İktidar bloğu içerisindeki savaşın henüz toplumsal hareketler için büyük bir alan açtığı söylenemez ama hızla kaybetmekte olan taraf Cemaat’ten gelen yardım çağrılarına da tamamen kulak tıkamak mümkün değil. Zira Zaman’a yapılan baskından sonra yine Cemaat’ten olduğunu saklamayan Koza Holding’in yayın organlarından Bugün ve Kanaltürk’e yapılan saldırı da yaklaşmakta olan tek parti diktatörlüğünün ayak sesleri. 27 […]
İktidar bloğu içerisindeki savaşın henüz toplumsal hareketler için büyük bir alan açtığı söylenemez ama hızla kaybetmekte olan taraf Cemaat’ten gelen yardım çağrılarına da tamamen kulak tıkamak mümkün değil. Zira Zaman’a yapılan baskından sonra yine Cemaat’ten olduğunu saklamayan Koza Holding’in yayın organlarından Bugün ve Kanaltürk’e yapılan saldırı da yaklaşmakta olan tek parti diktatörlüğünün ayak sesleri. 27 Ekim’de Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı ve metin yazarı AKP milletvekili Aydın Ünal’ın söylediği üzere bu, AKP’nin cemaate başlattığı bir savaş. Belli ki bu savaşı cemaatle kısıtlı tutmayıp Cumhuriyet, BirGün, Evrensel, Özgür Gündem’i de içine alacak şekilde tüm muhalif basına genişletecekler. Bu sebeple ne yazık ki kendimizi cemaat ile doğalından aynı saflarda buluyoruz. Kaldı ki bu sürecin Bugün’e yapılan saldırıdan çok önce başladığını ardı ardına kapatılan haber portallarından da biliyoruz. Belki bunun da bir ifadesi olarak Ankara Katliamı sonrası demokratik kitle örgütlerinin sosyal medya ekiplerinin oluşturduğu son Twitter kampanyası #SansüreOrtakOlma’ydı. Kullanılan görsellerde özel harekat tarafından kafasına sıkılmakla tehdit edilen DİHA muhabiri de vardı, Kayyum atanarak karartılan İpek grubu yayın organlarına yapılan sansür de. Utanmaca sıkılmaca yok, AKP iktidarının tek parti-tek adam diktatörlüğüne gittiği bir dönemde, 2012 öncesi AKP’yle ortak bir şekilde muhalefetin cellatlığına soyunmuş Cemaat grubunun da hakkını savunmak yine bizlere düşüyor. Evet, OdaTV’ye yapılan saldırıyı da Ahmet Şık’ların içeri alınışını da Ergenekon’a bağlayacak kadar derdi hiçbir zaman basın özgürlüğü olmamış bir grubun basın özgürlüğünü savunuyoruz. Belki acı ama gerçek bu.
Bu durumu ortaya koyduktan sonra da bu dönemde her yaşam savunucusu grubun bıkmadan usanmadan yapması gereken bir hatırlatma var. Neoliberal bir holding olarak tanımlayabileceğimiz Cemaat’in hem yayın organlarının, polis gücünün hem de Cemaat’in ana merkezinde bulunan sermayesinin, iktidardayken yaşam savunucularına karşı yaptığı saldırıları da hatırlatmak boynumuzun borcu. Eğer bunları bir köşede bulundurup sık sık hatırlatmazsak, verdiğimiz desteğin AKP’den bunalmış halkın gözünde cemaati aklamaya götürebileceğini ve ileride tekrar güçlenmesine zemin hazırlayacağını unutmamak gerekiyor. İşte bu yazıda böyle bir hatırlatma sürecine katkıda bulunmayı hedefliyorum.
Cemaatin sol muhalefete saldırısının geniş bir panoramasını vermek bir yazıda mümkün olmasa da Cemaatin AKP’yle sorunlarının gün yüzüne vurmaya başladığı 2012ye kadar, AKP dönemi beton seviciliğinin yarattığı tahribatı bilfiil desteklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu öncelikle 2010 öncesi TOKİ eliyle gerçekleştirilen gecekondu dönüşüm projelerine karşı gelişen irili ufaklı mahalle direnişlerini terörize etmeye çalışmalarından biliyoruz. O dönemde çıkan çarpıcı bir zaman gazetesi manşetini hatırlayalım.
