1935 yılında Dersim’e özel “Tunceli Kanunu” çıkarılır. Kanun ‘’Dersim’in Islahı’’ amacı ile iki aşamalı bir plana zemin hazırlar. Birinci aşama: silahların teslimi; silahlarını teslim edenlere hiç bir yasal yaptırım uygulanmayacaktır. İkinci aşama: sürgündür. Dönemin bakanı Şükrü Kaya bir sürgün listesi hazırlıyor; Batı illerine sürülmesi istenen aşiret liderlerini ve ağaları kapsıyor. Bu listede 347 aile isimleri […]
1935 yılında Dersim’e özel “Tunceli Kanunu” çıkarılır. Kanun ‘’Dersim’in Islahı’’ amacı ile iki aşamalı bir plana zemin hazırlar. Birinci aşama: silahların teslimi; silahlarını teslim edenlere hiç bir yasal yaptırım uygulanmayacaktır. İkinci aşama: sürgündür. Dönemin bakanı Şükrü Kaya bir sürgün listesi hazırlıyor; Batı illerine sürülmesi istenen aşiret liderlerini ve ağaları kapsıyor. Bu listede 347 aile isimleri belirlenmiş; toplam olarak 3470 kişi; kadın-erkek, genç-yaşlı ve çocukların ‘kaderi’ belirleniyor.
Tunceli Kanunu soykırımına yol açan süreci hazırlıyor; bir hazırlık projesidir.
General Abdullah Paşa büyük yetkilerle müfettiş olarak Dersim’e atanır. 1937’de Nazimiye ilçesine gelir. Silahlarını teslim eden Dersimli Zazalara teşekkür eder. Devletten, cumhuriyetten bir istediklerinin olup-olmadığını sorarak halkı yoklar.
Bertal Efendi söz alır. Bertal Efendi, Rüştiyeyi okumuştur; Türkçeyi iyi ve etkili konuşan biridir. Nazımiye’de Gerişli Yusuf ağa ile ortak askeriyeye iaşe ve nakliye işleri yapıyorlar. Asker ve sivil bürokrasi ile iyi ilişkiler kurmuştur. Halkın kaymakam, jandarma ve tahsildarlardan baskı gördüğünü söyler. Karakol yerine okul ve hastane açılması gerektiğini ifade eder.
General Abdullah’ın bu çıkışa çok kızdığı ve Bertal Efendi’yi bir kenara not ettiği anlaşılıyor.
Bertal Efendi (Yurtsever) Civarıklıdır. Civarık Nazimiye ilçesine bağlı küçük bir köydür. Bertal, Hormekan aşiretinin ağasıdır.
Civarık, Zaza ve Alevi köyüdür.
1938 yazında Bertal Efendi, Nazimiye Jandarma Komutanlığına çağrılır. Komutan, Batı’ya sürgün edildiklerini söyler. Bertal Efendi çok şaşırır; duyduklarına inanmak istemez. Komutan emrin kesin olduğunu, hemen harekete geçmesini, ailesi ve akrabalarına mektup yazarak sürgün için hazırlanmalarını yazmasını ister. Trende yer ve bilet işleri ayarlamak için kendisinin de Elazığ’a gitmesini söyler.
Yanlarında karakol inşaatında çalışan Memede Ivisi de var. Memede Ivisi abisi Süleymen ağanın damadıdır.
Bertal Efendi, Nahiye müdürüne vekalet eden subay Çetin (soyadı bilinmiyor) ile beraber atlı olarak yola çıkarlar. Nazımiye çıkışında, Kewl mevkisinde onları izleyen bir askeri birlik tarafından arkadan vurulur. Ceset, yol kenarında, üzerine biraz toprak atılarak bırakılır.
Askeri birlik gece yarısı Civarık’a gelerek, Bertal Efendi’nin mektubunu oğlu Ali’ye verirler. Herkesin hemen hazırlanması gerektiğini, sürgün için yola çıkacaklarını söyler.
İnsanlar şaşkın ve çaresizdir. Ali, komutandan kendilerine hazırlık için süre tanınmasını talep eder. Komutan sertleşir; yarım saat içinde hazır olun, yola çıkıyoruz der. Sonunda, 54 kişilik bir kafile çar-naçar hazırlanır, gece yola çıkarılırlar.
