AKP ve Cumhurbaşkanının diktatörlüğe giden yolunun kesilmesi, ülkemizin biraz olsun nefes alması HDP’nin seçim barajını geçmesine bağlı. Bunun sonucunda AKP hiç hak etmediği halde önceki seçimlerde gasp ettiği koltukları yitirecek, sadece koltuk sayısını değil tek başına iktidarını da kaybedebilecektir 7 Haziran 2015 genel seçimleri tüm halkımızı, emekçileri çok yakından ilgilendirdiği gibi biz kamu emekçilerini de […]
AKP ve Cumhurbaşkanının diktatörlüğe giden yolunun kesilmesi, ülkemizin biraz olsun nefes alması HDP’nin seçim barajını geçmesine bağlı. Bunun sonucunda AKP hiç hak etmediği halde önceki seçimlerde gasp ettiği koltukları yitirecek, sadece koltuk sayısını değil tek başına iktidarını da kaybedebilecektir
7 Haziran 2015 genel seçimleri tüm halkımızı, emekçileri çok yakından ilgilendirdiği gibi biz kamu emekçilerini de yakından ilgilendirmektedir.
7 Haziran’da sadece meclisin yapısı belirlenmeyecek, asıl olarak AKP’nin dayattığı gerici, neoliberal, faşist, mezhepçi politikalara dayalı karanlık gidişatın devam edip etmeyeceği belirlenecektir.
AKP’nin 13 yıllık iktidarı döneminde sermayenin daha fazla kar elde etmesi uğruna işçi sağlığı ve güvenliğinin piyasaya açılması ve her şeyi paraya göre ölçen ve işçi sağlığını salt maliyet olarak gören sermayenin açık ihmalleri nedeniyle binlerce emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş, sakat kalmış ya da meslek hastalıklarına yakalanmıştır. Çalışma yaşamında ayrımcılık derinleştirilmiş, yandaşlık görevde yükselmenin temel ölçütü haline gelmiştir.
Devletin AKP’lileştirilmesi, AKP’nin devletleşmesi uygulamalarından sendikal hareket de nasibini almış, AKP’nin arka bahçesi haline gelen yandaş sendika ve konfederasyonlar eliyle emekçilerin hak ve çıkarları gasp edilmiş, gerçek TİS yapma ve grev hakkımızın kullanımı engellenmiştir.
Kanun Hükmünde Kararnameler, torba yasalar ve “dönüşüm” programlarıyla çalışma yaşamı parçalanmış, güvencesizlik, esnek istihdam, taşeronlaşma ve kayıt dışı çalışma yaygınlaştırılmış, ülkemiz ulusal ve uluslararası sermaye için “ucuz işgücü cenneti” haline getirilmiştir.
Sermayeye vergi muafiyetleri başta olmak üzere her gün yeni ayrıcalıklar tanınmış, çalışanların maaşları vergi dilimleri ile kuşa çevrilmiş, dolaylı vergilerle bütçenin tüm yükü halkın sırtına yüklenmiştir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik her gün biraz daha büyürken emekçilere büyümeden ayrılan pay yıllar geçtikçe düşürülmüştür.
Başta grev ve siyaset yapma hakkımızın engellenmesi olmak üzere kamu emekçileri güvencesizlik ile mevcut gidişata razı olma seçeneklerinden birini tercih etme dayatması ile karşı karşıya bırakılmıştır.
Tüm cumhuriyet tarihinden daha fazla özelleştirme yapılmış, kamusal hizmetler piyasaya açılmış, sosyal devlet uygulamaları birer birer ortadan kaldırılmıştır. AKP iktidarı kamu emekçileri açısından var olan haklarının tek tek elinden alındığı, iş güvencesi de dâhil olmak üzere her türlü ekonomik mesleki ve özlük haklarından yoksun bırakıldığı bir süreç olarak işlemiştir. AKP’nin neoliberal politikalarına bağlı olarak kamunun tasfiyesi ve kamusal hizmetlerin tamamen paralı hale getirilmesine paralel olarak taşeron ve güvencesiz çalıştırma iş güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak kamu emekçilerinin başında ‘Demoklesin kılıcı’ gibi sallandırılmıştır. AKP kamu alanındaki taşeron çalıştırma biçimiyle bir yandan çalışma sistemini altüst ederken bir yandan da buralarda kendine biat edecek yapılanmaları, sendikaları oluşturmaktan geri durmamıştır.