Tarih 28 kasım 2007. Başıbüyüklüler, mahallelerinde TOKİ eliyle kentsel dönüşüm adıyla gerçekleştirilen, esasında ayan beyan barınma haklarını ellerinden alacak bir projeye karşı örgütleniyordu[1]. Bunun için de canla başla kendi bedenlerini ortaya koyarak karşı çıktılar AKP-Cemaat’in buldozerine, polisine, gazına ve akrebine. Esasında siyasal İslam’ın çok güçlü olduğu ve o dönemde AKP’nin çok yüksek oy aldığı mahallelerini yine kendilerinden bildikleri Zaman Gazetesi’nin nasıl böyle resmettiğine anlam veremiyordu Başıbüyüklüler. Aynı şekilde Doğu Karadeniz’de yükselen HES mücadelelerini de terör yaftası altında değerlendirmekten de hiç geri kalmadı Cemaat yayın organları. Bu durumun en çarpıcı örneğini Karadeniz’in yol ve HES projeleriyle talan edilmesine karşı çıkan Hopalı Metin Lokumcu’nun katledilme sürecinin yansıtılmasında görebiliriz. Bugün’ün de içinde olduğu cemaat yayın organları, Metin Lokumcu’nun yine AKP-Cemaat polisinin attığı gazla öldürülmesi sonrası gerçekleşen eylemleri Ergenekon’a bağlayacak kadar yaşam savunucularının karşısındaydı[2]. O zaman iktidardayken yani güçlüyken, halka gaddarca davranmanın hep bir meşruiyeti, mazareti vardı cemaat için. İşler değişince mağdurun haklılığına başvuruyorlar ama nafile. Yaptıklarını unutacak değiliz.
Bu genel çerçevenin yanında madem gündemimizde İpek’in sahibi olduğu Koza Holding’in Bugün gazetesi var, biraz da Koza Holding’den bahsedelim. Koza Holding’in AKP ile kurduğu ilişkiyle nasıl mafyatik bir sermaye grubu olarak doğayı katlederek birikim sağladığını ve buna karşı çıkan yaşam savunucularına da AKP-cemaat polisiyle, özel güvenliğiyle eziyet ettiğini günlerdir sol çevreler yazıyor[3]. Bu anlamda çıkmış önemli yazıların tekrar tekrar okunmasını tavsiye ederim. Ama ben de KOS Medya servisi üzerinden günlüğünü tuttuğumuz Koza’nın yediği naneleri kısaca hatırlatmak istiyorum. Kuzey Ormanları Savunması sitesindeki arama sekmesi üzerinden kısaca yapacağınız bir araştırmayla Koza’nın Bergama’da ve Gümüşhane’de yaptığı altın arama çalışmalarıyla köylüleri[4], madende çalışan işçileri[5] ve bölgedeki hayvanları [6]zehirlediğini rahatlıkla görebilirsiniz. Haberlerin çoğunun 2014 ve 2015 yıllarından oluyor olması, AKP’nin Koza’nın talan-zenginleşme imtiyazını işletebilmesi için son ana kadar Koza’yı desteklediğini de gösteriyor.
Bir keser döner sap döner gün gelir hesap döner hikayesi Cemaat Koza’sının başına gelenler. Halka bunca eziyet etmiş politik-ekonomik bir grubun, insan emeğini ve insan dışı doğayı satın alarak zenginleşme hakkını yani mülkiyet hakkını savunmak bizlere düşmüyor elbette, onu medyadaki ve muhalefet çevrelerindeki sınıf kardeşleri yapsın. Bilakis bizler, Koza’yla beraber Cemaat olsun olmasın bu talan ağındaki sermaye gruplarına karşı durmayı en birincil sorumluluğumuz olarak görmekteyiz. Ama bu süreçte de basın gücünü kendi şirket/siyasi-ekonomik grup çıkarları için kullanmış bir yayın grubunun basın özgürlüğünü de savunmaya devam ediyor olacağız. Gargamel’den kurtulana kadar zoraki bir duruş bu, ağzımızda kekremsi bir tatla bunu yapıyor olacağız. Fakat aynı politik saflarda olmadığımızın da çok çok iyi farkındayız.
[1] Konu üzerine yapılmış güzel bir belgesel çalışması olan Göç’ü izlemek için:
http://www.toplumunsehircilikhareketi.org/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=14&Itemid=19
[2] http://www.bugun.com.tr/son-dakika/samsunda-ortaya-cikan-hopa-provokasyonculari-351718.html
[3] http://www.kuzeyormanlari.org/2015/09/02/onaylamayiz-da-unutmayiz-da/
[4] http://www.kuzeyormanlari.org/2015/01/29/canakkale-dondurma-koyluleri-koza-madenin-altinina-karsi-ayakta/
[5] http://www.kuzeyormanlari.org/2015/04/08/koza-altinin-madeni-isciyi-de-zehirliyor/
[6] http://www.kuzeyormanlari.org/2015/04/07/iste-koza-altin-sirketinin-madeni-hayvanlara-bunu-yapiyor/