1 Kasım akşamı sandıktan çıkan hüsran hepimizi pençesine almıştı, beni de. Kızgınlık, öfke, hayal kırıklığı, vazgeçiş, keşkeler aklınıza ne gelirse her duyguyu yaşadım ben de o akşam. Ama elimde bilgisayar sosyal medyada o soğukta, ellerinde çuvallarla umudu taşıyan insanları düşündükçe umudu büyütmek için herkese seslendim: Umutsuzluğa düşmek yok, vazgeçmek yok. Barış kazanacak başka yolu yok, […]
1 Kasım akşamı sandıktan çıkan hüsran hepimizi pençesine almıştı, beni de. Kızgınlık, öfke, hayal kırıklığı, vazgeçiş, keşkeler aklınıza ne gelirse her duyguyu yaşadım ben de o akşam. Ama elimde bilgisayar sosyal medyada o soğukta, ellerinde çuvallarla umudu taşıyan insanları düşündükçe umudu büyütmek için herkese seslendim: Umutsuzluğa düşmek yok, vazgeçmek yok. Barış kazanacak başka yolu yok, dedim.
Seçimin tüm duygu med-cezirlerini HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın basın açıklamasından sonra noktaladım. Sandık serüveni bitmişti. Sandıktan düzen partilerinin perde arkası anlaşmaları, bir diğerini satmaları, kaypaklıkları, iktidarın “istikrar” tehdidi ve ortalığa saldığı korku çıkmıştı.
Uyuyamadım. Diyarbakır Mitingi, Ankara Mitingi geldi aklıma. Hiç mi vicdanları sızlamamıştı bu insanların. Çok mu kolaydı eli kanlı iktidarın elini tutarak kana bulanmak. Çok mu kolaydı parçalanarak öldürülen o insanları unutmak, yok saymak. Olamazdı. Bu kadar basit, bu kadar duygusuz, bu kadar vicdansız olamazdı bu insanlar. Sosyal medyada önce kızgınlıklarımı haykırdım gece boyunca. Öfkemi, hayal kırıklıklarımı haykırdım.
Sonra Gezi Direnişi geldi bir anda aklıma. Bir sabah uyandığımızda hani yüzbinler olup Taksim’e aktığımız o günler geldi aklıma. Bu halk değil miydi bize direnmeyi, korkuyla alay etmeyi, omuz omuza, dimdik durmayı ve ölmeyi öğreten? 1 Kasım’da adaleti, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüklerimizi sandığa gömen bu halk aynı zamanda kibriyle büyüyen AKP’yi titretmemiş miydi?
Peki ne oldu da sandıktan AKP’yi bile şaşırtacak derecede bir yüzdeyle AKP çıktı?
Matematiksel olarak seçim sonuçlarına bakıldığında, sokağın nabzını tutan sosyalistlerin mecliste AKP’yi geriletmek için sandıkta HDP’ye verdikleri desteğin gereğini layıkıyla yerine getirdiğine inanıyorum. HDP bu seçimde de barajı aşmış durumda. (%20 bekleyenlerin hüsranına kendimizi ortak etmeyelim derim.) CHP kendini tekrar etti. Değişen bir şey yok. Olmayacağını da başından biliyorduk zaten. Yeni bir politika oluşturamadıkları sürece de %23-%27 bandında kalacaklar hep. Mecliste solun grafiği yine yerli yerinde duruyor yani. Aslında bu öykü sağın içinde geçen bir öyküdür. Din ve milliyetçiliğin kullanıldığı sağ partilerin AKP’yi konsolide ederek faşizmi büyütme öyküsüdür. MHP koalisyonla vermediği desteği, “istemem yan cebime koy” türü bir oyunla seçmeni aracılığla, cebini gösteren AKP’ye sandıkta vermiştir. MHP, CHP’yi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tavlayarak umut tüccarlığı yaptıktan sonra 2015 seçiminde sattı. İslamcı Kürtler de din tüccarlarıyla daha rahat edeceklerini düşündüklerinden ve kendilerini asıl değil emanetçi olarak görmeyi yeğleyerek 7 Haziran’da HDP’ye verdikleri oyları geri aldılar. Sağın kendi içindeki bu birleşmeye korku imparatorluğunun gücünü de katarsak alın size satılık, kaypak, korkak ve biatçı AKP.
Görülüyor ki; eli kanlı iktidarın elini tutanlar, Maraş’tan, Çorum’dan, Sivas’tan, bu kanın hiç de yabancısı değiller.
Sağ AKP’de toplanmıştır. Fakat çıkar çatışmalarının belirlediği ve her an soruna dönüşecek bir yapı oluşmuştur. Sosyolojik olarak sınıra gelmiş, her an çatışmaların, iç çekişmelerin olacağı bir duruma gelerek kendi yumuşak karnını da oluşturmuştur. Bu yüzden de emanettir. Gerçek olan 7 Haziran’dır. Günü geldiğinde herkes kendi çöplüğüne dönecektir. Korkanlar, kaypaklar, satanlar güç el değiştirdiğinde AKP’den geçecektir. AKP’nin sonu geldiğinde gücü sevenler ilk gemiyi terk eden fareler olarak AKP tarihine geçecektir.
Bu arada saraylarda, zırhların ardında oturanların nasıl tir tir titrediğini, korkunun dağları deldiğini, korktukça nasıl saldırganlaştığını, korktukça baskıyı, yasakları arttırdığını, korktukça halkına nasıl saldırdığını unutmayalım. 7 Haziran’da istediğini alamayınca korkuya sarılarak savaştan, kandan, ölümden beslenmeye çalıştığını da unutmayalım.
Peki, şimdi ne olacak?
AKP bu birleşmeyle doğacak milliyetçi muhafazakar atmosferle, neoliberal politikaları daha sert, daha keskin bir şekilde uygulamaya sokacakları bir dört yıl daha kazanmıştır. Hem MHP hem AKP faşizmi bir partide toplanmıştır.
Unutmayalım ki, sandıkta değil sokakta hesap soranlarız biz ve Haziran 2013’te başlayan Gezi Direnişi bizim miladımızdır.
Öncelikle temel hak ve özgürlüklerimizin, sendikal hak ve kazanımlarımızın elde edilmesi, adalet ve demokrasi taleplerimizin kazanılması adına emek ve demokrasi güçlerinin üzerine ağır bir sorumluluk yüklenmiştir. Sınıf mücadelesinin politikleştirilmesi önem kazanmıştır. Mücadelemiz büyük, mücadelemiz onurlu ve mücadelemiz gelecek içindir. Sokaklar bizi çağırıyor. Artık düşmanımızı net tanıyor ve bu kadar hırpalamışken, sona gelmişken AKP’yi bırakmak yok. Haziran 2013’ü yaşatan bu halktır, unutmayalım. Beklenmedik bir şekilde yükselttiği AKP’yi beklenmedik bir şekilde alaşağı etmeyi de iyi bilecektir.
Biz sesinden başka sokağı
Düşünden başka vatanı olmayanlar
Biz yağmurlarda şemsiyesiz yıkananlar
Yakılanlar, yakınanlar
Biz lanetli kişiler, ötekiler
Biz türkü söyleyenler!
Biz sürgünler, kefensizler
Biz aylak günlerin upuzun şarkıları
Biz biat etmeyenler
(Y.Odabaşı)
Kurduk barikatını mücadelenin, hadi bu barikatı büyütmeye.