Başta sağlık ve eğitim hakkı özelleştirilerek sermayenin azgın kar hırsına terk edilmiştir. İktidar milletvekillerinin, bakanlarının ortak olduğu özel hastaneler pıtrak gibi artmıştır. Sağlık alanında emekçilerin can güvenliği bile sağlanamamakta, çalışma koşulları “kölelik koşulları” ile tanımlanabilmektedir. Sağlık emekçilerini hastaları adeta göz ucuyla muayeneye zorlayan, her şeyi paraya tahvil ederek ölçen, performans sistemini getirerek hastaları hasta haklarından yoksun bir nesne haline getiren bir sağlık sistemidir AKP’nin getirdiği.
Eğitim alanında ise gerek eğitimin bir hak olmaktan çıkarılıp alınıp satılabilen bir meta haline getirilmesi ve parası olanın okuduğu olmayanın ise cahil kaldığı bir sistemi halka dayatmıştır. Eğitim alanında 4+4+4 uygulaması ise AKP’nin ihdas etmeye çalıştığı yeni rejimin yapı taşını oluşturmaktadır. Bu eğitim sistemiyle AKP dinsel referanslarla yönetmeye çalışacağı rejiminin yeni nesilleri dindar ve itaatkâr olmasını hedeflemiştir.
Çocuk işçiliğinin, çocuk yaşta evliliğin ve çocuk yaşta zorla örtünmenin önünü açan, hiçbir pedagojik, bilimsel ölçütün ve insan haklarının dikkate alınmadığı 4+4+4 sistemi AKP’nin tasarladığı toplum modelinin en açık verisini oluşturmaktadır.
Bu sistemle çocuklar sadece terbiye edilen, sorgulamayan, kendisine verilenleri olduğu gibi kabul eden, özgür düşünemeyen bir kul olarak kurgulanmıştır.
Faşist 12 Eylül Anayasası’nın bir ürünü olarak duran tek mezhebe dayalı “Zorunlu din dersi” uygulaması çözülmesi gereken bir sorun olarak dururken, 4+4+4 uygulaması ile ana okullarına kadar indirilen din eğitimi, eğitimi bilimsel olmaktan çıkarmışmış, din eğitimi dersleri ile okullar imam hatipleştirilmiş, bu da yetmiyormuş gibi imam hatip ortaokullarının sayısı çoğaltılırken, ortaokul ve liselerde imam hatip sınıfları açılmıştır.
Eğitim emekçileri hem ekonomik hem de mesleki-özlük hakları açısından tarihin en geri dönemini yaşamaktadır. Öğretmenlik mesleği itibarsızlaştırılmış, adeta öğretmenliğin ölçütü veliden en çok parayı toplamak, öğrenciye ekonomik girdi olarak yaklaşmak ve bunu pratiğe dökmek olmuştur. Atama, tayin ve terfilerin tamamen AKP ve yandaş sendikasının isteklerine göre belirlendiği ve her türlü hukuk dışı uygulamaların olduğu bu dönem, tüm kamu emekçileri gibi eğitim emekçileri açısından da kara bir dönemdir. Eğitim emekçilerinin çalışma koşullarının giderek ağırlaştığı, iş güvencelerinin çeşitli yasa yönetmelikle yöneticilerin iki dudağı arasına bırakıldığı, çeşitli yönetmelik uygulamaları ile öğretmenleri yerinden yurdundan eden uygulamalara son olarak rotasyon eklenmiştir. Öğretmenleri yerinden yurdundan ailesinden eden bu uygulama belli ki seçim sonucunu beklemektedir.
AKP’nin eğitim politikasının sonucu sayıları 400 bine yaklaşan ataması yapılmayan öğretmenlerdir. Atama beklemekten bunalan, evini ocağını geçindirmek, evlenmek gibi en temel haklarını kullanamayan bu öğretmenlerin kimisi çözümü intihar etmekte bulmuştur. Sayıları giderek artan intihar vakaları AKP’nin bu ülkede eğitim politikalarının insanları nereye sürüklediğinin bir aynasıdır da.
Tablo açık ve seçik olarak başta kamu emekçileri olmak üzere tüm emekçi halkın önünde duruyor. Bu tabloda yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik var. Bu tabloda ülkemiz halkları olmak üzere kadim Ortadoğu halklarına dayatılan savaş, kan ve gözyaşı var. Tabloda başta eğitim ve sağlık hizmetleri olmak üzere tüm kamusal hakların piyasanın acımasız koşullarına terki, küresel sermayeye peşkeş çekilen kaynaklarımız var. AKP’nin bu karanlık tablosunda taşeron, güvencesiz çalıştırma, niteliksiz ve güvenilmez kamu hizmeti ortamında tüm kamu emekçilerini, herkesi ucuz emek haline getiren, itibarsızlaştıran, değersizleştiren ve hedef tahtası haline getiren uygulamalar var. Bu tablonun değişmesi gerek!