İsmail Beşikçi bu katliamı söyle yazar: “Bertal Efendi’nin mektubu, askerler tarafından Civarik’e götürülür. Oğlu Ali’ye verilir. Ali, babasının yazısını, imzasını tanır. Tereddütsüz bir şekilde askerlere teslim olurlar. Ali, ailesinin göç için hazırlanmasını ister. Çocuklar, kadınlar, erkekler 52 insan göç için hazırlanır. Bertal Efendi’nin yürüme güçlüğü çeken anası Zera Sixi (Dakoye) evde kalır. Göçte gerekli olan eşyalarla, 52 insan, gece vakti Nazımiye’ye doğru yola çıkar. Şafak vaktinde Dereova’ya varırlar. Kafile Ramadan Köyü’nün altındaki dere kıyısına varınca, orada bekletilir. 52 kişilik kafilenin elleri bağlanır. Dereyi geçtikten sonra bir tümseği aşarlar. Çukur bir yere varırlar. Hepsi toplu haldedir. Çevrede ateş timleri beklemektedir. Timler, topluluğun etrafını çepeçevre sarmışlardır. Bu düzenleme plan gereği önceden yapılmıştır. Şiddetli bir ateş başlar. Ateşten sonra cesetler tek tek kontrol edilir, süngülenir. Daha sonra cesetler üzerine gaz dökülerek yakılır. Cesetlerin kül olması beklenir.” (Kurdistan post. Eu, 07.12.2013.)
Dersim
Alevi Zazaların diyarıdır. Alevi Kürtler azınlıktadır. Bir zamanlar Ermenilere de yurt olmuştur. Ne Selçuklular, ne Moğollar, ne de Osmanlı… Hiçbiri Dersim’e girememiştir. Türkler için bir çıbanbaşıdır Dersim. Özel, kolonyal yöntemlerle fethedilmeli, dize getirilmeli, kırılmalıdır. Zaza asidir, dağ insanı ve ilkeldir, bir çapulcudur. Başını yere eğmek gerekir.
Kürtler için Zaza anlaşılmaz bir yabancıdır; ne dilini, ne dinini ve ne de kültürünü anlamak mümkündür.
Siyasi Kürt için Zaza, yolunu şaşırmış, kendini bilmez Kürt’tür. Yola getirmek gerekir.
Türklerle Kürtler arasında kalmış Zaza, şaşkındır. Ne yana gideceğini, kime sığınacağını bilmez. Dağlar eski dağlar değildir. Kimi Zazalar Türk’e (Kemalizm’e), kimisi de Kürde sığınır; bunlar, gerçekçi Zazalardır. Arada kalıp ezilmekten korkarlar. Bu, Zaza’nın trajedisidir. Kürdistan’da azınlık olmak zordur. Azınlık bir halkın mensubu olarak yaşamak, ayakta kalmak zordur. Hem Zaza, hem Kızılbaş olmak akıl işi değildir. Sünni olan bir iklimde, Türkler ile Kürtlerin kavgasının tam ortasında Zaza olmak, Zaza kalmak zordur. Zaza halkı en kimsesiz, en çaresiz halktır. Onu tutarsız gösteren bu kimsesizlik, bu çaresizlik ve korkudur.
İsmail Beşikçi bu basit gerçeği anlamıyor, aslında anlamak istemiyor; Kürtler için büyük bedeller ödemiş bu onurlu sosyolog, Zazaları Kürt görüyor:
“Bana Zazaki’nin Kürtçe olup olmadığı konusunda görüşüm soruldu. Kürtçe ve Zazaki bilmediğimi, bu konuda Malmisanıj, Munzur Çem, Roşan Lezgin, Doĝan Karasu gibi dilbilimcilerin görüşlerine itibar ettiğimi söyledim.”
“Bazı Dersimliler atalarından şikayetçi… Atalarının Kürt niteliğinden, Kürt özünden hoşnut değil… ‘Zazaki Kürtçe değildir, Kürtçeden ayrı bir dildir’ diyor. Bütün bunları resmi ideolojinin Dersim’de gerçekleştirdiği tahribat olarak değerlendirmek mümkün.” ( I. Beşikçi, a.g.y.)
Zazalar da ayıp etmişler! Zazaki’nin ayrı bir dil olduğunu, Kürtçe olup olmadığını nerden bilecekler.
Hem niye Kürt atalarından utanıyorlar ki?!!!
Beşikçi değerli bir sosyologdur; bazı konularda yanlış ve eksik bilgi sahibi olabilir; bu, onun dik duruşunu gölgelemez. Kürtler ile ilgili yaptığı çalışmalar ve tutarlı duruşu ortadadır. Aynı duyarlılığı Zazalar içinde göstermesi gerekir. “Resmi ideolojinin tahribatı” ile hiçbir şeyi açıklayamaz. Konular çok fazla iç içe girmiş durumdadır. Kürtleri incelerken Zazaları es geçmesi, Resmi Kürt görüşüne taviz vermesi anlamına gelir. Bu, anlaşılır bir hassasiyettir ama doğru bir tutum değildir. Kürt sorununa bu kadar önem veren bir bilim adamının Zazalar üzerine hiçbir şey yazmaması bilimsellikle bağdaşmaz; tarafsız bilim adamlığı, sorgulanır, dara çekilir.
