TÜİK tarafından açıklanan resmi büyüme (GSMH) verilerine göre ekonomi, 2015’in ilk dokuz ayında yüzde 3,4 oranında büyümüş. Bu oran, yöntem, hesaplama ve siyasi nedenlerle gerçeğin ancak bir kısmını ifade ediyor. Fakat elde başkası olmadığı için bu veriyi temel alarak, büyümeyi ve arka planını inceleyeceğiz. Yüzde 3,4 oranı ekonomik sistemin toplumun ihtiyaçlarını güçlükle karşılayabildiğini ortayla koyuyor. […]
TÜİK tarafından açıklanan resmi büyüme (GSMH) verilerine göre ekonomi, 2015’in ilk dokuz ayında yüzde 3,4 oranında büyümüş. Bu oran, yöntem, hesaplama ve siyasi nedenlerle gerçeğin ancak bir kısmını ifade ediyor. Fakat elde başkası olmadığı için bu veriyi temel alarak, büyümeyi ve arka planını inceleyeceğiz.
Yüzde 3,4 oranı ekonomik sistemin toplumun ihtiyaçlarını güçlükle karşılayabildiğini ortayla koyuyor. Bunun için kişi başına milli gelire bakıyoruz. “Kişi başına milli gelir” rakamı sentetik bir ölçü. Ücret veya kârların gerçek seviyesini hiçbir zaman göstermez. Ama kapitalizmin toplumun ihtiyaçlarını karşılama potansiyelini ortaya koyar. 2015’in ilk dokuz ayında kişi başına brüt gelir artışı, yüzde 2,3 oldu.
Bu düşük artış, ekonomide resesyonun (durgunluk) devam ettiğini kanıtlıyor. Bir başka ifade ile ekonomik krizden çıkılamadığını. Zaten, iktisadi ve sosyal verilerin çoğu da (maalesef bunlar da TÜİK mahreçli resmi veriler) büyüme hızının düşüklüğü ile paralellik içinde.
Mesela, sanayide kapasite kullanım oranı, geçen yıla göre hemen hemen aynı seyrediyor. Yeni inşaat izin ve ruhsatlarında gerileme var. Sanayi şirketlerinin satış hasılat artışı enflasyonun altında seyrediyor. Sabit sermaye yatırımları durgunluk içinde. Sanayi istihdamı bu dokuz ayda hemen hiç artmadı. Verimlilik durgun bir seyre sahip…
Sistemin ve AKP’nin aşil topuğu
Ahmet Tonak büyüme hızını ele aldığı yazısında pek çok iktisatçı gibi “… Nispeten iyi sayılabilecek bir büyüme oranı ile hem umulan büyüme hızının hem de nüfus artış hızının üstüne çıkıldığı (yani, kişi başına GSYH arttırıldığı) için ilk ağızda bir başarı elde edilmiş gibi gözüküyor.” değerlendirmesini yapıyor. (Neremiz büyümüş olabilir? 12 Aralık 2015)
Halbuki daha kesin sonuçlara ulaşmak için net geliri (milli gelir) gerçek enflasyonu da dikkate almak gerekir. Bunun kadar önemli bir başka olgu milyonlarca kişiye ulaşan göçmenler. Göçmenler de resmi nüfusa dahil edilmeli.
İçişleri Bakanlığı’na göre kayıtlı Suriyeli göçmen sayısı yaklaşık iki milyon. Bu rakama diğer sığınmacılar eklendiğinde göçmen sayısı 3 milyonu aşıyor. Dolayısıyla, tozundan, toprağından, abartılmışlığından, eksik bırakılmışlıklarından arındırdığımızda, kişi başına gelir artışının ihmal edilecek kadar küçük olduğu anlışılıyor.
Üstelik ülkenin ağır borç yükünün ödenmesi, şirketlerin erteledikleri idame (amortisman) yatırımlarının yapılması, devletin şirketlere aktardığı muazzam teşvik fonlarının sağlanması, hatta Kürt meselesinin savaşa evrilme ihtimalinin zorunlu kılacağı ek bütçe gibi ihtiyaçlar da var. Bunlar da denkleme dahil edildiğinde, büyüme hızının iler tutar bir yanı kalmaz.
Bütün bunlar aslında resesyondan dolayısıyla krizden çıkışın hiç de kolay olmayacağını da gösteriyor. Bu gerçekliği, burjuva sol iktisatçılar gibi sadece AKP’nin yanlış iktisadi politikalarının sonucu gibi ele alamayız. Tam tersine AKP bir sermaye iktidarı olarak, ücretlerin en düşük seviyede seyretmesine, çalışma saatlerinin uzamasına, sendikaların suskunluğa boğulmasına, işçi hareketinin kıskaca alınmasına nezaret ediyor. Fakat bütün bu uygulamalara rağmen iktisadi gelişmenin zayıflığı neye işaret ediyor. hiç kuşkusuz bu durum, kapitalist sistemin ve AKP’nin aşil topuğudur.
Değişim için imkanlar
Bu nesnel durum, aslında toplumsal sınıfların harekete geçirilmesi, kapitalist sistemin sorgulanması, ve en azından yeni kazanımlar elde edilmesi için son derece elverişli koşullar olduğuna işaret etmiyor mu?
Kuşkusuz ediyor…
Fakat maalesef, toplumsal muhalefetin zayıflığı ve işçi hareketinin geri çekilmiş olması, krizin ezilen sınıflar üzerindeki tahrip edici yükünün açığa çıkarılması gibi bir silahın kullanılmasına imkan vermiyor.
Buna karşılık, sermaye sınıfı ve burjuva iktisatçıları koşulların farkında. Mesela, büyüme hızını canlanmanın işareti olarak kabul eden iktisatçı Seyfettin Gürsel “Büyümenin yüzde 5 olarak tahmin edilen potansiyel hızına ulaşabilmesi ve kalıcı olması için (…) yapısal reformlar elzem” diye ısrar ediyor. (Zaman, 14 Aralık 2015)
Sermaye sınıfının, hükümetin ve burjuva iktisatçılarının yana yakıla “reformlar gecikti” diye haykırmasının temel nedeni de işte bu durgunluk koşulları.
1980’lerden bu yana bu tür reform paketlerinin (reform kavramının içeriğinin değiştirilmesi ayrı bir yazı konusu) neleri içerdiğini iyi biliyoruz: Fabrikalarda ve bürolarda iş yoğunluğunun artırılması… esnek istihdamın yaygınlaştırılması… kıdem tazminatının kaldırılması… yeni tüketim vergilerinin salınması.. kamuda sözleşmeli çalışmanın yaygınlaştırılması… özel emeklilik sisteminin ikame edilmesi vs vs.
Krizin yükü sosyal sınıfların sırtına yıkılacak, yoksa kapitalizmin sorgulanmasına, yeni kazanımlar elde edilmesine gidilen yollar mı açılacak? Dağınıklığına, geri çekilmiş olmasına, AKP iktidarının baskılarına tepki vermemesi, işçi sınıfının koşullara teslim olduğu anlamına gelmiyor. Muazzam örgütlenme yeteneği, bir anda yeni bir toplumsal muhalefetin kitlesel temelini oluşturabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.