Ernesto kendisini hiçbir zaman emekli saymadı, bilgi ve deneyimlerini her zaman herkesle paylaştı
Santiago de Cuba kentindeki Moncada askeri üssünün devrimcilerce ele geçirilmesi girişimi esnasında Ernesto, henüz 13’ündeydi. Fidel Castro’nun mahkemede yapmış olduğu savunma, emekten yana çoğu genç Kübalı gibi Ernesto’yu da derinden sarsacaktı
Bir yoldaşı daha uğurladık sonsuzluğa, yıldızlarımızın arasına, yukarılara. Bizim yıldızlarımız mazlumların itildiği karanlıklara doğarlar. Halklara, yoksulluğun kader olmadığını göstermek için. Bizim yıldızlarımız tıpkı kendileri gibi, hiçbir karşılık beklemeden ve hiç kimseden emir almadan, sırf öyle olması gerektiğini bildiklerinden, yaşama ve yaşayanlara koşulsuz, sınırsız bir sevgi duyuyor olduklarından kendi yaşamlarını bir demet bahar çiçeği gibi mazlumlara sunanların yolunu aydınlatmak için de oradadırlar. Çoğalırlar, çoğalırız; sonsuza kadar.
Ernesto Gómez Abascal, 1939 yılında Havana’da yoksul bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir püro fabrikasında çalışmakta olan babasının geliri Ernesto’yu ve diğer iki kardeşini ancak ilkokulda okutabilmeye yetmişti. Bu nedenle de tıpkı diğer işçi ve köylü çocukları gibi yaşam kavgasına erken atıldı.
İlkokulu bitirmesi bile ona yaşıtlarına göre daha iyi bir işte, bir fabrikanın satış bölümünde çalışma olanağı sağlamıştı. Yaşı ilerledikçe çevresinde gelişmekte olan politik olaylara ilgisi artmaya başladı. Çok küçük yaştan beri okumaya olan merakı politik bilgisini derinleştirmesini, çevresinde olup bitenleri daha etraflıca yorumlayabilmesini sağlamaktaydı. Yine o yıllarda Havana’nın ve diğer büyük kentlerin bazı semtlerinde kurulmuş olan ve Amerikalı rahiplerce yönetilen, “Metodist” kiliselerinin halka ücretsiz olarak açtığı İngilizce gece kurslarından yararlanmaya başladı. Bu kurslarda öğrendiği İngilizce, devrim sonrasında kurulan hükümetin dış ilişkilerinde görev almasını sağlayacaktı.
Santiago de Cuba kentindeki Moncada askeri üssünün devrimcilerce ele geçirilmesi girişimi esnasında Ernesto, henüz 13’ündeydi. Fakat tüm adada büyük yankı uyandıran bu eylem ve ardından da devrimcilerin lideri Fidel Castro’nun mahkemede yapmış olduğu ve Küba Devrimi’nin ana hatlarını çizecek olan savunma, “Beni Tarih Aklayacaktır!”, emekten yana çoğu genç Kübalı gibi Ernesto’yu da derinden sarsacaktı. İzleyen yıllarda Batista diktatörlüğüne karşı giderek yayılan devrimci örgütlere duyduğu ilgi yoğunlaştı ve giderek “katılmaya” dönüştü.
Fidel Castro’nun önderliğindeki 26 Temmuz Hareketi’nin Doğu’daki Sierra Maestra dağlarında 1956 yılı sonunda başlattığı gerilla savaşı, kentlerdeki pek çok işçiyi, genci etkilediği gibi Ernesto’yu da etkiledi. Ernesto, hareketin kent çalışmalarında görev almakta tereddüt etmedi. Dağlardaki gerillaya katılma isteği oldukça genç sayıldığından geri çevrilmişti. Bir yandan işçiliğe devam ediyor, diğer yandan da hareketin yayın organı, Revolución gazetesini dağıtıyor, hareket için para topluyordu.
Devrimin başarıya ulaşmasının ardından kendisini tümüyle devrimci faaliyetlere adayarak daha sonra, Küba Komünist Partisi’ne dönüşecek olan devrimci ittifak, ORI’nin militanı oldu. İlk yıl ilan edilmiş olan okuma yazma seferberliğine derhal katıldı. Ardından karşıdevrimcilerin ABD’nin açık desteğiyle adanın çeşitli bölgelerinde küçük gruplar halinde başlattıkları terör eylemlerine karşı mücadelede görevler aldı. İşçiliğin yanısıra bu görevler için askeri ve politik eğitime katıldı. Daha sonra da ABD’nin ünlü, Domuzlar Körfezi işgal girişiminde ön cephede savaştı, çavuş rütbesi alarak birlik komutanlığına kadar yükseldi. Cephelerde aldığı kurşun ve şarapnel yaraları daha sonraki yıllarda ciddi sağlık sorunlarına neden olacaktı.
