“Selvi Boylum Al yazmalım” filminin meşhur repliğinde “Sevgi neydi” sorusuna verilen üç kelimelik bir cevapla, tüm film boyunca kendini hissettiren ikilem son bulur. Seçim yapılmış, soru cevaplanmıştır. Ama aslında, bazı soruların ne sorması kolaydır ne de cevabı basittir ve tüm film aslında bunu anlatır. Son zamanlarda izlediğim/okuduğum haberlerde de sürekli kendi kendime sorduğum, aslında cevabı […]
“Selvi Boylum Al yazmalım” filminin meşhur repliğinde “Sevgi neydi” sorusuna verilen üç kelimelik bir cevapla, tüm film boyunca kendini hissettiren ikilem son bulur. Seçim yapılmış, soru cevaplanmıştır. Ama aslında, bazı soruların ne sorması kolaydır ne de cevabı basittir ve tüm film aslında bunu anlatır. Son zamanlarda izlediğim/okuduğum haberlerde de sürekli kendi kendime sorduğum, aslında cevabı hiç karmaşık olmayan fakat gel gör ki yaşamın içinden pratiklerle cevaplanması oldukça zor olan bir soru vardı: “Adalet neydi?”.
O saatte müsait olduğum için hemen Türk Dil Kurumu’nun sitesine girdim. Adaletin ilk anlamı olarak “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması” yazıyordu. Yürütmeden sorumlu hükümetin partisinin adındaki “Adalet”i bu tanıma örnek verebiliriz. Yine Türk Dil Kurumu, adaletin diğer bir anlamı olarak “Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları” tanımını yapmış ve ardından hemen bir de örnekle tanımını taçlandırmış: “Suçlular adaletin pençesinden kurtulamazlar.” Ama “O” pençeye bir kere düştüyseniz, adaleti ara ki bulasın!
Adaletin tek başına isim hali de yeterli değildir. Çünkü tanımda yer alan adaletin nasıl kullanılacağının veya uygulanacağının da tanımının yapılması gerekmektedir. “Adalet” kelimesinden türemiş ve “adaletli olan” anlamında kullanılan “adil” sıfatı, tam da burada adaletin, sadece bir parti isminden ibaret olmadığını anlamamıza yardımcı olmaktadır. Adil kişi, adil bölüşüm, adil yargılama gibi. Dolayısıyla adaletin olup olmadığını adil olup olmamamız belirler ve adaletin olduğu yerde adil de olmazsa olmazdır.
Mesela adil bölüşüm, basitçe, gelirin herkese eşit dağılımını ifade eder. Adil bölüşümün olmadığı durumda, manavın önünden geçerken çocukları görüp de canları istemesin diye montuyla yüzlerini kapatmak zorunda kalan biri, eğer çocukları meyve isterse alamayacağı için intihara teşebbüs eder. Bölüşüm adil olmadığı için bir başkası da, kirasını ödeyemediği ve evine yemek götüremediği için kendini ateşe verir. Peki adil yargılama olmazsa ne olur?
Devlet tarafından verilen 54 kişilik infaz listesinin ve 93-96 yılları arasında bu listede yer alan isimlerin faillerinin yargılanmasına halen devam edilmektedir. Cumartesi anneleri 525 haftadır yakınlarının faillerini ve mezarlarını aramaktadır. Fakat davalar birer birer zamanaşımına uğramaktadır. Grev hakkı, grev ertelemesi ve ardından Danıştay’ın 60 günlük süre içerisinde yürütmeyi durdurma kararı vermemesi sonucu fiilen kaldırılmıştır. Kadın cinayetlerinde, fail erkek, tahrik ve iyi hal indiriminden yararlanırken, Nevin Yıldırım tecavüzcüsünü öldürdüğü için müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Hükümetin, polis eliyle işlediği Gezi cinayetleri davalarında failler belirlenememektedir.
Adil yargılamanın olduğu bir adalet sisteminde aslında ne davalardaki ilerlemeden, ne zamanaşımından, ne grev ertelemesinden, ne de iyi hal ve tahrik indiriminden bahsedilir. Konu gayet basittir. Belirleyici kıstas, davaların, eğip bükmeden, uzatıp kısaltmadan maddi ve somut deliller çerçevesinde, adaleti sağlama amacı ile en etkin şekilde çözülmesine hizmet etmektir. Gerisi, hükümetin, adaleti uygulamadan sorumlu devlet kurumları aracılığıyla ortaya koyduğu oyalama taktiğidir, kendi adaletini uygularken çevreye dağıttığı adalet kırıntılarıdır. Yani, gerisi, teferruattır.
Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filmi de, kendi kendimize sorabileceğimiz birçok soruyu barındırmaktadır. Filmde, Nihal karakteri sosyal yardım ve dernek faaliyetleri ile uğraşmaktadır. Eşi Aydın ise, bu faaliyetleri küçümsemekte fakat ilişkilerinin gerilimli zamanlarında “oyalansın da aman terk etmesin” mantığıyla derneğe maddi yardım yapmaktadır. Yine böyle gerilimli bir zamanda Nihal, eşinin yaptığı maddi yardımı alarak İsmail’e para götürür. İsmail, yoksul, işsiz, evli, çocuk sahibi, hapishaneye girip çıkmış bir karakterdir. Fakat İsmail, parayı kabul etmek yerine ateşe atar. Nihal, yaptığı yardımların kabul görmüşlüğünün kendisine verdiği güvenle, yardımının, hele de sosyo-ekonomik durumu İsmail gibi olan bir kişi tarafından kabul edileceğinden o kadar emindir ki, paraların ateşe atılması en çok onu yaralar. Yıkılır Nihal. Kimilerimize Nihal’in İsmail’e yardım etmesi ne kadar doğal geliyorsa, İsmail’in hareketi bir o kadar gerçeküstü gelir. Gerçek hayatla bağdaştıramayız.
Oysa, vicdan yerine adaleti temel almaya başladıkça İsmail’in hareketi normalleşir. Toplumda adaletin olmadığı yerde, Nihallerin vicdanlı olmasını bekleriz. Böylece adalet kırıntılarıyla idare etmemiz beklenir. Ama bireyler vicdanlı da olmayabilirler ve o zaman da ya gelir bindiğin katırı öldürürler, ya cesedini dereye atarlar, ya cenazene saldırırlar ya da seni linç etmeye çalışırlar. Münferit değildir. Devlet şiddetinin sistematik, politik, idelojik bir biçimde uygulanan tezahürleridir, araçlarıdır. Peki o zaman adaletin olmadığı yerde İsmaillerin de paraları ateşe atması kaçınılmaz son değil midir?