Biz dedelerimizin maden ocaklarında iş bulma umuduyla Zonguldak’a göçen ve nerdeyse yüz yıldır Zonguldak’ta yaşayan ailelerden biriydik. Annemin babası olan dedem maden işçisiydi. Oğulları yani dayılarım da maden işçisiydi. Bu yüzden haftada iki gün çeşmenin altında işçi tulumlarını fırçalamaktan iyi bilirim kömürün kokusunu, karalığını ve emekle akıtılan terin izini, kokusunu. Kömür bizim bir parçamızdı. Kokladığımız […]
Biz dedelerimizin maden ocaklarında iş bulma umuduyla Zonguldak’a göçen ve nerdeyse yüz yıldır Zonguldak’ta yaşayan ailelerden biriydik. Annemin babası olan dedem maden işçisiydi. Oğulları yani dayılarım da maden işçisiydi. Bu yüzden haftada iki gün çeşmenin altında işçi tulumlarını fırçalamaktan iyi bilirim kömürün kokusunu, karalığını ve emekle akıtılan terin izini, kokusunu. Kömür bizim bir parçamızdı. Kokladığımız hava, duvarlarımıza sinen koku, giysilerimizdeki is, sobada yanan ateş ve ekmek parası bir işti kömür.
Babam da işçiydi. O, kömür arıtım tesisi denilen, kömürün arıtıldığı, temizlendiği yer olan lauvarda elektrik işçisiydi.
Emek yoğun bir kentte, işçi kentinde yaşamak işçilerin çoğunu insanca yaşam, insanca üretim için hak mücadelesinin içine soktuğu yıllardı.
Babamın siyasetle tanışması, emek mücadelesi onun lauvarda çalışma dönemine 70’li yılların başlarına denk geliyor. Okuduğu kitaplar, sonrası örgütlülüğü derken oluşan politik bilinç işçi arkadaşlarına da sirayet ediyor. O dönemler bizim çocukluk yıllarımız. Anne ve babamla katıldığımız mitinglerde dövizlerimizde ”Et, süt, yumurta isteriz”, ”141-142’ye Hayır”, ”163’e hayır” ilk hatırladığım döviz yazıları.
Babamın politik süreci 70’li yıllar ve haliyle 1977 1 Mayıs’ı da gelip çatıyor.
Babam ve mücadele arkadaşları o yıların devrimci sendikası Dev. Maden-Sen’le Zonguldak’tan İstanbul’a yola çıkıyorlar. İnsanca bir yaşam umudu ve devrime olan inançlarıyla yola koyulurlar. Babam ve yoldaşları o günü bir onur madalyası olarak hep yüreklerinde taşıdılar ve gururla anlattılar.
Sonra.. Sonrası malum. Kanlı biten 1977 1 Mayıs’ı.
Ve 38 yıl sonra bugün.
2015 1 Mayıs’ı bizim için de gelip çattı.
O gün Beşiktaş’ta tüm emekçiler ve emekçi dostlarıyla bir araya geldik. Amacımız, taleplerimiz net ve ortadaydı: Taksim Meydanı’nında 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nı kutlamak ve 1977 devrimci şehitlerimizi anmaktı.
Ayrıca benim için 1 Mayıs yasaklara rağmen İşçi ve Emekçi Bayramı’nı 38 yıl önce babamın ve yoldaşlarının olduğu yerde Taksim Meyda’nında kutlamak en büyük arzum ve hakkımdı.
Başbakan’ın “Ellerinde karanfillerle gelen herkese Taksim açıktır” açıklaması üzerine Taksim’e çıkma umuduyla ellerimizde karanfillerle saatlerce Beşiktaş’ta bekledik. Saatler süren heyetimizle polis arasındaki görüşme her zaman olduğu gibi kalleşçe bir saldırıyla son buldu. Camiden okunan cuma namazını bekler gibi bizleri saatlerce oyalayan polis ezan sonrası sanki kutsal görevini yerine getirircesine TOMA, biber gazı ve plastik mermilerle bir anda saldırdı. Ellerimizdeki karanfiller yerlere düştü. TOMA ve akreplerle ezdiler karanfillerimizi. Taksim Meydanı için hazırladığımız karanfilli çelengimiz onların ayakları altında paramparça oldu. İnsanlar yerlerde sürüklendi, canları yandı, gaz ve TOMA’dan gelen tazyikli su gözlerimizi, ciğerlerimizi yaktı ve plastik mermiler hesapsızca üzerimize yağdırıldı.
O saate kadar da ilçelerden 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenlerin sebepsiz yere araçları bağlanmış, yollarda araçları durdurulmuş, ulaşım hakları engellenmiş ve yollarda TOMA ve gazla müdahale edilerek eziyet edilmişti.
Yapılan zulmün yorgunluğuyla akşam evime gittim. Diğer il ve ilçelerdeki haberleri, olayları görmek için bilgisayarımı açtım. Onca gözaltı, saldırı, halka kapanmış sokaklar ve araçlara kapanmış yollar. Kutlanası bir günde ülkede faşizm kol geziyordu. Facebook duvarıma baktığımda birkaç fotoğrafta etiketlendiğimi gördüm. Şaşkın bakakaldım önce. Babamın şimdiye kadar hiç görmediğim 38 yıl önce 77 1 Mayıs’ında çekilmiş fotoğrafları vardı. 38 yıl sonra şimdi yıldızlar içinde olan babam en inançlı duruşuyla karşımdaydı.
Ne onurdu ki, babam Zonguldak’tan İstanbul’a gelen işçi yoldaşlarıyla birlikte Dev Maden-Sen’nin pankartının arkasında işçi yoldaşlarıyla birlikte Taksim’de yürüyordu.
”Faşizme karşı mücadelede işçi sınıfı ön safta” pankartını taşıyorlardı.
Bu fotoğrafları tam da 38 yıl sonra bugün babamın ve yoldaşlarının bu fotoğrafta olduğu yere, Taksim Meydanı’na çıkmaya çalıştığımız, faşizme direndiğimiz 1 Mayıs’ında görmek, yorgunluktan ve öfkeden gerilmiş zihnimin yerini yoğun bir duygu seline bıraktı. Bir kez daha babamla onur duydum.
Evet,Taksim’e çıkamadık. Babamın katledilen yoldaşlarını anamadık.
Evet, işçi ve emekçi bayramını kutlayamadık.
Ve evet, katiller yine aynı katil, faşistler yine aynı faşistlerdi.
Ancak 38 yıl önce olduğu gibi bu 1 Mayıs’ta da direnişimiz gösterdi ki, bu ülkenin halkı ve halkları olarak bizler, yine faşizme boyun eğmedik. Aynı inanç ve umutla yolumuza devam edeceğiz. Bunca faşizme karşın, diktatörlüğe karşın, zulme ve saldırılara karşın faşistlerin, katillerin, yolsuzların üstüne üstüne yürümeye devam edeceğiz.
Tek yol sokak tek yol devrim…