İşgal girişiminin püskürtülmesi ve ardından da yaklaşık beş yıl kadar süren küçük direniş hareketlerinin tümüyle ortadan kaldırılmasından sonra, yabancı heyetleri karşılayan, Küba Halklarla Dostluk Enstitüsü’nde (ICAP) görev aldı. Bu görevi sırasında da, Küba Devrimi’nin kendisi gibi okumayı maddi olanaksızlıklar nedeniyle yarıda bırakmak zorunda kalan her yaştan vatandaşına sağladığı, işçi köylü fakülteleri sistemi sayesinde, ilkokul sonrası eğitim kademelerini başarıyla tamamlayarak üniversiteye devam etme hakkını elde etti.
ICAP’ta tanıştığı yoldaşı Regla’yla hayatlarını birleştirme kararı aldıklarında her ikisi de aile kurmanın politik mücadelenin ayrı bir boyutu olduğunun bilincindeydiler. Bu mutlu birliktelikleri, kimsenin zorlaması olmadan sırf kendi kararlılıklarıyla üstlendikleri görevleri nedeniyle aralarına zaman zaman binlerce kilometre girmiş olmasına rağmen, çocuklara, torunlara uzadı, hep sürdü.
Üniversiteyi, “siyaset bilimi ve kamu yönetimi” alanında tamamlayan Ernesto’ya, Komünist Parti’nin dış ilişkiler bölümünde görev verildi. Sorumluluk bölgesi, Ortadoğu’ydu. Kendi anlatımına göre, “Parti’de İngilizce konuşan yoldaş bulmak biraz zordu o yıllarda ve vaktiyle Amerikalı misyoner rahiplerden kaptığım çat pat İngilizce…” bu görev için yeterli olmuştu. Ancak kısa sürede yine Küba Devrimi’nin herkes için açtığı dil kursları sayesinde ama ağırlıklı olarak da kendi kişisel çabalarıyla İngilizcesini ilerletmeyi başardı. Ortadoğu’dan, özellikle de Filistin’den sıkça gelen heyetlerin değişmez tercümanı, giderek de Küba’daki en yakın dostu olmuştu.
Küba Komünist Partisi’nin 1975’teki Birinci Kongresi’nde, 2010 yılındaki emekliliğine kadar sürekli olarak görev yapacağı, Merkez Komitesi üyeliğine seçildi. Sorumlulukları ikiye katlanmış, sosyal yaşamı daha da sınırlanmıştı ama Ernesto yine de öteden beri merak duyduğu gazeteciliğe, yazarlığa başlayacak fırsatı yaratabiliyordu. Çeşitli Latin Amerika yayınlarına yazılar, röportajlar hazırlıyor, çalışmalarının yayımlanarak ilgi görmesi onu daha fazla yazmaya teşvik ediyordu.
Ernesto Gómez Abascal Ortadoğu bölgesinde, pek çok yurt dışı görevin yanısıra Lübnan, Irak ve Türkiye büyükelçiliği görevlerinde bulundu. İlk üst düzey diplomatik görevi, Suriye’de büyükelçi yardımcılığıdır. ABD’nin 2003’teki işgali sırasında da, Irak Büyükelçiliği görevini yapmaktaydı ve ABD askerleri Bağdat’a girinceye kadar orada kalan iki büyükelçiden -diğeri, Vatikan büyükelçisi- biriydi. O günlerin anılarını, 2006 yılında Türkçe’ye de çevrilmiş olan, “Bağdat Görevi” adıyla kitaplaştıracaktı.
Sürekli yurtdışı görevleri başladıktan sonra yazarlık yanını daha da geliştirerek Ortadoğu ve emperyalizm üzerine kitaplar yazmaya yöneldi. Ancak ilk kitabı, öteden beri çocuklarına ve daha sonra da torunlarına yurtdışında yazıp gönderdiği “masallar”ın derlenmesi oldu. Böylelikle ileride romana yönelecek edebi yazarlığını da haber vermiş oluyordu. Ardından, Filistinlilerin davasını anlatan, “Filistin: Adalet Çarmıha mı gerildi?” ve ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki oyunlarını anlatan, “Kılıçların Şimşeği Altında” adlı politik inceleme kitapları geldi. Bu kitaplar daha sonra Türkçe’ye de çevrilerek Türkiye’de yayımlandı.