Beşikçi’nin itibar ettiği, referans olarak gösterdiği isimlerin dilbilimciliği tartışmalıdır.
İranoloji, Batı dilbilimcileri Zazaca’yı, Dımılki’yi ayrı bir dil olarak kabul ederler. Bu konuda yapılan en bilimsel çalışmalar, Zazaları ayrı bir halk, dillerini de ayrı bir dil olarak gösteriyor. Kuşkusuz, bu çalışmaları yeterli bulmayan, eksik bulanlar olacaktır. Onlara düşen ise daha bilimsel veriler bulmak, tarihsel-bilimsel kanıtlar ortaya çıkarmaktır. Beşikçi’nin bu konuda öne sürdüklerini ciddiye almak, tartışmak mümkün değil. Zazaların durumunu, açmazlarını, korkularını anlamıyor. Zazaların Alevi ritüellerine, kutsallarına sığınmasını anlamıyor; Kerbela Yası tutan Zazanın aslında kendi yasını tuttuğunu, kendisine yapılan zulmü evrenselleştirdiğini anlamıyor. Hüseyin ile Ehlibeyt ile bütünleştiğini anlamıyor, anlamak istemiyor. Fazla Kürdofil, Kürtlerle bir ve aynı olduğunu, aynılaştığını göremiyor.
Dr. Şıvan (Sait Kırmızıtoprak)
Yalnız Beşikçi deĝil, Dr. Şıvan da anlamıyor. Sait Kırmızıtoprak, Bertal Efendi’nin torunudur; katliam sırasında anne ve babası Kiğı’da oturdukları için şans eseri kırımdan kurtuluyor.
Hüseyin Akar yazıyor: “Sait Kırmızıtoprak, 1935 Nazımiye Civarık Köyü doğumlu… “ Orta ve lise eğitimini Balıkesir’de bitirdi. İzmir Tıp Fakültesi’ne girdi. Bir yıl sonra kaydını İstanbul Tıp Fakültesi’ne aldırttı…
1959’da, “49’lar Davası” ile Harbiye Zindanı’na atıldı. İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1962 yılında bitirdi…
“Yön Dergisi’nin devamlı yazarları arasında yer aldı.” (Huseyinakar.com)
Hüseyin Akar da Civarıklı bir Zaza, Sait ile akraba ve Dr. Şıvan’ı otuz küsur yıldır anlatıp savunuyor.
Dr. Sait zeki, enerjik, hırslı biri olarak resmediliyor; Marksizm’den etkilenmiş biri, eklektik görüşlere sahip, kendini Kürt gören bir Zaza ama Kürtçe bilmiyor. Buna rağmen Irak Kürt bölgesine gidecek kadar gözü kara biri.
Barzani’ye sol görüşlü bir Dersimli Kızılbaş Zaza olarak tanıtıldığı anlaşılıyor; Barzani soğuk karşılıyor, yine de kendisine bir kamp yeri veriliyor.
Dr. Şıvan ismini, Irak’ta alıyor ve kısa sürede bölgede tanınan bir doktor oluyor. Bir yandan Kürtçe öğrenirken, bir yandan da yeni bir parti kurma çalışmalarını sürdürüyor. “Türkiye’de KDP” adı altında yeni bir TKDP kuruyor. Şerafettin Elçi’nin TKDP’sinin bu çıkıştan çok rahatsız olduğu anlaşılıyor.
İki Sait Olayı
Tarihe iki Sait ya da Saitler olayı olarak geçen bu trajedi çok ibret vericidir. İddia şöyle:
I-KDP (Barzani), T-KDP (Şerafettin Elçi) ve Türkiye (MİT) Dr. Şıvan hareketini (T’de KDP) durdurmak için Şıvan’ı ortadan kaldırmayı birlikte planlarlar. Kurban olarak da Sait Elçi’yi seçerler. Sait Elçi KDP genel sekreteridir.
Sait Elçi İdris Barzani’nin davetlisi olarak üç arkadaşı ile birlikte Musul’a gelirler. İki kişi Gılal’a gönderilir. Sait Elçi ve M. Begé Zaxo’ya götürülür ve burada tutuklanırlar.
Dr. Şıvan’a bir mektup ile Sait Elçi’nin Zaxo’da olduğu ve kendisi ile görüşmek istediği bildirilir. Bu görüşme gerçekleşmez .
