı edeceksiniz öldürülüşümüze, yoksa tam tersi mi?’
Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde öğretmenlerin mesaj ile süresiz izne çıkarılmasının, okulların ve yurtların boşaltılmasının ardından sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Üç gündür süren yasakta saldırılar artarken, halkın direnişi de sürüyor. Yasak öncesi milli eğitim müdürlüklerinin mesajı ile çok sayıda öğretmen ilçeleri apar topar terk ederken, birçoğu da ilçelerde kalmayı tercih etti. Cizre’den ayrılmayan, top atışı sesleri arasında yaşananları Sendika.Org’a yazan ve “Bir avuç değiliz, on binleriz” diyen bir öğretmen ise soruyor: ‘Burası evimiz, ait olduğumuz yer. Tanıklık mı edeceksiniz öldürülüşümüze, yoksa tam tersi mi?’
Tarih 13 Aralık 2015. Saat 13.30. Cep telefonuna gelen bir mesaj ile sofralar toplanmadan, evler toplanmadan, birkaç parça eşya ile yollara düşen öğretmenler… Arda kalanları hesap etmeden! O kadar zor bir karar ki aslında gitmek mi kalmak mı? Çemberin içerisinde olup yaşamak mı, yoksa dışında kalıp izleyici mi olmak? Evin içerisinde atılan adımlar. Bir baştan bir başa, bir yandan sevdiğin insanlarla dayanışma isteği öte yandan birinci dereceden yakınlarının vereceği tepki. Sonra öğrencilerden ardı ardına gelen telefonlar. “Öğretmenim, doğru mu? Mesaj gelmiş, gidecek misiniz, kaçacak mısınız? Gidin hocam, Cizre’yi yerle bir edecekler… Kaçın hocam… Hocam bırakmayın ne olur? Hocam siz giderseniz hepimizi tek tek öldürecekler… Hocam sınavlar ama hocam nasıl hazırlanacağız sınavlara?” Ne sınavı diyorum. Ne sınavı. Daha temel bir şeyle karşı karşıyayız. Evden çıkmayın sakın.” Gitmek ölüm, kalmak ayrı bir ölüm…
‘Bu utançla nasıl yaşarız’
Gitmesi gereken kişiler var aklınızda, onları çıkartma telaşı. Onları güvenli bir yere bırakma isteği ile dolu olarak apar topar çıkıyoruz. Bir noktada buluşacağız. Onları havaalanından bindireceğiz. Sonra döneceğiz. Buluşma noktasına gidiyorum. Arkadaşlar vazgeçiyor gelmekten, “Yaşamımızın geri kalanında nasıl kendimize insan diyeceğiz” diye. “Bu utançla nasıl yaşarız” diye. Onların aldığı bu onurlu karar gülümsetiyor. Aynı gece geri dönme çabası, güvenli olmayacağı varsayımı ile uyumadan geçen bir gece. Ertesi gün sabahın ilk ışıkları ile yola çıkıyoruz. 3 öğretmen olarak evimize, öğrencilerimize, mahallemize, ait olduğumuz yere geri dönüyoruz. Sokakta karşılaştığımız yüzlerdeki gülümsemeler, karşılaştığımız öğrencilerin gözlerindeki ışıltı…
14 Aralık 2015 tarihinde gece 23 itibari ile sokağa çıkma yasağı konuldu. Bugün 17 Aralık 2015. Yasağın üçüncü günü bitecek. Sürekli söylentiler var, yarın kalkacak deniyor misal, sevkiyat var deniliyor. Ya da tam tersi MEB’den bu iki ilçe için 20 günlük izin istenildiği söyleniyor.
‘Zılgıtlar ve tencere-tava sesleri gecelerimize eşlik ediyor’
Ne olduğunu bilmediğimiz zamanlar karşısındayız. Her şey o kadar kaotik ki. Kalan öğretmenlerden birisi olarak yazıyorum size bu satırları. Şu an dışarıda gürültü eylemi yapıyor insanlar. Yanı sıra yoğun top atışları eşliğinde yazıyorum bu satırları sizlere. Her gün ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmeden yaşamaya, endişe duymaya devam ediyoruz. Zılgıtlar gecemize eşlik ediyor. Tencere-tava sesleri!
Ülkenin bir yanı yeni bir yıla hazırlanırken gün be gün, ülkenin bir yanı ise korkunç bir kaosa sürükleniyor; geleceğimiz, umutlarımız ve hayallerimiz yok edilerek. Dün alt kattaki komşumuzun kızının söylediği bir cümle kulaklarımda çınlıyor, “Ben sadece okulumu özlüyorum. Okul olmadığında çok sıkılıyorum. Ama öğretmenimin gitmesini anlayamıyorum. Bizi ölüme terk ettiler. Ben bir daha nasıl güvenebilirim ki ona” dedi. Hiçbir şey diyemedim.
‘Ama hendekler diyeceksiniz sürekli’
İyi değiliz vesselam. 2015 yılında yaşananlar, yaşamımda tanıklık ettiğim şeyler ile kıyaslandığında tarif edilemeyecek kadar acı. Her gün bir ölüm ile güne uyandık ve şimdi ölüm sardı dört yanımızı. Bir kanser hastalığının son evresindeyiz sanki. Ölümü bekliyoruz. Ne zaman olacağını bilmeden, “Acaba evimize ne zaman isabet edecek toplar” diyoruz. “Ya da ne zaman evimize girip burada kaldığımız için bizleri alacaklar” diyoruz. “Öğrencilerimize bir şey oldu mu acaba” diyoruz. Yaşıyorlar mı? Komşularımız? Mahalledeki kasabımız hala duruyor mu yerinde ya da manavımız? Veyahut okulumuz? Bilinmezlikler içinde ölümü bekliyoruz sadece. Biliyorum okuduğunuzda ne kadar ajite cümleler diyeceksiniz belki. Ama hendekler diyeceksiniz sürekli. Açıkladılar ya bilmem ne kadar terörist öldürdüler diye. Dün öldürülen kadın mı sadece sivil sayılacak. Geçen defa ki yasakta öldürülen 23 sivilden yalnızca bir kaçının sivil sayıldığı göz önünde bulundurulunca.
Bu satırları niye mi yazıyorum? Duyun diye sesimizi… Sanmayın ki bir avuç insan var burada, on binler var burada. Evet, birçok kişi gitti. Ya maddi durumu iyi olmayanlar, gidecek yeri olmayanlar? Bizim de gidecek yerimiz yoktu. Burası evimiz, ait olduğumuz yer. Tanıklık mı edeceksiniz öldürülüşümüze, yoksa tam tersi mi?
Sendika.Org