Ernesto Gómez Abascal, Türkiye’de 2004 yılında büyükelçilik görevine başladığında artık ülkesi Küba’da bir, “Ortadoğu Uzmanı” olarak tanınıyordu; pek çok gazete ve dergide Ortadoğu üzerine sayısız yazı ve röportajları yayımlanmıştı. Ayrıca, Türkiye Büyükelçiliği sırasında da (2004-2009), “soL haber portalı”nda Türkçe’ye çevrilerek yayımlanan düzenli yazılar yazdı.
Ankara’nın hiç alışık olmadığı soğuk kış ayları Ernesto’nun eve kapanıp öteden beri yazmak istediği romanı için bulunmaz bir fırsat yaratmıştı. Büyükelçilik konutunun 57 metrelik koridorunda attığı günlük voltaları sırasında, 2005 yılında Antalya’da katıldığı bir toplantı nedeniyle ilham kaynağı olan tarihi bir öyküyü romanlaştırmaya girişti. İspanyolca, “Sultan’ın Elçisi” adıyla tasarladığı romanı henüz Küba’da basılmadan, Türkçe’ye çevrilerek ilk kez, “Havana’da Türk Tutkusu, 1898” adıyla Türkçe olarak basıldı. Sultan II. Abdülhamit’in yaverlerinden, Nazım Hikmet’in dedesi, Hasan Enver Paşa’nın yaşamından ilginç bir kesiti anlatmaktaydı bu roman.
Ernesto Gómez Abascal’ın büyükelçiliği sırasında, Türkiye’nin Küba’yla olan ilişkileri tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar gelişmiştir. Karşılıklı öğrenci değişim programı, üniversitelerde karşılıklı enstitü açma girişimi, ortak dergi yayımı, kitap fuarlarına katılımın karşılıklı teşvik edilmesi gibi kültürel alış verişlerin yanısıra, turizm ve dış ticaret alanlarında da iki ülke onun sabırlı çabalarıyla oldukça sıkı bir işbirliğine girdi.
Türkiye’de Büyükelçilik görevi Abascal’ın aynı zamanda da emeklilik öncesi son resmi görevi olmuştur. Ancak ülkesine döndükten sonra da Türkiye ve Ortadoğu’yla olan sıcak bağlarını hiçbir zaman koparmadı, bölge üzerine yazmaya devam etti. Emperyalizmin Irak’ı işgaliyle birlikte başlayan ve Suriye’deki işgal girişimine uzanan süreci inceleyen kitabı, “Ortadoğu’da İmparatorluğun Sonbaharı” Küba’yla birlikte hemen hemen aynı günlerde, Türkiye’de de Türkçe olarak yayımlandı.
Ernesto uzunca bir süredir, Ortadoğu’dan ve Kuzey Afrika’dan Osmanlı pasaportuyla göç ederek Küba’ya yerleşen morolarla ilgili notlar tutmakta, araştırma yapmaktaydı. Bu göçmenlerle birlikte ada kültürüne yerleşen 2000 civarında da, çoğu Türkçe kökenli sözcük saptadığını söylüyordu. Sonunda bu çalışmalarını bir roman haline getirerek geçtiğimiz yıl, “El Moro” adıyla Küba’da yayımladı. Romanının Türkçe basımı için de ayrıca, “El Turco” adını verdiği ikinci bir çalışma yaptı. Bu çalışma şu sıralarda, Ayrıntı Yayınları tarafından Türkçe basıma hazırlanıyor.
Ernesto kendisini hiçbir zaman emekli saymadı, bilgi ve deneyimlerini her zaman herkesle paylaştı. Bir süredir sıkıntısını çekmekte olduğu ve hareketlerini büyük ölçüde etkilemekte olan sağlık sorunları da ne yazılarını ne de yoldaşlarıyla olan sıcak bağlarını aksatmıştı.
Yerinin doldurulması, ailesinin, torunlarının yokluğuna alışması elbette ki kolay olmayacak.
Bizlerle paylaştığı yaşamı anısına saygıyla!