Sait Elçi ve M. Begé öldürülürler. Ölümlerinden Dr. Şıvan sorumlu tutulur. İdris Barzani Şıvan’ın ifadesinde bunu itiraf ettiğini yayar.
Dr. Şıvan ve üç arkadaşı; Çeko, Ömer Çetin, Nazmi Balkaş tutuklanırlar. Sait Elçi ve M.Begé’yi öldürmekle suçlanırlar.
Ömer Çetin bir toprak ağasının oğludur; araya “hatırlı” insanlar girer. Barzani, Çetin ve arkadaşı Balkaş’ı serbest bırakır.
Dr. Şıvan’a işkence ile Sait Elçi’yi öldürdüğünü itiraf etmesi dayatılır. Şıvan: “Böyle bir şerefsizliği kabul etmektense, ölürüm” der. Yazısı taklit edilerek “itirafname” hazırlanır.
Sözü Hüseyin Akar’a bırakalım: “Ben iki Sait’i de çok iyi tanıyan biriyim. Doktorun el yazısını, neyi söyleyip neyi söylemeyeceğini çok iyi bildiğimi, bu beyanın sahte olduğunu sürekli söyledimse de kimseyi inandıramadım. Zira komplo değişik kollardan bilinir kişilerce yönetiliyordu.” (agy)
Irak Kürt bölgesinde “Dersim Kızılbaşı, komünist, ajan Şıvan’a ölüm mitingleri düzenlenir.”
Şıvan’ın yakın arkadaşları ve partili yoldaşları Şıvan’ı yalnız bırakır. Baskı ve telkinin büyük olduğu anlaşılıyor.
Dersimli Hasan (Brusk) da tutuklanır; Şeriat’ın “kısasa kısas” ilkesi uygulanır. Üç Dersimli, üç Kızılbaş şeriatın kurbanı olarak seçilir ve kurşuna dizilirler. Yıl, 1971 Sonbahar…
Tarih böyle mi tecelli ediyor! Ve Türklerin başlattığı işi Kürtler mi tamamlıyor. Bertal Efendi’nin, Bertal Yurtsever’in ailesinin uğradığı soykırımdan şans eseri kurtulan Sait Kırmızıtoprak, 32 yıl sonra aynı akıbete dost bildiği topraklarda dost bildikleri tarafından mı uğramış oluyor; gerçekten, böyle mi?
İsmail Beşikçi’nin Mele Mustafa Barzani’yi mazur gören ve anlayış dileyen bir paragrafı var, aktarıyorum:
“Bu çerçevede Sait Kırmızıtoprak’ın çabalarının KDP yönetimince ve Mele Mustafa Barzani tarafından hoş karşılandığı söylenemez. Çünkü her iki Sait de Kuzey’de bir şeyler yapabilmek, örgütlenebilmek için mücadele etmekte, Güney’de Mele Mustafa Barzani’den yardım beklemektedirler. Bu, Mele Mustafa Barzani’yi Türkiye karşısında zor duruma düşüren bir süreçtir. Mele Mustafa Barzani’nin, KDP’nin her iki Sait’ten de rahatsız olduğu söylenebilir.” (agy)
Beşikçi bunları yazabiliyor, inanması zor ama ne yazık ki böyle!
İki Sait de öldürülmüş… Mele Mustafa Barzani iki Sait’ten rahatsız olmuş ve Saitler öldürülüyor… Pardon! Türkiye böyle istiyor, ne yapsın Barzaniler, ne yapsın KDP!
Bu kadar!!!
Sonunda Hüseyin Akar’ın ısrarı ve inadı sonuç veriyor, Dr. Şıvan’nın kendi elyazısı ile yazdığı söylenen, KDP ve İdris Barzani tarafından Şıvan’ın itirafı diye ortalıkta dolaştırılan belge bilirkişilerce deşifre ediliyor.
Manheim Üniversitesi Bilirkişi Raporu
“Akademik Heyetin 27 Eylül 2005’te hazırladığı kırk sayfalık Bilirkişi Raporunda; ‘Dr. Şıvan’ın el yazısı, ifadesi ve itirafı’ denilen belgedeki yazının Dr. Şıvan’ın el yazısı olmadığına karar verir.”
Korku büyüktür, Şıvan’a kimse sahip çıkmaz, çıkamaz; karısı, çocukları, arkadaşları ve yoldaşları… hiç kimse. Bir tek Hüseyin Akar, var.
Dersim Zazalarını sevgi ile, hoşgörü ile anıyor, yazıyorum. Halklara sevgi ile, hoşgörü ve anlayış ile bakmak gerekir, ama egemenlere değil.