Ankara’ya dair anlatılacak, söylenecek o kadar çok şey kaldı ki hafızalarımızda. Uykularımız bölünüyor geceleri, belki hiç uyuyamıyoruz. Gülemiyoruz, güldüğümüzde ise düşmana inat gülüyoruz. Yemek yiyemiyoruz veya et yemiyoruz. Uzar gider yazacaklarım. Hepimiz katliamın etkisini taşıyoruz. Ankara’da olan da olmayan. Günlerdir bu katliamı kimin yaptığı nasıl yapıldığına dair yazılar yazılıyor. Televizyon programları Amerika’yı yeniden keşfe çıkmış […]
Ankara’ya dair anlatılacak, söylenecek o kadar çok şey kaldı ki hafızalarımızda. Uykularımız bölünüyor geceleri, belki hiç uyuyamıyoruz. Gülemiyoruz, güldüğümüzde ise düşmana inat gülüyoruz. Yemek yiyemiyoruz veya et yemiyoruz. Uzar gider yazacaklarım. Hepimiz katliamın etkisini taşıyoruz. Ankara’da olan da olmayan.
Günlerdir bu katliamı kimin yaptığı nasıl yapıldığına dair yazılar yazılıyor. Televizyon programları Amerika’yı yeniden keşfe çıkmış gibi programlar yapıyor, tartışıyor, tartışıyor, tartışıyor. Toplumun algılarıyla oynanmaya çalışılıyor. Gerçekten yastayız, gerçekten acımızı yaşamak istiyoruz.
Biz siyah giyinmiş insanı gördüğümüzde gözlerimiz doluyor. Siyah kurdele takmış insana hiç tanımasak da acımız ortak diye sarılmak istiyoruz. Kaç yıldır görüşmediğimiz arkadaşlarımız “iyi misin” diye sorduğunda gözlerimiz doluyor. Küs olduklarımızla barıştık, her gün gördüğümüz arkadaşlarımızla daha fazla zaman geçirmeye başladık.
Yas tuttuklarımızla gülmeye başladık. Kimseye anlatamadıklarımızı birbirimize anlatmaya başladık. Birbirimizi daha iyi anlamaya başladık. Bunları niye mi anlatıyorum, bizi birbirimize daha fazla bağlayan bu katliamlar bizi bir bilek haline getirdi.
Korkularımızı yendiler. İlk defa yanmış, parçalanmış insan etine dokundurttular. İlk defa bir katliamın ortasında ne yapmamız gerektiğini öğrettiler. Birbirimizi daha fazla sevmemizi sağladılar.
Bu katliamı planlayanlar yapanlar bence daha fazla korksunlar şimdi, Ankara’dan sonra daha fazla öz savunma kavramlarını tartışır olduk. Kendi güvenliğimizi kendimiz almalıyız demeye başladık. Önde duran insan sayısı daha fazlalaştı. Patlatılma ihtimali olan bombaların karşısında ben de alanda görevli olmalıyım diyip gelen insanların sayısı daha fazla arttı. Ölümü düşünmeksizin. İnadına Barış diyerek.
Sandıksa sandık diyerek daha fazla insan görev alıyor şimdi. Daha fazla sahipleniyor sandığı. Sokaksa sokak, AKP seçim otobüslerine tepkiler büyüyor, stantlarının önüne gidip tepkilerini dile getiriyor insanlar. Bilboardlara astıkları afişler mahallelerde halkın tepkilerini yansıtan slogan bilbordlarına döndü.
AKP’ye diyoruz ki yasımızı da tutuyoruz, acımızı da yaşıyoruz ama isyanımızı da gördün göreceksin. Saray yıkılmadan biz bir yere gitmeyeceğiz. Ortalığa yaydığınız “şurada bomba patlayacak, şuraya gitmeyin” yalanları ne bizi sokaktan geri çevirir, ne de o sarayı başınıza yıkmak mücadelemizden. Her gün operasyonlar yapıp insanları tutukluyorsunuz, halkın kendi iradesi ile seçilmiş belediye başkanlarını tutukluyorsunuz. Halen insanları öldürüyorsunuz yaşına bakmasınız. Sandık iradesi milletin iradesidir diyordunuz, 7 Haziran’da yenildiniz 1 Kasım’da yine yenileceksiniz.
Anlattık, anlamadıysanız o zaman sokakta görürsünüz artık. Nasıl Haziran İsyanı’nda gördüyseniz, Cizre’de, Bağlar’da, Sur’da gördüyseniz bu isyan daha büyüyerek geliyor. Siz de buna hazırlıklı olun.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.