Bir çocuğun babasının nefesini duymayı beklemesiydi Soma. “Bu çıkartılan adam benim babam” diyebilmek için gözü yaşlı çırpınışıydı… Anaların feryadıydı Soma, hani her sabah çaresizce ve sırf torunlarının kursağına birkaç lokma girsin diye gözü gibi bakıp büyüttüğü oğlunu peşinden dualar okuyup madene yollamak zorunda kalan. Babaların, evlatlarına daha güzel bir gelecek verebilmelerine imkân tanımayan bu adaletsiz […]
Bir çocuğun babasının nefesini duymayı beklemesiydi Soma.
“Bu çıkartılan adam benim babam” diyebilmek için gözü yaşlı çırpınışıydı…
Anaların feryadıydı Soma, hani her sabah çaresizce ve sırf torunlarının kursağına birkaç lokma girsin diye gözü gibi bakıp büyüttüğü oğlunu peşinden dualar okuyup madene yollamak zorunda kalan.
Babaların, evlatlarına daha güzel bir gelecek verebilmelerine imkân tanımayan bu adaletsiz düzene günde beş öğün isyanıydı, ahıydı. “Ben bir gün bunun olacağını biliyordum, engel olamadım” pişmanlığıydı…
Yarin elini bir daha tutamamak, göğsüne başını yaslayamamaktı Soma, kucağındaki 25 günlük bebeğe büyüyünce babasının neden bir türlü gelmediğini anlatamama korkusuydu…
Bir toplumun yüreğine düşen onlarca ateşten biri, vurup yıkanı, çok acıtanı, tekrarından, alışılmasından ve unutulmasından en çok korkulanıydı…
Anaların ahından korkmadılar!
Ağlayan bebelerden utanmadılar!
“Fıtrat” dediler dalga geçtiler!
“Artık yeter!” diyeni yumrukladılar!
Acı ile isyan edeni tekmelediler!
Cinayetlerini örtmek için evlâdı yitene para teklif ettiler!
Madencilere sahip çıkanlara, “Bu iş kazası değil, kader değil, bu iş cinayetidir, madenler kamulaştırılsın, iş güvenliği alınsın, taşeron sisteminin sonu ölümdür!” diyen sendikacılara saldırdılar, gözaltına alıp, sindirmeye çalıştılar.
Bilime, bilim insanlarının eleştiri ve uyarılarına oralı bile olmadılar!
Gelişmiş ülkelerde aynı işin hangi şartlarda yapıldığıyla ilgilenmediler!
Gözünü para hırsı bürüyen işyeri sahiplerini uyarmadılar, cezalarını kesmediler!
Mahkemeleri halkın gözü önünden kaçırmaya kalktılar!
Mahkeme kapılarına bekleyenleri tartakladılar, ölüm acısına kulaklarını tıkadılar!
İşyeri sahibini mağdur, ölenin yakınını isyankâr bellediler!
“Fıtrat” dediler gözlerimizin içine baka baka!
Yaramızı sarmak şöyle dursun bir de bıçak soktular!
Onlar bizi zehri dinmez yılanlar gibi her gün sokmaktalar!
Bizi umutlarımızdan ve haklı mücadelemizden ayırmak için yalanla, gaz, cop, tazyikli su, plastik ve gerçek mermilerle teyakkuzdalar!
Ölümümüz onların yaşama sebebi, onlar ölümle beslenirler!
Ölülerin üzerinde dolaşan çıyandır onlar, başımızı bekleyen akbabalar…
Unutmadık elbet, unutmayacak, unutturmayacağız!!
“Bu ülkede neler unutulmadı, bu da unutulur” sözlerine rağmen bize layık gördüğünüz bu yazgıya isyan ederek, geçen bir yıl boyunca her meydanda, her kürsüde, Soma’daki Madenci Evi’nden, ülkenin dört bir yanındaki sendikalara, emek örgütlerine, mahallelere, köylere kadar her yerde “Soma bir iş kazası değil cinayettir, katliamdır!” diyorlarsa bu acı unutulmamıştır.
Yola çıkıp İstanbul’dan Soma’ya yürüyüşe geçiyorsa gençler, ellerinde pankartlar Ankara’dan, İstanbul’a, İzmir’den Antalya’ya, Samsun’dan Adana’ya meydanlara çıkıp, haykırıyorlarsa öfkeyi, soruyorlarsa katledilen canların hesabını bu acı unutulmayacak ve unutturulmayacaktır.
Zerre kadar vicdanınız olmadığından, ruhunuzu paraya, güce, nefrete ve kibre sattığınızdan nasıl eminsek, fıtratınızın babalarının nefesini ağlayarak bekleyen çocukların elleriyle yazılacağından da bir o kadar eminiz…