En başta belirtmekte fayda var. Erdoğan’ın akla ziyan açıklamalarını konu etmektense Spinoza’nın lüle saçlarına düşen kırıklarla uğraşmayı tercih ederim. HDP şu an çıkıp “Allah birdir” diye açıklama yapsın, yarım saat geçmeden ya muhtarlar toplantısından ya da bir açılış töreninden “Bu kendini bilmez malum partiiii…” diye söze girip, bir iki hakaretten sonra inkar eden açıklama yapar. […]
En başta belirtmekte fayda var. Erdoğan’ın akla ziyan açıklamalarını konu etmektense Spinoza’nın lüle saçlarına düşen kırıklarla uğraşmayı tercih ederim. HDP şu an çıkıp “Allah birdir” diye açıklama yapsın, yarım saat geçmeden ya muhtarlar toplantısından ya da bir açılış töreninden “Bu kendini bilmez malum partiiii…” diye söze girip, bir iki hakaretten sonra inkar eden açıklama yapar. İktidar hastalığının tifo aşamasında bulunan cumhurbaşkanımız, her yönüyle ilginç bir kişilik. Öyle ki yağmur olsa toprağımıza yağmaz.
Geçtiğimiz günlerde yine kürsüde Kürtlere hitaben “Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?” ve Selahattin Demirtaş’a yönelik “Sen kimsin ya?” babında YGS’de bile çıkmayacak zor mu zor sorular sormuştu!
Kırk yıllık ciğerci Xalê Miheme “Yanlış soru doğru cevaplanmaz” demişti ama yine de şansımızı deneyeceğiz. Kurdistan sokaklarındaki kavgaların yüzde doksan beşinin sebebi, bir sebebin olmayışıdır. Tek bir sebep vardır: Bir tarafın diğer tarafa “îndir o elin oxlim” demesi ile başlayan inatlaşma…
Bağlar’ın damlarında, Xançepek’in dar sokaklarında ise ezen-ezilen pratiği başka bir şekilde hayat bulur. Güç dengesinin altında kalan isyankar yürek, çok geçmeden “Sen kime dîşin sixîsan oxlim” diye çıkış yapar. Bu çıkış ateşe benzinle gitmenin son halidir. Gerisi büyük bir kavga ve gürültüdür.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve oda sıcaklığı şartlarında düşünün. Erdoğan’a verilecek “Hele sen önce o elin îndir” cevabından daha mantıklı, insani, konjonktürel, felsefik ve siyasi vs. başka ne cevap olabilir? Rahmetli, ruhu şad olsun, Yaşar Kemal sağ olsaydı şu alternatif cevabı verebilirdi: “Sen Filler Sultanı’sın, biz de Kırmızı Sakallı Topal Karınca’yız”.
Ortadoğu gerçekliğinde kendisinin prototipine örnek teşkil eden pek çok açık figür ve doymak bilmez diktatöryel davranışlar gösterebiliriz ama; Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kitabı kadar yakın bir tasvir bulmak zor olabilir. Kitap, karıncaların ülkesini işgal eden ve her yönü ile onları sömüren fillerin hikayesini konu ediniyor. Kendi halinde, kendi dünyasında, çalışan ve durmadan üreten karıncalar bir gün ansızın fillerin korkunç saldırısına maruz kalır. Küçücük karıncalar ne yapabilir ki? Teslim olurlar…Tüm mesele de bu teslimiyet ile başlar. Farklı ülke ve cinsten her türlü karınca tutsak edilir. Filler sultanı, akıl danıştığı hüdhüd kuşu sayesinde karıncaları konrol altında tutmak için kirli bir siyasete girişir. “Her zaman korku, her yerde korku” ilk başvurduğu ilkedir. Ardından asimilasyon politikaları başlar. Tüm karıncaların aslında fil olduğu söylemleri ile daha çok çalışmaları için de karıncaların fillerin ataları olduğu anlatılır sürekli. Buna çok sevinen karıncalar fil gibi davranmaya başlarlar. Okullarda filce eğitimi alarak yepyeni bir kimlik kazanırlar. Filce öğrenirler ve sadece bu dili konuşurlar.
İktidarını sürekli genişletmek isteyen Filler Sultanı, tam tahakküm için karıncalar arasına fitne sokmaya başlar. Bir grup karıncayı ajanlaştırırken, bir diğer grubu yozlaştırır. Seyreltilmiş tüm propaganda taktiklerini uygular. Karıncaları karıncalara düşman eder. Doymak bilmez hırsı için onları her yönü ile çalıştırıp kendine bağımlı kılar.Filler sultanının karıncalara yaptırdığı ilk şey saraydır. Şu anki “AK Saray”ı gölgede bırakan bir saraydır. Karıncaların emeğinden, ekmeğinden çalarak doldurduğu bir saray yapar. İçerisinde ne desen var. Her bir fil için bir saray yapmaya başlarlar. Karıncalar açlıktan, yoksulluktan kırılır ve Sultan bu durumu da kendi lehine kullanır. Aç olanları kendine bağımlı kılacak şekilde yönetir, onlara istediğini yaptırır. Filler sultanı bunun gibi daha onlarca yöntemi kullanır.
Tüm bu olup biten yabancılaşma, özden kopma ve cinnet haline sadece Kırmızı Sakallı, demirci bir topal karınca itiraz eder. Karıncalar arasında örgütleme yapar. Filler sultanının uykusunu kaçıran, ölüsünü veya dirisini istediği, sürekli sayıkladığı karınca bu topal demirci karıncadır. Onu yakalamak için çılgınlığı aşan yöntemler ve her türlü şiddete başvurur…
Hikayenin gerisini az çok biliyorsunuz. O sarayların ne hale geldiğini de merak eden varsa ve elbette okumamışsa kitaba bir göz atabilir. Bu kitaptan ayrıntılı bahsetme sebebim şu: Filler Sultanı karıncalara sürekli “Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?” deyip duruyor. Masalsı bir anlatı ile günümüz gerçekliğinin birleştiği yer gelip bu soruda, bu kibirde ortaklaşıyor.
Bu işin sonu da, örgütlü topluluğun zaferleri de ortak olacak. Tarihin diyalektiği bizi oraya doğru götürüyor. Onlarca azınlık, öteki ve hor görülen ama asıl yükü çeken biz “karıncalar”, başımızda büyüdükçe büyüyen, ezdikçe ezen, yedikçe iştahı kabaran ve daha çok talep eden bir Filler Sultanı ile karşı karşıyayız.
Yaşar Kemal öngörüsünde yanılmayacak. Demircilerin torunları şimdi sahnede ve her şeyi net olarak analiz edebiliyorlar. Fil olmadıklarını biliyorlar. Kirli medyasına, kindar ordusuna ve sahte politikalarına karşı durup direniyorlar. 7 Haziran günü “karıncalar” ile “fillerin” ilk savaşı olmayacak, “fillerin” resmi anlamda ilk mağlubiyetleri olacak. Birleşmiş karıncaların önünde ne fil ne de koca saraylar duramaz. Filler o zaman anlayacak karıncaların “kim” olduğunu… Başa dönecek olursak! Sorular boş ama cevaplar dolu