Türk ve Kürt halkının Saray Cuntası’na karşı direnme yeteneği her düzeyde oldukça güçlü. Ancak egemen sınıflar iktidar kapasitesini tarihsel olarak yitiren AKP pratik olarak yıkılırken faşizmi ve yeni sömürge kapitalizmini kurtarmanın derdine düştüler Öykü öğreticidir: Yunan mitolojisinin Savaş Tanrısı Ares, Afrodit’le yaşadığı gizli aşkın bir rezalete dönüşmesi üzerine barbar Trakyalıları Amazonlara karşı kışkırtarak savaş çıkarır. […]
Türk ve Kürt halkının Saray Cuntası’na karşı direnme yeteneği her düzeyde oldukça güçlü. Ancak egemen sınıflar iktidar kapasitesini tarihsel olarak yitiren AKP pratik olarak yıkılırken faşizmi ve yeni sömürge kapitalizmini kurtarmanın derdine düştüler
Öykü öğreticidir: Yunan mitolojisinin Savaş Tanrısı Ares, Afrodit’le yaşadığı gizli aşkın bir rezalete dönüşmesi üzerine barbar Trakyalıları Amazonlara karşı kışkırtarak savaş çıkarır. Ares’in oğlu Kyknos, bu savaşta inşa ettiği kafatası piramidinin zirvesini Herkül’ün kafatasıyla süslemek ister ve Herkül’e meydan okur. Düellonun sonunda, piramidin zirvesine Kyknos’un kafası yerleşir.
Homeros’un İlyada’da söylediği gibi, Savaş Tanrısı “Delinin biridir, kötünün kötüsüdür / Bir o yana döner bir bu yana…”
İpine sarıldığı Savaş Tanrısı gayrimeşru oğlu Erdoğan’ın başına zafer çelengini koymadı ama yarattığı kafatası piramidinin zirvesine kendisi de konulabilir.
Kürt “savaş kentleri”nin gençleri, Saraylı Harami’nin keskin nişancılarının, akreplerinin, envai çeşit bombasının önünü battaniyelerle, hendeklerle, maket savaşçılarla kesmeyi, kademeli savunma sistemleriyle yıpratmayı ve mahallelerini “özgürleştirmeyi” başardılar. 8 günlük Cizre kuşatması, Kürt halkı için ikinci Kobanê oldu. Cizre “düşseydi”, Silvan, Nusaybin, Kızıltepe, Yüksekova, Sur direnişlerinin umudu kırılabilirdi. Ama Cizre direndi. Cizre’nin Davut’ları, sapanlarıyla her tarafı zırhlarla kaplı Goliath’ı durdurdu. Cizre’nin Eyyüpleri inanılmaz acılara katlanarak dik durmayı becerdi. Kürt halkı Demirtaş’ın öncülük ettiği büyük yürüyüşüyle direnen Cizre’yi kucakladı ve Cizre kazandı. Kürt halk direnişinin Cizre’deki zaferinin ertesi günü Diyarbakır’ın Sur ilçesinde denenen kuşatma girişimi, daha öğle olmadan Diyarbakır’ı ayağa kaldırdı. Sur kuşatması bir gün bile sürdürülemedi.
Kürt “savaş kentleri”nin polisin, özel harekatçıların giremediği mahallelerinin pıtırak gibi yayılacağı günlere doğru ilerliyoruz. Müzakere masasından yere savurulan “özerklik”, “öz yönetim”, şimdi, sürdürülebilir bir öz savunma sisteminin güvencesi altında yeşerip boy atabilecek. “Masada” kazanılması halinde belki de neoliberal sistem tarafından iğdiş edilebilecek olan “özerklik” ve “öz yönetim”, silahlanmış “solgun halk çocuklarının ayaklanması”ndan doğduğunda, Ortadoğu devriminin bir çiçeği olarak açabilecek.
AKP Cizre’yi ve diğer Kürt “savaş kentlerini” Gazzeleştirmek istedi ama ne Kürdistan Gazze kadar bölünmüş ve yalnızlaştırılmış bir durumda ne de AKP’nin mezhepçi faşizmi Türkiye toplumunu İsrailleştirebilecek bir kimyaya sahip!
Tuzluçayır, Keçiören, İkitelli direnişleri, Türkiye halkının mezhepçi faşizmin rüzgarı önünde sürüklenmeyeceğinin ilk örnekleri oldular. Karakol beslemesi faşist “külhanbeyi” kalabalıkları, gündelik hak mücadeleleri içinde yoksul halkla hemhal olan devrimci gençlerin direnişleri karşısında kuyruklarını kıstırıp polis kalkanlarından yapılma inlerine kaçıveriyorlar. AKP’nin Kürt Pogromlarıyla Türkiye sokağına hakim olma hevesinin kursağına kaçırılmasının çok da zor olmadığı görülüyor.
Türk ve Kürt halkının Saray Cuntası’na karşı direnme yeteneği her düzeyde oldukça güçlü.
Ancak egemen sınıflar iktidar kapasitesini tarihsel olarak yitiren AKP pratik olarak yıkılırken faşizmi ve yeni sömürge kapitalizmini kurtarmanın derdine düştüler.
Egemen sınıflar, iktidardan düşmemek için “sistemi” kilitleyen “saray cuntası”nın yerine faşizmin ve neoliberalizmin yeni bir iktidar seçeneğini üretmek için geniş halk yığınlarına bugünün temel sorununu “terör sorunu” olarak sunmanın telaşı içindeler. TÜSİAD, TOBB, Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen, Türk-Kamu Sen, TÜRMOB gibi devlet güdümlü “sivil toplum” örgütleri, CHP kurmayları, MHP sözcüleri, Fethullah medyası, Doğan medyası, hep bir ağızdan, Türkiye’nin bugünkü siyasi krizinin “Terör Sorunu”nda somutlandığını söylüyorlar. Toplumu bir kez “terör belasının sorumlusu olarak Saray Cuntası” tezine ikna ettiklerinde, güdümledikleri yeni bir iktidar seçeneği üretebileceklerini umuyorlar.
Egemen sınıfların bu oyununu biz daha önce yaşadık. 12 Eylül öncesinde faşist teröre karşı gelişen halk direnişini “sağ-sol çatışması” olarak sunmayı başardıklarında, (gerçekte faşist güçlerle halk arasında gelişen iç savaş ortamı nedeniyle “parçalandığı” için) “Cumhurbaşkanı bile seçemeyen” bir parlamentoyu topun ağzına koymuşlar ve “sağ-sol çatışmasını önleyecek” bir “güçlü devlet iktidarı”nı oluşturma görevini üstlenecek 12 Eylül cuntasının yolunu açmışlardı.
Cizre yıkılmadı, halk faşist çetelere diz çökmüyor. AKP iktidarını yıkacak iki halk ırmağı birbirine doğru akıyor. Halkların faşizme karşı akan sellerini büyük bir direniş ırmağına dönüştürmek ve halkların solgun çocuklarının ayaklanmalarının bağrına dökmek mümkün. Cizre yıkılmadı, faşizm yıkılmalı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.