Yazının başlığı, Handan Çağlayan’ın “Kuşaklararası Dil Değişimi/Eğilimler, Sınırlar, Olanaklar, Diyarbakır Örneği AYNI EVDE AYRI DİLLER” adlı eserinin isminden aldım. Amed’de yapılan bu çok önemli sosyodilsel çalışma, Kürtçenin günlük hayat içindeki yeri, dilin kuşaktan kuşağa değişimi, genç kuşakların anadili açısındaki durumları, toplumsal cinsiyetle ilgili dilin durumu, köy-kent ve eğitim düzeylerin dile olan etkileri gibi konular içeriyor. […]
Yazının başlığı, Handan Çağlayan’ın “Kuşaklararası Dil Değişimi/Eğilimler, Sınırlar, Olanaklar, Diyarbakır Örneği AYNI EVDE AYRI DİLLER” adlı eserinin isminden aldım. Amed’de yapılan bu çok önemli sosyodilsel çalışma, Kürtçenin günlük hayat içindeki yeri, dilin kuşaktan kuşağa değişimi, genç kuşakların anadili açısındaki durumları, toplumsal cinsiyetle ilgili dilin durumu, köy-kent ve eğitim düzeylerin dile olan etkileri gibi konular içeriyor.
Araştırma Amed’de gerçekleştirilen odak grup toplantılarına, aile ve okul ziyaretlerine, çocuklarla çalışan toplum örgüt temsilcileri ve kamu kuruluşu çalışanlarıyla yapılan yüz yüze görüşme ve gözlemlere dayanıyor. Ayrıca şehrin sesine, onun konuştuğu dil(ler)e de mikrofon tutulmuş.
Araştırmada, daha önce tahmin ettiğimiz ve kısmen de olsa birtakım çalışma ve gözlemlerden edindiğimiz kuşaklararası dil değişimi ile dil yetimi, eğitim düzeyin yükselmesiyle birlikte oluşan asimilasyon gibi sonuçları sayın Çağlayan daha çarpıcı tespitlerle ortaya koyuyor.
Bu saha çalışması sayesinde bazı şeyleri daha net öğrenebiliyoruz. Kürt Siyasi Hareketi’nin bilhassa 2000’li yıllardan sonra anadiline verdiği önem ve dille ilgili yapılan çalışma ile mücadeleler, toplumda dil duyarlılığını oluşturmuş mesela.
İnsanların eğitim düzeyi ve sosyal statüleri yükseldikçe asimilasyonun da artığından haberdardık. Türkçe eğitim almamış veya az almış kesimlerde Kürtçe birinci dilken, diğerlerinde ikinci dil. Asimilasyona maruz kalmış ikinci kuşaklar birinci ile üçüncü kuşaklar arasında tercüman rolünü oynuyorlar. Türkçenin girdiği evde zayıflayan dil Kürtçe olurken, aynı zamanda kırsaldan kente doğru gelindikçe de durum Kürtçe aleyhine bir seyir izliyor.
Diğer yandan bu çalışmanın ortaya koyduğu iki olgu var ki üzerinde önemle durulmalı bence. İlki şu: Eğitim, sosyal ve ekonomik açıdan standartları yüksek olan, siyasallaşmış ve kimlik bilincine varmış kesimler arasında Kürtçeye olan eğilim artıyor, buna karşın düşük gelirli, şehrin varoşlarında yaşayan neredeyse tek dilli, yani ev dili sadece Kürtçe olanlarda ise tersi bir süreç yaşanıyor: Onlara göre okumak, iş güç sahibi olmak için Türkçe eğitim şart.
Diğer olguya gelince; çocuğa dili de aktaran anadır, dolayısıyla ana ile anadili arasında güçlü, ayrılmaz bir bağ vardır diyoruz. Oysa toplumsal cinsiyet açısından dile de değinen bu çalışma, var olan bu kanıyı sarsıyor. Özellikle kızlar (kırsal kesimdekiler dahil olmak üzere) Türkçe konuşmaya daha özen gösteriyorlar. Onlara göre modern hayatın dili Türkçe, Kürtçe ise erkek egemen kültürün dilidir.
Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) yayınları arasında çıkan Handan Çağlayan’ın bu çalışması özellikle Kürtçenin durumuyla ilgili merak edilen birçok konuya ışık tutuyor. Onun için sosyolengüistik araştırmalara ilgi duyanlar için önemli olan bu yapıtı Kürtçe ve İngilizceye çevirip yayınladığı için de ayriyeten DİSA’yı kutlamak gerekiyor.
Kürtçe çevirinin imlasıyla ilgili birkaç söz söylemem de lazım. Zira Luqman GuldivÍ tarafından Kürtçeye çevrilen çalışmanın redaksiyonu bana ait. Ama ne var ki, çok az da olsa düzeltilerime sonradan müdahalede bulunulmuş. Örneğin fikir “fikr” (düşünce), zimanÍ fermî “zimanÍ fermÍ” (resmi dil), der barÍ bikaranîna zimÍn de ise “derbarÍ bikaranîna zimÍn” (dil kullanımı hakkında) şeklinde değiştirilmiş. Ayrı yazılması gereken “der barÍ…”, çalışmada “derbarÍ…” olarak değiştirilmiş. Oysa Kürtçede “der” sözcüğü, “di” ile aynı olup, “bar”dan ayrı yazılmalı. Onun için yapılan bu türden değişikliklere değinmeyi gerekli gördüm.
Bizim gibi halklar için hiç olmazsa ev, anadilin egemenlik alanıdır. Orası da kaybedildi mi asimilasyon başarıya ulaşmış demektir. Eğer “hat ji newalÍ bû xwediyÍ malÍ” demek istemiyorsak, eve dikkat etmeliyiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.