Türk devleti Kürdistan’da öldürmeleri normalleştirmiş durumda. Kürt’ü öldürmenin bu kadar kolay olması kültürel soykırımcı zihniyetin sonucudur. Böyle her gün Türkiye’de bir genç ve çocuk öldürülse herhalde gündemden düşmez; Hükümet zor duruma düşer. Ama ölen Kürt olduğunda hükümet yanlısı ya da karşısında olan basın öleni suçlamaktadır. Nitekim on gün içinde biri 17, biri 16 yaşında iki […]
Türk devleti Kürdistan’da öldürmeleri normalleştirmiş durumda. Kürt’ü öldürmenin bu kadar kolay olması kültürel soykırımcı zihniyetin sonucudur. Böyle her gün Türkiye’de bir genç ve çocuk öldürülse herhalde gündemden düşmez; Hükümet zor duruma düşer. Ama ölen Kürt olduğunda hükümet yanlısı ya da karşısında olan basın öleni suçlamaktadır. Nitekim on gün içinde biri 17, biri 16 yaşında iki genç ve çocuk öldürülmüş, ama Türk basınında trafik kazasında ölen iki kişi kadar görülmemiştir. Ya da en son Amed’te öldürülen genç için yaptıkları gibi öleni suçlu göstermek için yayın yapmaktadırlar.
AKP hükümeti zamanında polis ve asker kurşunuyla ölen sivil gençlerin, çocukların, kadınların sayısı 500’den fazladır. Ama katillerin bırakalım hesap vermesi, bu cinayetler işlenmemiş gibi unutuluyor.
Türkiye neden demokratikleşmiyor, neden Kürt sorunu çözülmüyor sorularının cevabı, yüzlerce ölüme Türk siyasetçisinin, Türk basınının, Türk aydınının ve sivil toplumun bu yaklaşımında aranmalıdır. Yüzlerce ölüm nasıl normalleşir? Yıldönümü yaklaşan Roboski Katliamı nasıl normalleşir? Bu ölümler karşısında kıyamet koparılması gerekirken kanıksanması, bir yönüyle de Türkiye’de zihniyet olarak bir yozlaşmayı ve çürümeyi gösteriyor. Daha doğrusu ölenler Kürt olduğunda sessiz kalınması herkesi kirletiyor.
AKP iktidarı döneminde yüzlerce Kürt insanı, devrimci, demokratın katledilmesi, AKP’nin nasıl bir zihniyete sahip olduğunu açıkça gözler önüne seriyor. Asayiş dediği, sessizliği ya da tepkisizliği demokrasi ve özgürlüğü geliştirerek değil de baskı ve zulümle sağlamak gibi bir zihniyete sahip olduğu açıktır. Dünyada tüm diktatörler asayişi sağlamak adına sürekli baskı yaparak, önüne geleni tutuklayarak ve öldürerek muhalefeti susturup iktidarlarını, sömürülerini engelsiz sürdürürler. İşte AKP de Türkiye ve Kürdistan’da böyle bir ortam yaratmak için tutukluyor, öldürüyor, her türlü baskıyı sürdürüyor.
Şu açıktır ki, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için bu zihniyetin değişmesi gerekiyor. Demokratik karakterde bir paradigma ile istikrar, barış ve kardeşliğin sağlanması gerekiyor. Eğer Kürt-Türk, Alevi-Sünni kardeşliği olacaksa, Kürtlerin, Alevilerin, tüm ezilen toplulukların haklarını tanımak ve adaleti sağlamak gerekir.
Geçen günlerde ABD’de bir siyahi polis tarafından boğularak öldürüldü. Bu öldürme tüm dünyada kınandı, nefretle karşılandı. AKP iktidarı da kendi baskıcı ve katliamcı yüzünü örtmek için bu katliamı kınadı. AKP’nin de kınadığı bu ölüm için Amerika’da milyonlarca demokrat ve siyahi “Adalet yoksa barış da yok” sloganını attı. Çünkü bu tür olaylar olduğu müddetçe halk da sürekli tepkisini gösterecektir. AKP bu tepkiler kendi politikalarına eleştiri yapanlara yöneldiğinde göstericileri destekliyor; ancak kendi haksızlık ve baskılarına tepki gösterenlere yönelik de “Çocuk da olsa, kadın da olsa gereğini yaparız” diyor ve öldürüyor.
Şimdi böyle ceberut bir iktidarla karşı karşıyayız. Böyle bir iktidar ancak Türkiye’yi gerçek anlamda demokratikleştirecek radikal demokratik güçler tarafından alaşağı edilebilir. AKP iktidarı ne CHP’nin ne de Fetullahçıların sadece AKP karşıtlığı üzerine kurulu zihniyet ve politikalarıyla etkisizleştirilebilir. Çünkü onlar hegemonik bir iktidar gitsin, bir hegemonik iktidar gelsin istiyorlar. Dolayısıyla bunlarla Türkiye’yi demokratikleştirip Kürt sorununu çözmek mümkün değildir. Onlarca yıldır yürütülen demokrasi ve Özgürlük Mücadelesi’nin yarattığı birikimle Türkiye’yi köklü değişime uğratacak hamleler yapmak gerekir. Bu da köklü demokratikleşmeyi hedefleyen bir demokrasi ittifakıyla gerçekleşebilir. Bu açıdan önümüzdeki seçimi böyle bir yaklaşımla ele almak şarttır. Her gün yapılan öldürmeler ve tutuklamalara karşı en iyi tutum da böyle gösterilir.
Eğer bu seçimde tüm demokrasi güçleri bir araya gelirse hem AKP iktidarının sonu gelir, hem de başka hegemonik güçlerin de önü alınır. Bu açıdan hiçbir seçim bu dönemdeki kadar rol oynayacak bir devrimci demokratik karakter kazanmamıştır. Tabii ki HDP etrafında demokrasi isteyen tüm güçler birleşerek yüzde 10 barajını aşarlarsa!
Bu demokrasi ittifakı içinde sosyalistler dahil tüm radikal demokratlar, Aleviler, Müslüman demokratlar, ezilen ve hakları gasp edilen tüm etnik ve dinsel topluluklar, Türkiye’de köklü değişim isteyen bir kesim liberal, tabii ki kadınlar, gençler, emekçiler. Demokrasiden yana olan daha başka kesimler de sıralanabilir. Bu güçlerin bir araya gelmesi için çok neden var. Bu güçler bir araya geldiğinde yüzde 15’leri aşan bir oy potansiyeli ortaya çıkar. Bu da onlarca yıldır yürütülen demokratik devrim mücadelesinin yarattığı birikimle Türkiye’yi demokratikleştirecek gelişmeler yaratır. Bu açıdan bu seçimde CHP’nin, Fetullahçıların ya da başkalarının kuyruğuna takılmadan tüm demokrasi güçlerinin bir ittifak yapmaları çok önemlidir. Eğer bu önemin sorumluluğuyla hareket edilirse Türkiye’nin kaderi de, geleceği de değişecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.