Londra’da bir cami… İmamı, striptiz kulübü işletip kadın ticareti yaptıktan sonra Pakistan’a gidip cihada katılan İngiliz istihbaratı bağlantılı bir vaiz
Londra’da bir cami… İmamı, striptiz kulübü işletip kadın ticareti yaptıktan sonra Pakistan’a gidip cihada katılan İngiliz istihbaratı bağlantılı bir vaiz. 15’inde çocuklar cihada katılmaya ikna edilip bu camide alıkonuyor. Hepsi yasalara göre suç. Ama çocukların aileleri polise başvurduğunda hiçbir şey yapılmıyor
Mehmet Ali Ağca, İpekçi cinayetinden sonra yakalandığında “bireysel terörist” olduğunu iddia etmişti. Aslında birçok faşist gerçekleştirdikleri iğrenç katliamlar sonrası, bu suçları bireysel olarak işlediklerini iddia ederler. Mesela geçenlerde ölen ve çocuk tecavüzünden dolayı hapse atılan İslamcı yazar Hüseyin Üzmez de 50’lerde Yalman’ı vurduğunda aynı şeyi söylemişti.
Birileri Avrupa ve ABD de cinayetler işleyen İslamcı faşistlere de aynı muameleyi yapıyor. Charlie Hebdo katliamını yapan İslamcıların da diğer katiller gibi örgütsel bağlantıları karartılmaya çalışılıyor. Söylenen kısaca şu: Tamam o kadar bireysel değil ama aslında Fransa içinde fazla bağlantıları yok, tüm bağlantıları Irak ya da Yemen’deki İslamcı örgütlerle.
Gerçekten de yok mu? Aynı şeyler diğer İslamcı teröristler için de söylenmişti. Mesela geçenler de Kanada’da parlamento basan, ya da Boston’da halk arasına bomba koyan vb tüm teröristlerin, bir süre sonra ya tek başlarına ya da küçük hücreler şeklinde bu eylemleri gerçekleştirdikleri iddia ediliyor. Ama gerçekten öyle mi? Bu eylemleri bağımsız küçük hücreler mi gerçekleştiriyor? Bu teröristlerin gerçekten de Fransa, İngiltere, ABD vb bir örgütlenme ağı, özellikle göçmen kitle arasında yaygın kitlesel destekleri yok mu?
Nasıl hücrelerse bunlar bazen tek kişi iken (Mesela Avustralya ve Kanada’daki teröristler), bazense en fazla üç dört kişilik hücreler şeklinde çalışıyorlar. Bu kişiler kendi başlarına gerekli istihbaratı yapıyor, gerekli silahları buluyor, gerekli silah ve askeri eğitimi alıyorlar, sonra da bu eylemleri yapıyorlar ama birden, mesela son Paris cinayetinde olduğu gibi saklanacak bir ev bile bulamıyorlar! O kadar yalnızlar ve kimsesizler yani!
Ama gerçekten öyle mi? Aslında daha şimdiden bu katillerin değişik bağlantıları ortalığa dökülmeye başladı. Ama geçmişteki benzer olaylar sonrası polisin aldığı tavırlardan dolayı Fransız polisinin bu bağlantıları hiç karıştırmayacağını söyleyebilirim. Fransız gizli servisi bu katillerin hepsini yıllardır gözlem ve denetim altında bulunduruyor, onları yıllardır takip ediyor, bağlantılarını gözlüyor. Buna rağmen eğer Fransa bu kişilerin bir iki kişi dışında örgütsel bağlantılarını bulamıyorsa, bu durum Fransa’nın sadece bu kişilere odaklandığını ama arkalarındaki örgüt ve yapıları koruduğu anlamına gelir. Ve olan da tam da budur. Çıkarılan tüm gürültüye rağmen gerek Fransa gerek diğer emperyalist devletler, bu teröristlerin ortaya çıktığı beslendiği legal, yarı legal ve illegal İslamcı örgütlenmeleri koruyorlar. Dahası bu örgütlenmelere her türlü desteği veriyorlar. İngiltere’nin bu insanlara okul açma izni dahi verdiğini söylesek durum daha bir açıklığa kavuşur.
