“Bırakın ölüler kendi ölülerini gömsünler”; bırakalım düzen kendi çaresizliği içinde debelensin, “Bizler” düzenin çaresizliğinin karşısına “kendi çaremizi” çıkarmaya odaklanalım Halk Erdoğan’ı boks deyişiyle groke etti. Ayakta duruyor ama aslında düşmüş durumda. Hangi köşeye kaçsa alacağı ayrı bir darbe var. Groke olan yalnızca Erdoğan değil, düzen güçleri de ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Önlerindeki bütün alternatiflerin ömrü […]
“Bırakın ölüler kendi ölülerini gömsünler”; bırakalım düzen kendi çaresizliği içinde debelensin, “Bizler” düzenin çaresizliğinin karşısına “kendi çaremizi” çıkarmaya odaklanalım
Halk Erdoğan’ı boks deyişiyle groke etti. Ayakta duruyor ama aslında düşmüş durumda. Hangi köşeye kaçsa alacağı ayrı bir darbe var.
Groke olan yalnızca Erdoğan değil, düzen güçleri de ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Önlerindeki bütün alternatiflerin ömrü kısa, hareket alanı dar. Üstelik, düzen her geçen gün daha da kırılgan hale gelirken, halkın biraz daha kendi ayaklarının üzerinde doğrulabilmesi ve devrimci bir süreci omuzlayabilmesi için koşullar her zamankinden daha uygun.
Erdoğan’ın ve egemen sınıfların koalisyon pazarlıkları neyle sonuçlanırsa sonuçlansın, önümüzdeki günlerde halk güçleri için iki düzlem önem kazanıyor: Halkların demokratik direniş hareketleri, yani politikaya “sokaktan” yapılacak müdahale düzlemi ve bu direniş hareketlerin politika alanına etkisi.
HDP’nin barajı aşarak meclise 80 milletvekiliyle girmesi, sokak muhalefetinin kendi işlevini “meclisteki temsilcilerine havale etmesi” değildir. 80 vekillik HDP grubu halk muhalefetinin meclise müdahalesidir. Barajı aşan kitlelerin “temsilcilerimizi meclise gönderdik, şimdi sokaklardan çekilebiliriz” diyemeyeceği bir siyasi konjonktür oluşmuştur. Sokağın siyasi süreçteki sorumluluğu şimdi daha da artmıştır. HDP’nin mecliste temsil edeceği “radikal demokratik”* pozisyonun sokaklardan güçlendirilmesi, HDP grubuna, mecliste, anaakım medyada ve toplumsal “sağduyu” ortamında uygulanacak baskının bertaraf edilebilmesi için anahtar bir role sahip olacaktır.
Ancak sokağın sorumluluğu ve işlevi meclisteki HDP grubunun “desteklenmesi”nden ibaret değildir. Halk isyanının parlamento dışı mevzi ve kurumlarının oluşturulması, güçlendirilmesi ve toplulaştırılması yönünde yeni ve nitelikli adımların atılması sokaklardan meclise uzanan bir “halk demokrasisinin” ve “halk egemenliğinin” inşası artık üzerinden atlanamayacak bir zorunluluk haline gelmiştir. Kürt Hareketi’nin Halkların Demokratik Kongresi ile karşılamaya çalıştığı ancak başarılı olamadığı bu ihtiyacı karşılamak için şimdi daha olgunlaşmış bir ortamın bulunduğu saptanmalıdır. Türkiye’nin bütün ilerici demokratik güç merkezlerini, partileri, dernekleri, sendikaları, işçi inisiyatiflerini, platformları, forumları seferber ederek sokak sokak, kesim kesim, cephe cephe, doğrudan eylem ve doğrudan demokrasi ilkesiyle oluşturulacak, ağ biçimli bir demokratik halk direnişi örgütlenmesi ile “meclisi ve hükümeti kuşatmak” bugün her zamankinden daha fazla olanaklıdır. HDK ve BHH gibi niyet ne olursa olsun “yukarıdan aşağı” işleyen kurumları onarmaya, birleştirerek güçlendirmek gibi yollarla bu ihtiyacı karşılamaya çalışmak solun geleneksel ve kısır “ikamecilik” eğilimine uygun düşse de tercih edilmesi gereken yol değildir. Bu tarz “yukarıdan” örgütlerin halk isyanının aşağıdan gelen dinamizmini “şekillendirirken boğduğu” çok sayıda deneyimimiz var. Diğer yandan doğrudan eylem ve doğrudan demokrasiye dayanan ağ biçimli örgütlerin, ilerici politik merkezlerin “kösteklemediği” durumlarda, halkın aşağıdan gelen dinamizminin “özgürce çiçeklenmesine” en uygun zemini oluşturduğunu da Haziran İsyanı boyunca yaşayarak gördük.**
Türkiye ve Kürdistan halklarının demokratik direnişlerinin parlamentodaki temsilcisi olan HDP’nin meclis grubu, asıl gücünü “meclis aritmetiğinden” ve egemen güçlerin “düzeni rayına oturtmak” için kendisine duyduğu ihtiyaçtan değil, Türkiye ve Kürdistan’ın devrimci süreçlerinden almaktadır. Yükselen bir sol dalganın parlamentodaki temsilcilerinin önündeki en önemli tuzak, düzenin büyük güç merkezlerinin bu temsilcileri, kendilerini meclise taşıyan yükselişi “ehlileştirmekten sorumlu tutmalarıdır”. TİP’in devrimci gençlik hareketinden kopuşuna neden olan bu yöntem, HDP’de de aynı sonucu yaratmak amacıyla uygulanacaktır. Elbette Kürt hareketinin yasal temsil alanındaki deneyim ve gelenekleri bu basıncın meclis grubu üzerinde sonuç yaratmasını önlemek için yeterlidir. Bu farkındalık, HDP meclis grubunun Haziran İsyanı’ndan bu yana yaşadığımız muhalefetin “isyan hali”ni baskılamak, ehlileştirmek bir yana cesaretlendiren bir işleve sahip olmasını sağlayacaktır. Ancak, HDP’ye “rasyonel politik aktör” olması gerektiği yönündeki baskıların asıl amacının HDP’yi “günün koşullarındaki en akılcı seçenek” olarak gören seçmen kitlesinden koparmak ve bu yolla hem halk direnişini, hem de HDP’yi marjinalize etmek olacağını da görmeliyiz.
“Bırakın ölüler kendi ölülerini gömsünler”; bırakalım düzen kendi çaresizliği içinde debelensin, “Bizler” düzenin çaresizliğinin karşısına “kendi çaremizi” çıkarmaya odaklanalım. Haziran İsyanı ve Kobanê Direnişi’yle yükselen iki devrimci dalganın üst üste binmesiyle ortaya çıkacak olan “Halkların Demokratik Tsunamisi”, Ortadoğu’nun bütün pisliğini önüne katıp sürükleyebilir.
* “Radikal Demokrasi” devrimci bir siyaset değil, geniş uzlaşmaya dayalı bir siyasettir.
** Bu elbette ilerici politik merkezlere olan ihtiyacın yadsınması anlamına gelmemektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.