Onların her şeyi beyazlatacak güçte çamaşır suları var, seninse çamaşır suyuna bastırmak istediğin adamlar Senin annen de evlenmeden önce 45 kilo olduğunu iddia ediyor mu? Ben de kendimi bilmeden önce mutlu olduğumu iddia ediyorum ama kimseyi inandıramıyorum. Baharları çok sevdiğim dönemler olmuştu, o günleri hatırlayınca etraf hep çilek gibi kokar. Yaz geliyor. Bu mevsim seni […]
Onların her şeyi beyazlatacak güçte çamaşır suları var, seninse çamaşır suyuna bastırmak istediğin adamlar
Senin annen de evlenmeden önce 45 kilo olduğunu iddia ediyor mu? Ben de kendimi bilmeden önce mutlu olduğumu iddia ediyorum ama kimseyi inandıramıyorum.
Baharları çok sevdiğim dönemler olmuştu, o günleri hatırlayınca etraf hep çilek gibi kokar. Yaz geliyor. Bu mevsim seni de korkutuyor mu? Dört bir tarafımızı ince belli, uzun boylu, bikinili “ideal kadınlar” kuşatacağı için değil elbet. Bu da bir sebep ama külliyen bundan değil. Gözünde keder taşıyan kadınlar vardır, bilir misin? Beş duyu muhakkak fazla gelir onlara. Bana sorarsan o kadınlar eninde sonunda birbirini bulacak ve buralar hiç de eskisi gibi olmayacak.
Dünya, karşımıza geçip bize diklenemeyecek çünkü hesap sorma sırası bize, ağzında safra tadıyla yaşama sırası ona geçecek. Ne fiyakalı bir dönüşüm ama!
Erk’ekliği yeniden üreten “Medya”
Annem hep çok üzgün… “Sizleri karı-koca ilan ediyorum” cümlesini işittiğinden beri bu halde bence. Zannediyorum ki birinin “karısı” olmak ona çok da iyi gelmemiş. Gazetelerin sayfasını hırsla ve hınçla çeviriyor. Sakin ol anne, yitip giden bir ömrün hesabını bir gazete yığınından soramazsın. Karı-koca ilan edilen çiftler gazetelerde nikah şekeri gibi tatlı değil de defolu bir elbise gibi çıkıyor.
Haberler bas bas bağırıyor; “tayt giymiş, çığlık atmamış, yemek yapmamış, kahkaha atmış, genel ahlaksızmış, üstelik kocasını aldatmışmış…” Nereden baksan hamaset… Kelimeler ayaklanıp boğazlarımıza yapışıyor sanki. Kendi kelimelerimizi de katıp içlerine, kanaya kanaya can vermemize sebep oluyorlar sonra. Sahi, kaç kez ölebilir insan anne, hayattayken ama muhakkak hayattayken? Ya da öldürülebilir diye mi sormalıyım?
Bak televizyondaki kadınlara, deterjanları lekeleri çıkaracak kadar güçlüyse kendileri de güçlüymüş gibi davranıyorlar. Yegâne amaçları temiz, pak, düzenli ve hamarat görünmekten ibaretmiş gibi davranıyorlar. Onların her şeyi beyazlatacak güçte çamaşır suları var, seninse çamaşır suyuna bastırmak istediğin adamlar. Mutluluğun yolu çamaşır suyu kokmaktan mı geçer, ne dersin? En iyi yemeği yapmak için birbirleriyle yarışan kadınlardan herkes bahsediyor ama yemeği tuzlu yaptığı için öldürülen kadınlardan kimse bahsetmiyor. Senin işin ötelenenlerle öyle değil mi? Görmezden gelinenler ve yok sayılanlarla. Varlığın bu denli rağbet gördüğü bir dünyada en iyisi yokluktur belki, kim bilebilir ki?
Üst kat komşum durmaksızın ilahi söylüyor. Zaten bana kalırsa başka da bir şey bilmiyor. Patatesleri kızgın yağa attığı sırada sesinin tınısı sanki kızartma kokuyor. Biri o kadına Tanrı yok dese ve bu dediğini ispat etse kadın şarkısız kalacak.
İnsanlara en büyük kötülüğü yapanlar şarkılarını ellerinden alanlardır diyorum, duyuyor musun? İlahileri elinden giderse kızartma da yapamaz. Hem inançsız hem yemeksiz kalır sonra. Kocası da sinirlenir muhtemelen. Çok zor durumda kalırsa karısını yiyebilir ama. Hem zaten kadınlık, türlü türlü insanın türlü türlü ihtiyacına karşılık vermektir. Olsun, bunun da mükâfatı var pek tabii. Yalnızca kadınlar ayaklarının altına serilmiş bir cennetten faydalanabilir öyle değil mi?
Asaletimiz de sizin olsun baylar rezaletimiz de!
Arada buluşup konuşalım. Yolunda giden hayatlarımızdan, delirmek üzere olan annelerimizden, erkeklerin ne kadar kusursuz varlıklar olduklarından falan bahsederiz. Dertlenir ve muhakkak bir sigara yakarız ardından.
Bu memlekette her beş kadından beşinin en iyi bildiği şey kederdir. Bilmiyorsun. Olsun. Zamanı gelince mutlaka öğrenirsin. Yan yana yürürüz sonra. Enikonu kalabalık oluruz. Cenneti alırız ayakaltından, ayaklarımıza dolanmasın. Ve sonra haykırırız: “Asaletimiz de sizin olsun baylar rezaletimiz de!” Şiirli ve şarkılı kadınlar oluruz, dört bir tarafımız çilek gibi koksun diye yine.