Londra’da bir cami
Durumu daha iyi anlamak için Londra’da bir camiye gidelim. Kuzey Londra’da bulunan Finsbury Park Camiine. Bu cami Avrupa’daki cihatçı camiler ve örgütler ağında oldukça önemli bir yer işgal eder. Bu yüzden bu camiye biraz yakından bakalım. Caminin eski imamı Ebu Hamza Mısırlı bir cihatçı, İngiltere’ye 80’lerde gelmiş, sonra okumuş mühendis olmuş, bu arada gece kulüplerinde fedailik yapmış, sonra kendi işini kurmuş pavyon çalıştırmış. Çalıştırdığı pavyon Londra’nın batakhanesi sayılan SOHO’da bir striptiz kulübü. Kadın tüccarlığından sonra biz bunu Pakistan’da cihatçı olarak görüyoruz. Bu arada Pakistan’da bir bomba ile elinin ve gözünün birini kaybediyor, sonra İngiltere’ye geri dönüyor ve Finsbury cami imamı oluyor. Bu arada camide sürekli olarak cihat vaatleri veriyor. Ebu Hamza terörizm suçlamalarından dolayı geçenlerde ABD de müebbet hapse mahkûm oldu.
Charlie Hebdo katillerinin Finsbury Park Camii ve Ebu Hamza ile olan bağlantıları, fotoğrafları vb her şey daha yakalanmadan (Fransa da yaşamalarına rağmen) gazete sayfalarına dökülmüş durumda. Yani öyle kimsesiz filan değiller, birçok bağlantıları var, hatta bu bağlantılardan birisi Avrupa da cihat ağı örgütlenmesinde çok önemli bir yeri bulunan Finsbury Park Camii. O zaman sorulması gereken soru şu; Fransa ya da diğer emperyalist devletler bütün öfke gösterilerine rağmen niye bu terör ağlarına dokunmuyorlar, hatta söylem itibari ile onları koruyorlar?
Türkiye’de yaşayan herkes bilir ki Türkiye’deki İslamcı terörün en önemli kaynaklarından birisi İslamcı eğitim kurumlarıdır (Kuran kursları, imam hatip liseleri vb). Bunlar vakumda yetişmezler. Bunları yetiştiren ciddi bir örgütlenme ağı vardır. İslamcı katillerin Avrupa ve ABD’de son on beş yıldaki tüm eylemlerine bakın, bu eylemlerin ardından onların örgütsel yapılarını ya da bağlantılarını ortaya çıkaran tek bir ciddi operasyon yapılmadığını göreceksiniz. Hâlbuki bu eylemcilerin hemen hepsi batılı istihbarat servislerinin gözetimindedir. Gözetimi lafını takibi altında olarak söylemiyorum, bu terör ağları doğrudan batılı istihbarat örgütlerinin gözetimi ve koruması altındadır. Bu teröristlerin batılı gizli servisler ile bağlantıları her eylemden sonra gazete sayfalarına düşmektedir.
“İngiliz istihbaratı ile düzenli görüşüyordum”
Gelin Ebu Hamza olayına biraz daha yakından bakalım. Sonuçta Charlie Hebdo katillerinden, ayakkabı bombacısına kadar birçok İslamcı teröristin yolu bu camiden geçer. Bu caminin İslamcı bir terör merkezi olduğu uzun yıllardır biliniyordu. Ama İngiltere devleti bu yıllar boyunca bu merkeze dokunmayı reddetti. En sonunda başka çare kalmayınca Ebu Hamza ve birkaç adamı tutuklandı ve Ebu Hamza 6 yıl gibi gülünç bir cezaya çarptırıldı. Ama bu sefer ABD istihbaratı Hamza’nın bu sefer Yemen’deki ABD hedeflerine yapılan bir saldırı ile bağlantısını bulunca, ABD ye iade edildi ve ABD de müebbet cezaya çarptırıldı.
