2014, işçi sınıfı için çok çetin, çok acılı bir yıl oldu. 2014 yılı, 13 Mayıs’ta Soma’da yaşanan toplu işçi kıyımıyla, özelleştirmenin, taşeronlaşmanın neden olduğu toplu iş cinayetiyle hatırlanacak. Yeraltında yitip giden üç yüz bir can, yerüstünde acılı anneler, babalar, eşler… “Sağlam irade”nin, sağlam koruma altındaki görüntüleri. Hayretle, inanamayarak izlediğimiz, acısını haykıran bir madenci yakınına vurduğu […]
2014, işçi sınıfı için çok çetin, çok acılı bir yıl oldu.
2014 yılı, 13 Mayıs’ta Soma’da yaşanan toplu işçi kıyımıyla, özelleştirmenin, taşeronlaşmanın neden olduğu toplu iş cinayetiyle hatırlanacak. Yeraltında yitip giden üç yüz bir can, yerüstünde acılı anneler, babalar, eşler… “Sağlam irade”nin, sağlam koruma altındaki görüntüleri. Hayretle, inanamayarak izlediğimiz, acısını haykıran bir madenci yakınına vurduğu ya da vuramadığı sahneler. Yerde tekmelenen işçiler, işçi yakınları. Ve başka yerlerde, başka iş cinayetleri, ölümler, ölümler… Torun Center inşaatında, on işçi öldürüldü. 28 Ekim’de Karaman’ın Ermenek ilçesinde eski ocakta biriken suyun basması sonucu mahsur kalan 18 işçi öldürüldü. Taşeron manyaklığı binlerce işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirmesine neden oldu. Vicdansız ve insafsız bir üretim zorlaması, daha çok, daha çok kar için çıldıran silahlı külahlı yeni yetme sermaye maden ocaklarında, fabrikalarda, işliklerde ölüm üretiyor. Ve ulema… İş güvencesini “Allah’a güvensizlik” sayan zihniyet, insanın kanını donduran fetvalarıyla bu cinayetlerin bir çeşit zihinsel/dinsel gerekçesini, alt yapısını kurmakta. Bütün bunlar olup biterken “Taşeronlaşma emeğin sömürüsüdür!” diyerek insanları eşek yerine koyan Çalışma Bakanı, bir yandan da yeni ve esnek/kuralsız ve güvencesiz çalışmayı endüstrinin bütününe yaygınlaştıracak, sendikalaşmayı çok daha zorlaştıracak yasa hazırlıkları peşinde.
2014 yılı devletin “grev kırıcılığı” yaptığı bir yıl olarak da hatırlanacak. Cam işçisinin grevi 27 Haziran’da hükümet tarafından “genel sağlık ve milli güvenlik” gerekçesiyle ertelendi. İleri demokrasi şampiyonlarının 12 Eylül yasalarından aynen aldıkları sendika yasasının “grev ertelemesi” hükmü aslında bir yasaklanmaydı. Yasa, erteleme süresinin sonunda grevin tekrar başlamasına imkan vermiyordu. Grev kırıldı. Türkiye için bağlayıcı olan uluslararası asgari normlara baştan aşağı aykırı olan sendika yasası, sendikalaşmayı, toplu sözleşme yapmayı işverenin insafına bırakıyor. Grev hakkı ise hükümetin iki dudağı arasındadır. Yasal grev, bir mücadele aracı olmaktan fiilen çıkarılmıştır.
2014 yılı işçi direnişlerine sahne oldu. Topkapı şişe işçileri 2014 yılına işgal ettikleri fabrikalarında direniş çadırında, teneke bidonların ateşinde ısınarak girdiler. Topkapı şişe direnişi sınıfa umut taşıdı. Soma’da direniş ve protestolar yaşandı. İşten çıkarmalara karşı Sütaş’ta, Kumport Liman’da, Maltepe Üniversitesi Hastanesi’nde, Danone’de direnişler oldu. Yatağan’da işçiler, termik santralin ve termik santrale kömür temin eden ocağın satılmasına karşı direniyor. Ülker’de, Nestle’de işten çıkarmalara karşı direnen işçilerin öfkesi yandaş Öz Gıda-İş’e yöneldi. 2014 yılı içinde direniş ve işyeri işgalleri işten çıkarmalara ve zaman zaman da güvencesiz iş şartlarına karşı örgütlendi. 2015 yılına girerken Birleşik Metal işçileri MESS’e karşı greve hazırlanıyor.
Bütün bu tek tek direnişlere rağmen sınıf 2015’e örgütsüz, parça parça giriyor. Türk-İş’in, geleneksel siyasi iktidarla iyi geçinmeye dayanan kamu sendikacılığı politikasına AKP hükümeti prim vermiyor. AKP, tercihini yandaş Hak-İş’ten yana kullanıyor. Türk-İş kimi sektörlerde üyelerini hükümet destekli Hak-İş’e kaptırdı. Artık, Seyfi Demirsoy’un “Ankara’da Türk-İş vardır!” veciz sözü de yalan oldu. Türk-İş fabrikalarda zaten yoktu, artık Ankara’da da yok. Türk-İş dibe vurdu, izlediği silik, sinik siyasetle kumun altına girmeye çalışıyor. Sendikal Güç Birliği Platformu, Türk-İş’e ve sendika hareketine yeni bir soluk getiremedi. Önemli bir kayıpla daha da etkisizleşti. İşçi sınıfının inadı DİSK, sendika hareketi içinde yarattığı harekete rağmen 12 Eylül’den önceki DİSK değil. Sendikalar, temel işçi ve sendika meselelerine karşı, bütünlüklü bir örgütlenme/mücadele perspektifi ortaya koyamıyorlar. Tek tek grevlerle, direnişlerle ortaya çıkan tepkileri örgütleyerek büyütebilecek etkili bir mücadele hattı çizemiyorlar.
2015, ülke siyaseti açısından önemli bir yıl olacak. Haziran’da belki de daha önce milletvekili genel seçimleri yapılacak. Seçimler, uygulanabilecek “seçim ekonomisi” ve bunun sonuçları; sermayenin/hükümetin kıdem tazminatı gibi çok temel işçi meselelerine yönelik politikalarının zamanlaması üzerinde etkili olacaktır. Sendika hareketi, örgütlülük düzeyi ve yapısal özellikleri bakımından 2015’te, ülke düzeyinde etkili, yön gösterici bir sınıfsal duruşun hayata geçirilebilmesi bakımından hiç umut vermiyor.
İşçiler, emekçiler için her yıl bir öncekinden daha zor. Ama bir gün, bütün sayısal, sosyal göstergeleri, parametreleri, paradigmayı, konjonktürü ya da her ne karın ağrısıyla hepsini parçalayıp, “yepyeni bir hayat” gelecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.