Herkesçe bilinen HDP’nin barajı aşması AKP’nin mevcut milletvekili sayısının tek başına iktidar olmasını dahi kolay kolay garantileyemeyecek kadar azalması demek. Yine herkesçe bilinen bir gerçeklik daha var, o da HDP’nin %10’luk barajı aşması yani 5 milyona varan oyun sağlanması o kadar kolay değil ve matematik olarak da şimdiye kadar HDP’ye oy vermemiş birçok kişinin oyuna ihtiyaç var. Bu nedenle HDP’nin barajı aşması hakkındaki bu çağrı, tüm kamu emekçilerinedir. Bu çağrı ülkenin demokratikleştirilmesi, hiç kimsenin ötekileştirilmemesi, bir arada kardeşçe yaşam ortamının sağlanmasını kategorik düzeyde zaten kabul eden, kadın haklarının geliştirilmesinden doğanın talanına direnmenin gerekliliğine inanan, muhalif kimliğe sahip “sosyalist” ve “sosyal demokrat” partilere oy vermiş ya da şimdiye kadar hiçbir partiye oy vermemiş kamu emekçilerine değil sadece. Bu çağrı “sosyalist”, “sosyal demokrat” ya da “cumhuriyetçi” kimliğini öne çıkaran kamu emekçileri ile sınırlı kalmadan tüm kamu emekçilerine, yani daha önce muhafazakâr-sağ partilere oy vermiş kamu emekçilerini de kapsıyor...
Öteden beri sandığın her şey olmadığını, çoğu zaman “hiçbir şey” olduğunu işin esasını “sokağın” belirdiğine inanan ve bunu söyleyen bir kişi olarak 7 Haziran seçimlerinin yukarıda belirtilen nedenlerle önceki seçimlerden farklı olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Bu seçim döneminde alınacak tutum, takınılacak tavır ve “atılacak oy” anlamından çok daha fazlasını ifade eder. Adeta her oy altın bir oy niteliğindedir. Bu nedenle 7 Haziran seçimlerinde, sokakta söyleyecek sözü kalmayan AKP’nin sandıkta da geriletilmesi ve bu gerilemeyi sağlayabilecek temel unsur olarak HDP’nin barajı geçmesi yaşamsal bir önem taşıyor.
HDP’ye oy vermek için HDP’li olmak, üye olmak, içindeki tüm adayların geçmişlerini sahiplenmek ya da bundan sonra uygulayacağı politik çizgiyle özdeşleşmek gerekmiyor. Bu haliyle kendini tanımlayanlar zaten HDP’de aktif üyeler ve mücadelelerini orada sürdürüyorlar. Üyesi olmadan, bütünüyle aynılaşmadan, kadın temsiliyeti, Kürt sorununun çözümü başta olmak üzere demokratik içerik ve söylemleri üzerinden dolaylı destek çıkmak da mümkün eleştirel yaklaşmak da. Ancak bu seçimde esas alınması gereken olgu başkanlık sistemine geçişi sağlayacak milletvekili sayısına erişemese bile güçlü bir şekilde yeniden iktidar olması durumunda halk düşmanı politikaları sürdürmesi kaçınılmaz olan AKP iktidarının meclis aritmetiği içerisinde geriletilmesinin anahtarı konumundaki HDP’ye barajı geçirecek bir çabanın içinde olmak; mantığın da, duygunun da, siyasetin de söylediği bu.
AKP ve Cumhurbaşkanı’nın diktatörlüğe giden yolunun kesilmesinde, HDP’nin barajı geçerek AKP iktidarını Meclis’te sarsacak bir sonuç çıkması kritik önemdedir. Kamu emekçilerinin mücadelesi Meclis’te geriletilmiş bir AKP iktidarı karşısında daha etkili sonuçlar alabilecektir. Sadece bu nedenle bile kamu emekçileri HDP’ye oy vermelidir!
HDP’nin barajı aşması ve AKP’nin geriletilmesi için, mahallede, sokakta, üniversitede, okulda, hastanede, fabrikada, tarlada, akademide, galeride ya da medyada kararlı ve iradi bir tutumu yaygınlaştırarak, ülkenin nefes alacağı bir iklimi yaratmak üzere herkesin bu konuda göstereceği çabayı oldukça önemli görüyorum
Hepimiz biliyoruz ve inanıyoruz, güzel günler göreceğiz…