Mahkemesi oldukça komikti. Avukatları Ebu Hamza’nın aslında İngiliz polisine ve İngiliz gizli servisine çalıştığını iddia ettiler. Hatta Ebu Hamza İngiltere sokaklarında kan olmadığı sürece, istediği gibi vaaz verebileceğini kendisine bizzat İngiliz gizli servisinin söylediğini iddia etti. Hatta avukatları iddiaları destekleyen ve İngiliz polisinden yasal olarak aldıkları elli sayfalık bir belgeyi de kanıt olarak mahkemeye sundu.
Ebu Hamza 1997 ve 2000 yılları arasında İngiliz İstihbaratı ile düzenli olarak görüştüğünü söylüyor. Aynı yıllarda ben de Londra’da oturuyordum. Camii Bosna ve Çeçenistan’da savaşacak cihatçılar için bir kayıt merkezi idi. O yıllarda Alevi-Kürt bir tanıdığımın oğlu, (tanıdıklarım karı koca PKK sempatizanı idiler) daha 15 yaşında idi ve Sünni olup cihatçı olarak Çeçenistan’a savaşa gitmeye karar vermişti ve bu camiye katıldı. Çeçenistan’a gitmek için kayıt oldu ve oraya gidene kadar camide yatıp kalkmaya başladı.
Yapılan her şey suçtu. Bir başka ülkede savaşmak için asker toplamak İngiltere yasalarına göre suçtu. Yaşı küçük çocukların alıkonulması kendi rızası ile dahi olsa bir suçtu. Tanıdıklarım birçok kereler polise gitmelerine rağmen polis hiçbir işlem yapmadı. En sonunda PKK’liler aracılığı ile bazı milletvekillerine ulaştılar, onların çabaları ile çocuklarını oradan alabildiler. İşte o yıllar Ebu Hamza’nın ”ben İngiliz istihbaratı ile düzenli görüşüyordum” dediği yıllar. Yani Ebu Hamza ve İngiliz istihbaratı cihatçı toplama işini beraber yapıyorlardı. Aslında o yıllarda durum tüm Avrupa’da aynıydı. Fransa, Almanya, Hollanda vb tüm ülkelerde belli camiler ve İslami dernekler o ülkelerin istihbaratları ile ortak çalışıyor ve Bosna’da, Çeçenistan’da vb savaşacak cihatçı kaydediyorlardı. Ebu Hamza’dan Paris katillerine kadar hemen herkesin profili aynıdır. Çoğu yoksul ailelerden gelirler ve toplumun en lümpen kesimini oluştururlar. Doğru dürüst bir değerleri yoktur. Bu yüzden bu kimseler mesela solcu öldürmekte, halka karşı cinayetler işlemekte (mesela halkın toplu olduğu yerlere bomba koymak, sivilleri hedeflemek vb) mükemmeldirler. Mesela Libya ve Suriye’de emperyalist savaş için gereken cihatçıların bulunması ve gönderilmesi, benzer cami ve İslamcı dernekler tarafından organize edilmiştir. Sadece İngiltere’den Suriye’ye giden İslamcı terörist sayısının 400-500 civarında olduğu tahmin edilmektedir. İngiltere doğumlu bir sürü genç intihar eylemleri ile ölmüştür. Fransa, Belçika, Almanya… bunlar hiç de farklı değildir. İstanbul’daki intihar eylemcisi Dağıstanlı kadının sevgilisi ya da kocası Norveç kökenli bir cihatçıdır ve Suriye’de emperyalist çeteler için savaşırken ölmüştür. Emperyalist devletlerden sadece Suriye’ye giden cihatçı sayısı binlerle ifade edilmektedir.
