Derdim sıradan entellektüel düşmanlarıyla değil, yumrukların arkasındaki beyin takımıyla. Ahmet Hakan’a saldırının temelinde basit bir gazeteci karşıtlığından çok, her türlü muhalif sese karşı bir kitle seferberliği yaratmaya çalışan bir anlayışın olduğu aşikar. İstediği kadar İslami bir kılıfa bürünsün, bu ideolojinin kökleri Batı uygarlığında. Sorunumuz artık ne sadece İslamcılık, ne de bir partinin tekelci iktidarı. Muhatabımızı […]
Derdim sıradan entellektüel düşmanlarıyla değil, yumrukların arkasındaki beyin takımıyla. Ahmet Hakan’a saldırının temelinde basit bir gazeteci karşıtlığından çok, her türlü muhalif sese karşı bir kitle seferberliği yaratmaya çalışan bir anlayışın olduğu aşikar. İstediği kadar İslami bir kılıfa bürünsün, bu ideolojinin kökleri Batı uygarlığında. Sorunumuz artık ne sadece İslamcılık, ne de bir partinin tekelci iktidarı. Muhatabımızı iyi tespit edelim. Türkiye’nin neredeyse tüm sağ gelenekleri, görece yeni bir büyük nehre akıyor. Daha düne kadar o geleneklerden koptuklarını iddia edenler, toplayabildikleri bütün akımları söz konusu nehre taşıyorlar: yolları dünyadaki radikal sağ dalga ile birleşiyor.
Toplumsal muhalefetin sömürü, ayrımcılık, ve ayrıcalık karşıtı dilini çalmakla kalmayıp, demokrasinin can damarı olan kitleleri demokrasiye karşı bir silaha dönüştüren uyanıklığınızı tanıyoruz.
İnançlarınız, yüzleriniz değişiyor ama, yöntemleriniz aynı. Sizi ilk 1920’lerin İtalyası’nda gördük. Düzen karşıtı bir dil kullanıp, düzenin bütün düşmanlarını darp ettiniz, öldürdünüz, hapislere attınız. Yine de en sonunda İtalyan halkı devirdi sizi.
Sonra Almanya’da önümüze dikildiniz. Aynı anti-kapitalist, anti-emperyalist pozlar, ve aynı kapitalist-emperyalist açgözlülük. Peki, teslim edelim. Orada daha başarılıydınız. Alman halkının büyük çoğunluğunu kendi tarafınıza çektiniz. Sizi yenmek için beş benzemezin birleşmesi gerekti.
Şimdi Macaristan’da sopalarınızla karşımıza çıkıyorsunuz. Orada da, burada da … sözlerinizle Avrupa’nın efendilerine ama fiillerinizle toplumun en altındakilere saldırıyorsunuz. Aylan Kürdi’nin akrabaları arasından (kirli hesaplarınızla Ortadoğu’da yarattığınız cehennemden) kurtulan olabilirse, Orta Avrupa’daki zihindaşlarınızın eline düşecek.
Yakın zamana kadar, Türkiye’de bir azınlıktınız. Ortadoğu’da da. İnsanlık dışı yöntemleriniz bu iklime hep yabancıydı. Yine de egemenlerin kriz koalisyonlarında, grevdeki fabrikalarda, üniversite kampüslerinde belirli bir güce sahip oldunuz. Küçük, yaramaz, ve her zaman kontrol altında tutulan bir ortaktınız. Ta ki egemenler büyük bir hesap hatası yapıp, hükümlerinin sürmesi için sizi büyük bir ortak yapana kadar.
Vatanını cehenneme çevirerek Aylan Kürdi’yi boğan ellerinizi, Suruç’a canlı bomba göndererek Türk-Kürt iç savaşını alevlendiren kafalarınızı çok iyi tanıyoruz. Macaristanlı gönüldaşlarınızdan daha rafine olabilirsiniz ama, 1930’lardaki öncüllerinize göre çok acizsiniz.
Mesela, Ahmet Hakan’ın karşısına kendiniz çɪkamayacak kadar korkaksınız. İşi adli suç dosyası kabarık bir avuç lümpene ihale ediyorsunuz. Suruç ve benzeri kıyımlarınıza da sahip çıkamadınız. Sadece yüreksizlik değil bu: yaptığınızı, yapacaklarınızı savunabilecek bir zihinsel birikiminiz de yok.
Almanya örneği çok heveslendirmesin sizi. O çapta değilsiniz. Öykündüğünüz Nazi filozofunun onda biri kalitesinde bir düşünür dahi yetiştiremediniz. Mirasyedisiniz. Ait olduğunuz geleneğe çok bir şey katamadan unutulacaksɪnɪz.
Sizin kökleriniz, sadece dayandığınızı iddia ettiğiniz İslami gelenekte değil, aynı zamanda 20. Yüzyıl’ın en karanlık dehlizlerinde. O dehlizlere yabancı ne kadar İslam kökenli ses varsa, hepsinden rahatsız oluyorsunuz. Ahmet Hakan’a gazabınızın bu kadar şiddetli olmasının bir nedeni de bu.
Haklısınız. Kısmen yağmayla, kısmen egemenlerin desteğiyle biriktirdiğiniz servet ve gücü korumanın tek yolu kaldı. Şiddet, daha fazla şiddet. Sadece polis, asker şiddeti değil, tabandan örgütlenecek bir kitle hareketi. Haklısınız. O serveti korumak için, size biat etmeyen tüm seslerden arındırmanız gerekiyor toplumu. Sizin referanslarınızı, zihniyetinizi tanıyan sesler, Ahmet Hakanlar, apayrı bir tehlike sizin için.
Ancak hazıra o kadar alışıksınız ki, girdiğiniz bu yol sizinle beraber (hepimizin yolcusu olduğu) gemiyi batırmaktan başka bir işe yaramayacak. En büyük hizmetiniz, (kendilerince gayet isabetli sebeplerle) gemiyi terk etmeye dünden hazır olanlara. Yıktığınız ülkenin yerine yenisini koyamayacaksınız ama, sizin sayenizde (yüz elli yılı aşkındır düşe kalka yürüyen) birleşik Kürt ulusunun inşası, inanılmaz bir hız kazandı.
Kendinizi daralttığınız alanda korkunç bir hezimete uğrayacaksınız. Kim bilir belki yarın, belki yirmi yıl sonra. Son darbeyi İtalyan kardeşleriniz gibi kendi halkınızdan mı, Alman yoldaşlarınız gibi emperyalist güçlerden mi, zihin ortağınız “paralelciler”den mi, yoksa inşasını nihayetine erdirdiğiniz komşu ulustan mı yersiniz bilmem ama, eninde sonunda gideceksiniz.
Sonraki kuşaklar sizi (arzu ettiğiniz gibi) Fatih Sultanlar, Kanuniler olarak değil, uzaktan kumandayla bir İmam Hatiplinin kemiklerini kırdırtan, Suruç’ta gençlerin bedenlerini parçalayan caniler olarak hatırlayacak. Bu hikayenin sonunda sizi deviren bizzat Ali İsmailler, Suruç’un melekleri, Metin öğretmenler, Hrantlar, ve onlarla saf tutan İmam Hatip mezunu gazeteciler olamayabilir. Yine de asıl kazananlar, doğa, kent, maneviyat, ve can yağmanıza karşı tutarlı bir mücadele verenler olacak. Ağır gölgenizi de alıp gittiğinizde, inancı ve hayatı onların çocukları (yeniden) yeşertecek. 22. Yüzyıl’da bu toprakların kahramanları olarak onlar hatırlanacak.