Hala G20 fotoğraflarıyla fetiş krizleri geçirenlerin, büyük devlet olma fantezilerini yaşayanların, ne Paris umrunda olacak ne de Selamet Yeşilmen. Ne haber değeri olacaktır katledilen mazlum insanın ne de konserde eğlenen gencin Selamet Yeşilmen. Adını duymadınız belki. Hamile olduğunu da bilmediniz. Beş çocuğunun olduğunu da göremediniz televizyonlarda. Haber değeri taşımıyor çünkü bu bilgiler. Ama evinin bahçesine […]
Hala G20 fotoğraflarıyla fetiş krizleri geçirenlerin, büyük devlet olma fantezilerini yaşayanların, ne Paris umrunda olacak ne de Selamet Yeşilmen. Ne haber değeri olacaktır katledilen mazlum insanın ne de konserde eğlenen gencin
Selamet Yeşilmen. Adını duymadınız belki. Hamile olduğunu da bilmediniz. Beş çocuğunun olduğunu da göremediniz televizyonlarda. Haber değeri taşımıyor çünkü bu bilgiler. Ama evinin bahçesine inerken, çocuklarının yanında, karnındaki bebeğiyle acımasızca kurşunlandığını duysanız haberiniz olurdu değil mi? Haberiniz olurdu, olmalıydı! Görülmedi, kimse bakmadı, duymadı, “orada ne oluyor” diye kafasını bile çevirmedi. Sebep aynı zamana denk gelen Paris saldırısı mıydı sizce? Gündem çok mu yoğundu? Hayır! Görmek, bir gerçeği kabul etmekti, bir vahşeti tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermekti çünkü. Paris, bahane oldu sadece.
Medeni Yıldırım öldürüldüğünde Paris mi vardı G20 mi? Roboski Katliamı’ndaki sessizlikte IŞİD mi vardı? Diyarbakır Sur’da ekmek almaya giden yaşlı amcanın katledilmesi sırasında daha önemli ne vardı ki? Ne olabilirdi? Anlamak isteyene, görmek isteyene can candır. Haber değeri insan canı ile kıyaslanamaz. Paris’te ölenlere bile saldıranlar, Selamet’e sessiz kalmayı kendilerine hak görebilirler. Söylemekten bile imtina ediyorum ama taranarak öldürülen hamile bir kadına saldırmadılar ya…Neyse ki diyor işte insan…Ankara’da, Suruç’ta, 5 Haziran Diyarbakır’da ölenler hakkında yazılanlar, sosyal medya saldırıları henüz tazeyken yeni ölümlerden gözlerini devirerek kaçırmak maalesef şaşırtıcı olmuyor.
Paris saldırıları ile ilgili muhteşem zeka ürünü siyasi analizlerin orada ölenlere üzülmeyi hatırlamak istemeyen -ki zaten içinden gelmeyen- insanlar için bir kaçış bir “ama” lı cümle kurma fırsatı yarattığını çok iyi görüyoruz. Paris için yapılan paylaşımların oluşturduğu karmaşa ile Nusaybin’deki vahşetin nasıl örtülmek istendiği de çok net görülüyor. Bu tepkisizlik ile Silvan duvarlarına yazılan ırkçı-faşist yazıların aslında “istekli kör” vatandaş tarafından da yazılmak istendiği çok belli. “Biz Kürd’ü PKK’den ayrı tutuyoruz” tarzı açıklamaların hiç de öyle olmadığı Silvan duvarlarına çok güzel yansıdı ve silinmeyecek. Unutmayın ki “söz uçar yazı kalır”. Selamet Yeşilmen’e karşı olan bu “ölüm” sessizliğinin, içinde ne oranda nefret barındırdığı “Devlet geldi kızlar” özetinde bellidir. Başta kadına (hamile olduğu halde farkındalığı bu seviyedeyse yitirilmiş çok şey var) ve canlıya olan yaklaşımın önce zihinde sonra namluda nasıl tezahür ettiği Türkiye’de bütün açıklığıyla ortadadır.
Uzun yıllardır köy boşaltma, zorunlu göçle birlikte gelen şiddet ve yoksulluktan özellikle kadın ve çocukların hayatları altüst olmuştur. Unutmamak gerekir ki militarizmden en çok kadın ve çocuklar etkilenir. Çünkü savaşın olduğu koşullarda yoksulluk bir “kaderdir”. Ve resmi söylemde her gün yeniden “Düşman kadın”, “düşman çocuklar”lar yaratılır, üretilir. İşte bunu bilen kadınlar, bu yüzden barış diye diye ölürler…
Hala G20 fotoğraflarıyla fetiş krizleri geçirenlerin, büyük devlet olma fantezilerini yaşayanların, ne Paris umrunda olacak ne de Selamet Yeşilmen. Ne haber değeri olacaktır katledilen mazlum insanın ne de konserde eğlenen gencin. Paris’te öldürülenler değildi zaten haberleri yapılan. Büyük devletlerin büyük planlarla bir araya gelirken neden böyle bir saldırının olduğu, siyasi dengelerin nasıl değişeceği özetle “elit” habercilik anlayışına malzeme olduğu için haberleri yapıldı, haber değeri vardı. Bir de Nusaybin’de öldürülen “öteki” iseniz zaten hiçbir şansınız yok. Kadın olmanız da“doğuştan sizin şanssızlığınız” bu ülkede.