Emperyalistlerle cihatçıların aşk-nefret ilişkisi
Ancak bu durum kendi içinde büyük sorunlar ve çelişkiler taşımaktadır. Bu cihatçılar büyük çoğunlukla emperyalistlerin savaşlarında kullanıldılar. Hala da kullanılıyorlar ama işleri bittiğinde ise tasfiye ile karşı karşıya kalıyorlar. Türkiye’de de işi bitince Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu devlet tarafından infaz edilmişti. Ama daha sonra tekrar ihtiyaç duyulunca, bu İslamcılarla tekrar çalışıyorlar. Bugünlerde Türkiye Devleti zamanında PKK’ye karşı kullandığı, daha sonra liderini öldürerek tasfiye ettiği Hizbullah örgütünü yeniden PKK’ye karşı kullanmaya çalışılıyor. Yine Libyalı bir İslamcı olan Abdul Hakim Belhaj’ın hikayesi bu konuda önemli bir örnektir.
Belhaj Libyalı bir İslamcıdır ve 1988’de Afganistan’da cihada katılır, daha sonra Kaddafi’ye karşı bir silahlı ayaklanma örgütler. Bu yıllarda sürekli batı ülkelerine girip çıkmaktadır ama 2001 ikiz kule saldırılarının ardından Taliban tarafında yer alınca İngiliz hükümeti tarafından Malezya’da (İslamcı bir ülke bu cihatçıyı hamile karısı ile beraber tutuklayıp İngiliz istihbaratına vermekte tereddüt etmez) tutuklanır ve daha sonra Libya hükümetine teslim edilir. Belhaj, Libya’da işkence görür ve cezaevine atılır. Ancak daha sonra Kaddafi karşıtı ayaklanmada Belhaj’ı yine emperyalist istihbarat örgütlerinin sevgilisi olarak görürüz. Şu an Libya’daki İslamcı liderlerden birisidir ve tekrar batılı servislerle beraber çalışmaktadır. Belhaj tekrar emperyalistlerle beraber çalışmaktadır ama İngiltere gizli servisine de kızgındır, sonuçta sadece kendisine değil ama hamile karısına dahi İngiliz gizli servisleri işkence yaptırmıştı, bu yüzden onları mahkemeye verdi, sanırım onlar da özür mahiyetinde bir tazminat verecekler ve Belhaj’ın Guardian gazetesine verdiği bir demeçte “İngiliz adaletine güvendiğini” söylemesine bakılırsa, eski aşıklar arasındaki tüm sorunlar Libya halkının ırzına geçilmesi temelinde şimdilik çözülmüş gözüküyor.
Cihatçılar neden tasfiye edilmiyor?
IŞİD daha bir iki yıl öncesine kadar emperyalistler tarafından, Türkiye ve Katar vb aracılığı ile desteklenen bir örgüttü. Ama IŞİD’in özellikle Irak’ta ABD’nin koruma altına aldığı bölgelere saldırması ve işgal etmesi sonucu ABD ve batılı emperyalistler IŞİD’i bombalamaya başladılar. IŞİD buna elindeki bazı batılıları öldürerek cevap verdi, ABD de IŞİD’e yaptığı saldırıları artırdı, hatta PKK ve diğer bazı güçlere silah vb yardımı yapmaya başladı. Son Paris saldırısı bu savaşın bir adımı olarak görülmeli.
Ama burada şu soru ortaya çıkıyor: Neden batılı emperyalist devletler kendilerini vuran bu yapıları artık tasfiye etmiyorlar? Tamam bunları zamanında desteklediler ama neden hala kendilerini de vuran bu terör eylemlerine rağmen bu faşistleri, bu terör yapılarını bir şekilde korumaya devam ediyorlar?
Bu sorunun yanıtı emperyalist ülkelerin göçmen işçilere ilişkin politikasında yatar. Bu politikanın temeli bu işçilerin diğer sınıf kardeşleri ile birleşmesinin önlenmesi için bilinçli olarak gettolaştırılmasında yatar. Bu gettolaşma ile İslamcı teröristler sorunu iç içedir. Bunu da ikinci bir yazıya bırakalım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.